İnanılır gibi değil ama bugün itibariyle Paris’e yerleşmemin üzerinden dokuz yıl geçmiş ve işte bugün ben de Paris’te Dokuzuncu Yıl yazısıyla karşınızdayım. Her yıl olduğu gibi bu yıl da son bir yılın özeti ve genel durum değerlendirmesi niteliğinde bir yazıyla ve bu bir yıl içinde çekilmiş bolca fotoğraf ve videoyla hem son dönemde olup bitenleri anlatmak hem de Paris’te yaşamanın artıları ve eksileri konusunda sizlere fikir vermek istiyorum. Bu yazıyı hazırlamadan önce oturup bugüne kadar yazdığım Paris’te Birinci Yılİkinci YılÜçüncü YılDördüncü YılBeşinci YılAltıncı YılYedinci Yıl ve Sekizinci Yıl yazılarını en baştan tek tek okudum; fikir vermesi ve şu anda okuduğunuz yazıyı daha iyi değerlendirebilmeniz için sizin de okumanızı tavsiye ederim. O zaman beni çok daha iyi anlayacaksınız.

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Dokuz yıldır Paris’te olmak ve Paris’in güzelliklerini yaşamak elbette müthiş bir deneyim ama özellikle son bir yıl içerisinde Covid-19 pandemisi nedeniyle yaşadığımız şu olağanüstü günler ve gerçek üstü bilim-kurgu havasında yaşadığımız zaman dilimi hepimizin olduğu gibi benim de hayatımı epey bir silkeledi. Bir yıl öncesine, Paris’te Sekizinci Yıl yazımı yayınladığım güne dönüp bakıyorum da o zaman salgının tam olarak ne olduğunu anlayamamıştık ve hiçbirimiz bu salgının daha ne kadar süreceğini kestiremiyorduk. Üç ay beş ay derken baksanıza yıl geçti…

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

O zamanlar pek çok kişi, olağan hayat akışının sekteye uğramasından dolayı ciddi bir bunalım yaşıyordu ama ben o bunalımı bir iki gün yaşayıp kendimi çok çabuk toparlayabilmiştim. Tabii ben de bu işin ne kadar süreceğini bilmiyordum ama en az üç ay boyunca bu tuhaf dönemi yönetebileceğime karar vermiştim. Değil mi ama en fazla üç ay filan sürerdi; sonrası içinse garanti veremiyordum. Eğer salgın uzarsa kendimi sakınmaktan vazgeçip, “ne olacaksa olsun” diyerek “gidip metro demirlerini yalarım” diyordum 🙂

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Gördüğünüz gibi bu günlere geldik işte… Covid-19 Özel Duyuru yazımda da ayrıntılı bir şekilde yazdığım gibi Fransa Covid-19 önlemlerini çok sıkı bir şekilde uygulayan ülkelerden oldu ve biz haftalarca evlerimizde hapis hayatı yaşamaya başladık. İlk başlarda neyin ne olduğun kimse anlamadığı için virüs sanki penceredeki aralıktan sızıp odaya doluverecekmiş gibi hissettiğimiz günler de oldu, sokakta beş metre ötemizden geçen insanlardan sıçrayıp üzerimize bulaşabileceği endişesini taşıdığımız zamanlar da. Üstelik şimdi dönüp bakıyorum da, ilk birkaç ay yeterli maske olmadığı için hastalıktan resmen şans eseri korunmuşuz.

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Benim işlerim pandemi başlamadan çok daha önce Sarı Yelek eylemleri, anormal bir şekilde dengesizleşen Euro / TL paritesi ve ardı sıra devam eden grevler nedeniyle zaten sevimsizleşmişti. Hep “dur biraz daha dayanayım, yıllardır bunca emek verdim, yazık olmasın, biraz daha sabredeyim, böyle gidecek değil ya elbet düzelir” diye diye o zor günlerin geçmesini beklerken, hiç beklemediğimiz anda üzerine bir de bu pandemi belası ortaya çıkınca artık daha fazla direnemeyip teslim bayrağını çekmek zorunda kaldım.

