(Son Güncelleme: 01.03.2024) Paris’i ortadan ikiye bölen Seine Nehri‘nin üzerinde, Paris’in tam merkezinde üç tane ada bulunur ve bu adalardan ikisi yan yanadır. Biri Île de la Cité – Cité Adası, diğeri de Île Saint-Louis – Saint Louis Adası olan bu adaların haricinde bir de Île aux Cygnes var; hatta turistik merkezin dışına çıkarsak Île de la Jatte – Jatte Adası, Île de Puteaux gibi adalar da bulunuyor; hepsini zamanla yazmaya çalışacağım.

Aslında hepimiz Cité Adası’nın konumunu çok net kavrayabiliriz, çünkü Notre Dame Katedrali ve Sainte Chapelle bu ada üzerinde yer alır. Saint Louis Adası – Île Saint-Louis (il sen lui) ise Notre Dame‘ın tam arkasında yer alan küçücük bir adadır ve pek çok kişi bu adayı fark etmediğinden, kazara o tarafa geçmezlerse, gezi programlarında pek yer vermezler. Oysa ki Paris’in en güzel köşelerinden biridir bu ada ve mutlaka Notre Dame Katedrali‘ni ziyaret etmeyi düşündüğünüz günün programına dahil edilmelidir. Zaten o yüzden Paris’te Bir Hafta kitabımın bir bölümü de burada geçer…

Saint Louis Adası - Île Saint Louis Pariste.Net

Notre Dame Katedrali‘nin sol tarafındaki sokaktan devam ettiğinizde bir köprüye ulaşacaksınız. Bu köprü araç trafiğine kapalıdır ve genelde üzerinde sokak sanatçıları olur. Bazen sihirbazlık gösterileri, bazen pandomim, bazen de akrobasi hareketleri izleme şansınız olabileceği gibi kimi zaman da şahane bir müzik dinletisi ile Saint Louis Adası tarafına geçmeniz mümkün. Dolayısıyla bu adaya geçer geçmez farklı bir havaya girersiniz. Sizi karşılayan küçük meydanda sağlı sollu kafe ve restoranlar yer alır. Tam bu noktada soldaki merdivenlerden nehir kıyısına inip salkım söğütlerin gölgesinde hem nehrin ruhunu hem de manzaranın keyfini doyasıya yaşayabilirsiniz. Tekrar yukarı çıkıp, ortadaki küçük sokaktan girerek gezinize devam ettiğinizde yine birbirinden sevimli restoranlar, kafeler, pastaneler, dondurmacılar, krepçiler ve birbirinden değişik butikler, sanat galerileri yani yaşamı güzelleştirme adına ne gerekiyorsa hepsi sıra sıra dizilmiş sizi bekliyor olacak.

Bu adanın en güzel özelliklerinden biri de sadece turistik bir kara parçası değil, bizzat Paris’in merkezinde yaşayan, ikametgâh olarak kullanılan bir mahalle olması. O yüzden kendinizi turistik bir yerde hissetmekten çok tam olarak şehrin kalbinde olduğunuzu hissedersiniz. Bu nedenle bu bölgede dolaşırken açılan kapılardan kafanızı içeri uzatmayı ihmal etmeyin, birbirinden hoş iç avlularla karşılaşacağınız kesin. Tabii hepsinin içine giremeyebilirsiniz, sonuçta özel mülk…

Saint Louis Adası - Île Saint Louis Pariste.Net

Yolunuza devam ederken vitrini hoşunuza giden her butiğe gönül rahatlığıyla dalıp içeride hoşça vakit geçirebileceğinizi garanti ederim. Birbirinden güzel sanat galerileri, zevkli hediyelik eşyaları satan küçük dükkanlar, restoranlar, evler, evleri evler… Bir de Saint Louis Adası’nın ortasındaki ince uzun sokakta sol tarafta bir sabuncu/kokucu bulunuyor. Oraya girip cicili bicili sabunlara, oda ve çekmece kokularına bakarken ortamın mis gibi havasını solumanız da hoşunuza gidecektir.

Paris’in en ünlü dondurmacılarından biri olan Berthillon‘un (bertiyon) asıl yeri de bu adada. Yolunuzun üstünde Berthillon dondurması satan birkaç yer daha çıkacak ama onlar sadece bu dondurmayı alıp satan dükkanlar; asıl Berthillon ile hiçbir resmi bağları yok. Tadları aynı mı peki? Eh haliyle… Berthillon‘un asıl yerini önündeki uzuuuuun kuyruktan anlayabilirsiniz. Yaz kış dondurma yiyebileceğiniz bu mekanda size tavsiyem ayakta alıp gitmektense, asıl yerinde oturup dondurmaları orada tatmanız. Mekan küçük ve çok sevimli, yiyeceğiniz dondurma kadar o mekanın içinde olmak da lezzete lezzet katıyor. İtiraf etmeliyim ki ben Moda’daki “Ali Usta”nın dondurmasını hiçbirine değişmem. Ama yine de madem Paris’teyiz, o zaman yerel lezzetlere şans tanımamız gerekiyor ve gerek lezzet, gerekse servis ve sunum olarak son derece keyifli bir deneyim yaşayacağımız kesin. Benim için bu dondurmacının en ilginç yanı, yaz ortasında tatil nedeniyle bir ay kapalı olmasıdır 🙂 Adamlar resmen yazın ortasında dondurma dükkanını kapatıp bir ay tatil yaptılar; o yüzden yaz sıcağında geldiğinizde burayı kapalı bulursanız sakın şaşırmayın 🙂

