(Son Güncelleme: 04.01.2020) Paris’te bir İstanbullu olarak eksikliğini duyduğum -belki de tek- şey Boğaz’da, hadi Boğaz’dan geçtim, denize karşı bir şeyler yiyip içmektir. O kadar ki, açık denizleri bile sevmem, ille İstanbul gibi karşı kıyıda hayatlar devam edecek; her ikisinin arasından da vapurlar ve martılar gelip geçecek. Paris’te olunca hayatın bu yönü eksik kalıyor tabii. Şehrin ortasından geçen, kimi zaman kahverengi, kimi zaman da yeşil tonlarında akan Seine Nehri ile idare etmek zorunda kalıyor insan. Neyse ki bu nehrin iki yakasına muhteşem bir şehir kurmuşlar da, kendimizi öyle avutuyoruz.

Paris’e yerleştiğim ilk zamanlar, Mart 2012 ve sonrası yani, su kenarında oturup bir şeyler yiyip içme zevkimi tatmin etmek için epey bir aranıp durduğumu hatırlıyorum. Nehir üzerinde demirlemiş teknelerden Rosa Bonheur sur Seine, Bistrot Alexandre III gibi olanlarının ayrı bir tadı olsa da tam olarak istediğim şey değildi. Ben, nehire doğru bir kafede oturup bir şeyler yiyip içmek istiyordum çünkü. Oysa ki Seine‘in her iki kıyısı da, yukarıdaki yol seviyesinde yüksek duvarlarla örülü olduğu için, burada bir kafede bile otursanız, su kenarında olduğunuzu hissedemiyordunuz.

Seine Nehri’ne Karşı Bir Café-Bar: Les Nautes

Neyse ki zaman içinde nehir kıyısına mekânlar açılmaya başladı ve ben de elimden geldiğince hepsine gitmeye çalıştım. İşte o ilk keşiflerimden biri olan Les Nautes’tan bahsetmek istiyorum bu yazıda sizlere. Buraya daha önceleri birkaç kez oturmaya niyetlenip bir türlü içine girememiştim ama nihayetinde boş zamanları da yakaladık elbet.

Les Nautes (le not) Pavillon des Canaux gibi eskiden Seine Nehri üzerindeki ulaşımla ilgili bir kuruluşun olduğu binada hizmet veren café-restaurant. Buraya ilk kez hafta içi öğlen vaktinde, Malezyalı arkadaşım Agnes’le gitmiş, önceki kalabalıkların aksine sadece ikimizin olduğu bir ortamda sessiz sakin bir anını yakalamayı başarmıştık. Bu tür mekânlarda sessizliği, en azından gürültüsüz bir ortamı önemsiyorum. Kimi insan da kalabalığın enerjisinin tadını çıkarmayı sevebilir; o zaman benim kapıdan geri döndüğüm zamanlarda gitmenizi öneririm 🙂 Üstelik Paris Plages – Paris Plajları açık olduğu dönemde Les Nautes ve çevresi daha bir şenlikli oluyor. Zaten Nisan 2017’den beri önündeki yol komple araç trafiğine kapandı ve burası Parc Rives de Seine adında şahane bir yürüyüş parkuru oldu…

Seine Nehri’ne Karşı Bir Café-Bar: Les Nautes

Les Nautes Saint Louis Adası‘nın yani Île Saint Louis‘nin tam karşısında yer alıyor. Lokasyon olarak da Saint Paul Kilisesi‘nin ve Village Saint Paul‘ün nehir tarafında kalıyor. Dilerseniz 1 numaralı metro ile Saint Paul’de inip Hôtel de Sully‘ye doğru yürürken sağdaki sokaktan içeri girip dümdüz aşağı yürüyerek buraya ulaşabilirsiniz. Dilerseniz de 7 numaralı metronun Pont Marie ya da Sully-Morland istasyonlarından birinde inip nehir boyunca çok az yürüyerek Les Nautes’a ulaşmanız mümkün.

Yukarıdan geldiğinizde burası tek katlı gibi görünüyor. Ben özellikle üst katın café atmosferini seviyordum. İçeri girdiğimde -tam olmasa da- kendimi Kadıköy’deki Beşiktaş iskelesinde hissediyorum 🙂 Cam kenarından dışarı bakmaz da, biraz içerideki masalarda oturursanız, pekala dışarıda deniz varmış gibi hayal edebiliyordunuz… Yok canım, kendimi o kadar da acındırmayayım; sonuçta pencereden görünen Paris manzarası da gayet güzeldi.

Seine Nehri’ne Karşı Bir Café-Bar: Les Nautes

Ne var ki Haziran 2016’da Seine Nehri‘nin taşması ile burası epey bir zarar gördü ve bir süre kapalı kaldı. Bu süreçte Les Nautes’un üst ve alt katının açık olduğu gün ve saatler sürekli değiştiğinden, en iyisi güncel bilgileri kendi sitelerinden edinmek.

Dediğim gibi ben böyle bir atmosferin sessiz halini yaşamak istediğimden tenha zamanlarını tercih ediyordum. Basit bir kahveyi bile yanında minik keklerle servis eden böylesi yerlerin de tadını bu şekilde çıkarmayı seviyordum. Ondan sonrası sohbet-muhabbet; ağız tadımız her türlü yerinde zaten… Şimdi işler biraz değişti.

Seine Nehri’ne Karşı Bir Café-Bar: Les Nautes

Les Nautes, özellikle kalkıp geleceğiniz bir yer değil belki ama Notre Dame Katedrali‘ni, Cité Adası ve Saint Louis Adası‘nı, Marais Bölgesi‘ni ya da Village Saint Paul‘ü gezerken, hazır yakınlardayken böylesi bir ortamda soluklanıp bir şeyler içerken dinlenmek için tercih edilebilecek hoş bir öneri gibi düşünmenizde yarar var. Öyle aman aman bir mekan değil ama bence son derece sevimli ve Seine Nehri kıyısında bu tarz nadir yerlerden biri olduğu için de önemli.

Sonrasında gezinize yukarıda saydığım yerlerden canınızın istediğine giderek devam edebilir ya da nehir boyunca yapacağınız bir yürüyüşle kendinize harika bir güzergâh oluşturabilirsiniz. Nehri karşınıza aldığınızda sağ tarafa doğru yürürseniz turistik merkeze doğru ilerlersiniz. Eğer sol tarafa doğru yürürseniz de birazdan yol kıvrılıp sizi Seine Nehri‘ni Canal Saint Martin‘e bağlayan küçük ve sevimli bir liman olan Port de l’Arsenal‘in başına getirecektir ki onda yürümek de ayrı bir zevk. Güzergahınızın hemen başında da görülmesi gereken güzel bir yer, Pavillon de l’Arsenal var.

Keyifli geziler, keyifli keşifler…

 

 

Adres: 1 Quai des Célestins, 75004 Paris

Yazar

Yorum Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.