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Türkiye ile Fransa arasında turistik seyahatler yasaklanınca, artık benim de turistik bir etkinlik için çalışıp didinmemin bir anlamı kalmadı. Üstelik bunun ne kadar süreceğini hiçbirimiz bilmiyorduk; böyle olunca da ne kadar süre daha sabretmemiz gerektiğini kestiremedik hiçbirimiz. Süre uzadıkça da ümitler azaldı ve ben işlerin artık uzunca bir süre düzelmeyeceğini kavrayıp kendimi bir anlamda stand-by‘a almaya karar verdim. Elbette bunca yılın emeğini bir kenara atmak istemiyordum ama artık deli gibi çalışmanın da bir anlamı kalmamıştı. O nedenle işleri askıya alıp kendimi, bir anlamda zorunlu izine çıkardım; üstelik ücretsiz izine…

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Sorsanız Fransa büyük devlet ama o da dünyadaki ülkelerin neredeyse tamamında olduğu gibi krizi iyi yönetemedi. İlk birkaç ay çeşitli maddi desteklerde bulunuldu ama pandemi uzadıkça ekonomik yardım yapılacak sektörler azaltıldı ve yapılan yardımlar da hiçbir zaman oluşan zararı karşılamadı. Maske teminindeki acizlik, hastanelerin yoğun bakım ünitelerinin yetersizliğinin anlaşılması, aşı temininin kısa sürede gerçekleşmeyeceğinin bilinmesi ve aşı uygulamasındaki yavaşlık üst üste eklenince de büyük devlet yaldızlarının birer birer döküldüğüne şaşkınlıkla tanıklık ettik hep birlikte.

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Tabii herkes kendi yaşantısının penceresinden bakıyor hayata; belki de başka ülkelerde durum çok daha kötüdür ve hatta olabilenin en iyisi budur belki ama yine de yaşadığımız bu tuhaf günler sadece yaşamlarımızı değil, hepimizin kafasındaki devlet ve insan kavramlarını da şöyle bir silkeledi haliyle. Özellikle Fransa’da ekonomik sorunlar, pandemi öncesinde de zaten epey gündemdeydi ve insanlar sık sık eylemlerle ve grevlerle hoşnutsuzluklarını gösteriyorlardı. Bir de üzerine pandeminin yükü binince hayat iyice tuhaf bir hal aldı. Şimdilik pandemi dışında bir şey konuşulmuyor gibi duruyor ama ben sosyal, ekonomik ve psikolojik nedenlerle çok daha büyük sorunların yaşanacağını düşünüyorum gelecek zaman içinde. Umarım yanılıyorumdur.

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Böylesi tuhaf bir dönemde akıl, beden ve ruh sağlığımı korumak için ben de kendimi olabildiğince korumaya almaya çalıştım elbette. İlk bir-iki gün aklım gidip geldiyse de kısa sürede toparlanıp durumu kabullendim ve mevcut duruma uyum sağlamaya çalıştım. Evden haftalarca çıkamadığımız o ilk dönemde düzenli uykuma ve beslenmeme dikkat etmeye özen gösterdim, her sabah sanki sokağa çıkacakmış gibi giyinip kendime çeki düzen verdim ve yine her gün düzenli olarak spor yaptım. Hatta bazı günler günün en güzel etkinliği akşamları saat tam 6’da yaptığım bir saatlik spor oluverdi…

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Arkadaşlarımı ve dostlarımı da sık sık arayarak irtibatta kalmaya çalıştım. Onların morallerinin bozuk olduğu zamanlarda ben onlara moral vermeye çalıştım, benim moralimin bozuk olduğu zamanlardaysa onlar beni ayağa kaldırdılar ve bir şekilde birbirimize destek olduk. Pandemi öncesi normalde İstanbul’daki annemi ve babamı haftada bir kez arayıp hallerini-hatırlarını soran bir evlattım ama pandemi döneminde sağlık durumlarını ekstra merak ettiğim için her akşam onları aramaya başlayınca düzenli olarak telefonda konuşur olduk ve bir yıldır da bu şekilde devam ediyoruz. Şaka maka onların sesini duymaya çok fena alıştım…