Saint Louis Adası - Île Saint Louis Pariste.Net

Ayrıca Saint Louis Adası’ndaki krepçiler de çok başarılı. Dilediğinize girip oturabilirsiniz. Bir de benim en çok sevdiğim yer, yolun sonuna doğru sol tarafta karşınıza çıkacak olan “La Charlotte de l’Isle”. Bu sevimli kafe, aslında el değiştirmeden, daha doğrusu restore edilmeden önce çok daha sevimliydi. Burada en sevdiğim şey lotus çayı içmekti. Sonra restorasyona kalkışıp oranın bütün salaşlığını, bütün eskiliğini ama bir o kadar da estetiğini alıp götürdüler. Şimdi pek uğramıyorum. Gördüğünüz gibi Paris’te de hayat olduğu gibi kalmıyor, zamanla değişiyor; sadece bu değişimi İstanbul’daki gibi gözünüze soka soka yaşatmıyorlar, yumuşak geçişlerle oluyor biraz. Evet, ne diyorduk, eskiden buraya gelip lotus çayı içmek, şansıma piyanist arkadaşa denk gelirsek “bi kuple” resital dinlemek en büyük zevkimdi. Şimdi de güzel ama eski halini görmenizi çok isterdim doğrusu.

Charlotte’un karşısında bir kilise var, geçerken oraya da girmenizi tavsiye ederim. Ondan sonra zaten hareketlilik bitiyor ve adanın sonuna geliyoruz. Köprüden karşıya geçip sol tarafa düz devam edersek Bastille‘e ulaşıyoruz. Düz devam etmeyip biraz daha sol yapıp karşıdaki sokakların arasına dalarsak da kaybola kaybola Saint Paul, dolayısıyla Marais tarafına ulaşmamız mümkün. Yol üstündeki Pavillon de l’Arsenal‘e de uğrasanız güzel olur sanki. Bir de hemen Seine Nehri kıyısındaki Les Nautes‘ta oturup bir yorgunluk kahvesi içemenizi öneririm. Zaten bu kıyı komple şahane bir yürüyüş parkuru; detayları Parc Rives de Seine yazısında bulabilirsiniz. Eğer köprüden karşıya geçmek yerine sağ tarafa yönelir oradaki köprüden geçersek de Saint Germain Bulvarı‘nın başına kavuşmuş oluyoruz ki orası da ayrı bir derya…

Saint Louis Adası - Île Saint Louis Pariste.Net

Bir de Saint Louis Adası’nın etrafını çepeçevre yürümek zevklidir aslında. Sanki Paris’te değil de başka bir yerde gibi hissediyorsunuz, özellikle de güney tarafında yürürken gördüklerim bana Amsterdam‘ı çağrıştırıyor. İnsan bir evi de burada olsun istiyor. İnsan Paris’in her yerinde birer evi olsun istiyor ya neyse…

Saint Louis Adası’na gelmek için pek çok seçenek var ama ben en çok Notre Dame Katedrali üzerinden gelmeyi seviyorum. Bunun için metronun M4 hattında “Cité” istasyonunda inebilir, dediğim gibi Notre Dame’ın arkasından yürüyerek kendinize bir parkur belirleyebilirsiniz. . Ya da M7 metrosuyla gelip “Pont Marie” istasyonunda inersek köprüden karşıya geçip doğrudan adaya ulaşmamız da mümkün.

Keyifli geziler, keyifli keşifler.

 

 

Adres: Île Saint Louis, 75004 Paris

Diğer Adalar:

Author

2 Comments

  1. biz bu hafta amsterdam dan sonra, 3 gece pariste kalmaya karar vermiştik, yazılarınızı şimdi kesfettikce ınsan dıyor ki acaba hata mı yaptık:) 11 gunluk bi tatil olacak bizimki oradan bruksele devam edecegız… ama dedıgınız gibi paris bi dahakı zıyarete kadar bızı bekleyecek degıl mi 🙂

    • laf aramızda ben amsterdam'ı paris'ten daha çok severim 🙂 hiç de kötü bir şey yapmamışsınız, amsterdam'ın da hakkını vermek gerek. paris'e üç gece yetmez tabi ama hayat uzun gün çok, yine gelir yine gezersiniz. paris bir kere gelinecek şehir değil ki, ben bile bunca zamandır bitiremedim 🙂

Write A Comment

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.