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Hal hatır soranlara “iyiyim” deyip durdum ama aslında iyi miydim değil miydim hiç anlayamadım. Her şeyin saçma sapan geliştiği bu dönemde sağlığımız yerindeyse, sevdiklerimizin de sağlığında sorun yoksa, “iyiyim” diyebiliyorduk ama aslında hiçbirimiz iyi değildik; şu toz duman içinde “iyi” olma kriteri bu kıstaslara indirgendi işte. Baksanıza bir yılı aşkın süredir her gün kaç insan ölüyor. Eskiden bir uçak düştüğünde yüz kişi ölünce büyük olay olurdu. Şimdi her ülkede yüz kişinin ölmesi bir anlamda kanıksanmaya başladı. Bu hiç ama hiç hoş bir şey değil.

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Tüm bu sevimsizliklere rağmen pandemi döneminin bana en büyük artısı, yıllardır yazmayı düşündüğüm Paris’te Bir Hafta kitabımı yazıp bitirme fırsatını bana vermesi oldu. İş güç sıfırlanınca bana geniş geniş zamanlar kaldı. Bugüne kadar blogla ilgilenmekten kitap yazmaya vakit bulamıyordum, şimdi blog tam anlamıya durunca oturup, günde yedi sekiz saat çalışarak iki ayda kitabımı tamamladım; iki üç ay da gözden geçirmeler ve düzeltmelerle geçti ve Ağustos 2020’de kitabı yayınevlerine göndermeye başladım. Mart 2021’de yani kitabı ilk yayın evine gönderdikten tam altı ay sonra, gönderdiğim yayın evlerinden biri kitabı basmayı kabul etti. Hatta hemen ardından bir başka yayınevinden daha kabul aldım. Nasıl sevindiğimi, nasıl mutlu olduğumu anlatamam.

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Şimdi kitap, editörüm tarafından yayına hazırlanıyor. Her şeyin yolunda gitmesi durumunda 2-3 ay içinde basılacağını düşünüyoruz ama tabii pandemi koşullarında bu süre uzayabilir. Ne olursa olsun benim için en büyük başarı bu kitabı yazabilmekti… Bundan sonraki başarıysa elbette kitabımın basılmaya değer bulunması oldu; ne mutlu ki o duyguyu da yaşadım. Şimdiyse kitabın önce raflarda, sonra da sizin ellerinizde durduğu günü görmek benim için en büyük mutluluk olacak. Şaka maka bu kitabı yazmaya başladığımda nasıl ve kime bastıracağım konusunda hiçbir fikrim yoktu; ben sadece yazmaya, kafamdakileri kağıda dökmeye odaklanmıştım. Kitabı bitirip duyurusunu yapınca gerisi çorap söküğü gibi geldi. Hatta sizlerin de bu kitabın yazım sürecinde bana o kadar çok desteğiniz oldu ki hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim.

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Beni bu yazıyla ilk kez tanıyanlar ve konuyu bilmeyenler için kitabın içeriğinden kısaca söz edeyim: Yazdığım bu kitap Paris’te tatillerini geçiren bir grup insanın hikayesini anlatan bir rehber-roman olacak. Aslında herkes benden bir Paris Rehberi yazmamı istiyordu ama ben internette Pariste.Net olarak bunun âlâsını yazdığımı düşündüğüm için salt bir rehber yazmaya öncelik vermek istemiyordum. Benim aklımda Paris’i anlatan bir rehber-roman yazmak vardı. Rehber-Roman ne demek? Bu kitabı okuyanlar hem bir roman okumanın tadına varsınlar istedim hem de okurken Paris’te en ideal gezi rotasını, kimi ipuçlarını zihinlerine not edebilsinler.

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Paris’e ilk kez gelecek olanlar Paris’i keyifle gezmenin yolları konusunda bilgi sahibi olacaklar, daha önce gelmiş olanlar gezdikleri yerleri anıp kaçırdıkları yerler hakkında notlar alacaklar ve son olarak, belki de Paris’e hiç gelme imkanı olmadığını düşünenler bu kitabı okurken sanki Paris’te geziyormuş hissini yaşayacaklar. Ben kitabı son derece huzurla ve keyifle yazdım, okurken sizlere de o huzurun geçmesini çok istiyorum. Yani en azından kitabı bu niyetle ve bu duyguyla yazdım, umarım başarılı olabilmişimdir, umarım siz de okurken benim yazarken aldığım zevki alırsınız.

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Başarılı olmayı istememin nedeni biraz da yeni kitaplar yazmak için cesaret bulabilmek aslında. Çünkü bu kitap bir anlamda Klasik Paris kitabı olacak ve Paris’i tek bir kitapta anlatabilmek mümkün değil. Paris ve çevresi hakkında bu blogda 500’den fazla yazı yazmış biri olarak ben bir de Alternatif Paris‘i anlatmak, Paris’in çok bilinmeyen ya da göz ardı edilen yerlerinde geçen hikayeleri paylaşacağım ikinci bir Paris Kitabı yazmak istiyorum. Sonrasında Fransa’nın diğer bölgelerini tanıtan rehber-romanlar yazılmayı bekliyor kafamda. Hızımı alamazsam, çok sevdiğim Amsterdam, Londra ve diğer şehirlerde de geçen kitaplar yazarım belli mi olur? Her şey ilk kitabın “başarısına” yani biraz bana biraz da size bağlı 😉

Son derece sevimsiz bir yıl geçirdim ama bu bir yıl içindeki güzel şeylerden biri de Paris’ten yaptığım canlı yayınların sıklığını arttırmak oldu. Biliyorsunuz ben 2018’den beri Paris sokaklarından, Instagram ve Youtube üzerinden canlı yayın yaparım yani pandemi döneminde moda olduğu gibi yeni başlamış değilim bu işlere 😉 Normalde sokaklardan yapardım canlı yayınları ama evlere hapsolduğumuz o ilk dönemde evden canlı yayınlar açtım ve sizlerle çok keyifli vakit geçirdik. En keyifli olanlar da Fransızca kelime yarışmalarıydı 😀 Öyle ki yarışma ödülü olarak kaç kişiye kahve sözü verdiğimi, kaç kişiden kahve kazandığımı şu an ben de hatırlamıyorum 🙂 Ama merak etmeyin, hepsini bir yere not ettim; elbette bu zor günler geçecek ve sizlerin yolu yeniden Paris’e düşecek; o zaman kahvelerimizi karşılıklı içerken bu günleri tebessümle yad edeceğiz.

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Genelde iyimser ve pozitif ruh halinde bir insan olmama rağmen şu geçtiğimiz bir yıl içinde benim de iniş çıkışlarım epey bir dalgalı oldu. Özellikle Ekim 2020 sonunda yaşanan İzmir depremi beni çok etkiledi. O kadar can gitti, o kadar insanın canı yandı ve ben fark ettim ki bir sonraki depreme kadar binaları güçlendirmek ve depreme karşı önlem almak üzere hiçbir şey yapılmayacak ve biz bir sonraki depremde yine aynı yazıları yazıp aynı paylaşımları yapacağız. Bu depremde de herkes bir daha böyle acıların yaşanmaması için dua etti, temennilerde ve beyanatlarda bulundu ama delik damlı bir evde yaşayıp damı aktarmak yerine bir daha yağmur yağmasın diye dua etmek gibi bir şey gibi gelmeye başladı bana bu… Kendimi çok yorgun, çok bezgin hissettiğimi, sosyal medyada beyanatta bulunmaktan yorgun düştüğümü fark ettim.

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

“Her şey hep aynı olacaksa, aynı acılar dönüp dönüp tekrar edecekse biz ne diye yazıp duruyoruz o zaman sosyal medyada?” diye bana bir geldiler; o ruh haliyle bir süre sosyal medya kullanmama kararı aldım ben de İzmir depremiyle birlikte. Tam dört ay neredeyse hiç sosyal medya kullanmadım. Bazen bir iki paylaşımda bulunmam gerekti bazen de bir şeyler hakkında haber almak için girmek zorunda kaldım ama genel olarak dört ay boyunca sosyal medyaya bakmadım. Ruhum inanılmaz derecede yorulmuştu, kimseyle uğraşacak mecalim kalmamıştı. O yüzden bir süre uzak kalıp ruhumu dinlendirmek istedim. Hatta hayatımda ilk kez bu yıl bir doğum günümde cep telefonumu bile kapatarak insanların bana ulaşmasına engel oldum. En sevdiğim insanlara bile dert anlatmak gelmedi içimden, öyle bir kabuğuna çekilme haliydi yaşadığım… İnanmazsınız, her şeyden uzak bu dört ay bana müthiş iyi geldi…

Tabii bir ömür öyle yaşanmaz, insan sosyal bir varlık; el mecbur yeniden çıktık gün yüzüne… Hazır çıkabiliyorken attım kendimi sokaklara yeniden canlı yayınlar yapmaya başladım. Haftada en az iki kez Paris sokaklarından yaptığım canlı yayınları Pariste.Net Tv Youtube kanalından takip etmek mümkün. Bu yazıya serpiştirdiğim videolardan ilginizi çekenlere de bakabilirsiniz. Eskiden Instagram üzerinden yaptığım canlı yayınlar 24 saat sonra uçup giderdi. Eğer onları saklamanın bir yolu olsaydı şimdiye dek Paris üzerine yüzlerce videomuz olmuş olurdu ama zararın neresinden dönersek kâr 🙂 Sık sık yaptığım yeni canlı yayınlarla Paris’in her halini birlikte tanıyoruz. Bazen ciddi konulardan bahsedip bazen de eğleniyoruz. Hayat gibiyiz yani ve hep birlikteyiz. Canlı yayınları bu yüzden çok seviyorum.

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Ah bu arada, pandeminin ilk döneminde sık sık Türk televizyonlarına çıkıp “Paris’ten bildirdim” 🙂 Covid-19‘un Fransa’daki etkilerini ekranlardan paylaştığım bu yayınlar başta zevkliydi ama zamanla yorucu bir hal almaya başladı. Çünkü yayın daveti aldığım gün oturup Fransa’daki haberleri taramam gerekiyordu. Oysa ilk başlarda istatistikleri ilgiyle takip etsem de daha sonra bu beni ruhen yorduğu için takibi bırakmıştım. Yayına çıkacağım günlerse en az yarım gün araştırma yapıp hazırlanmam gerekiyordu. Yayın için en az yarım saat ekran başında beklemeyi, yayın sonrasında kayıtları Youtube’a yükleyip sosyal medyadan paylaşmayı ve sonrasında gelen mesajlara yanıt vermeyi de hesaba katarsanız, on dakikalık bir yayın bile bir günlük mesaiye neden oluyordu. Örnek bir yayını aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz, tüm yayınlarıysa bu linkten incelemeniz mümkün.

Yanılmıyorsam yaklaşık 15 kez bu yayınlara çıktıktan sonra, aşırı yorgunluğa neden olduğu için gelen davetleri özür dileyerek geri çevirmek zorunda kaldım. Bu yayınlar içinde benim için en değerlilerinden biri de TRT Radyo’da benimle yapılan röportaj oldu. Çocukluğumda heyecanla başında beklediğim radyoya yıllar sonra Paris’ten bir canlı yayında katılmak benim için çok özel ve anlamlıydı. Yayın süresi de uzun olduğundan anlatmak istediklerimi rahat rahat söyleyebildim. Aşağıdaki videoda bu yayını dinleyebilir, dinlerken de sizler için seçtiğim birbirinden güzel Paris görüntülerini izleyebilirsiniz:

Pandemi döneminde beni en çok zorlayan şeylerden biri de kısıtlamaların başladığı ilk günden beri yani bir yılı aşkın bir zamandır Paris’te metroya binmiyor oluşumdur diyebilirim. İşe gidip gelmek zorunda olmayan “şanslı” gruptan olduğum için böyle bir “lükse” sahibim gerçi ama bunun hiç güzel bir şey olmadığını da söylemek isterim. Hep söylediğim gibi Paris metrosu benim için özgürlük demektir. Dilediğim an, istediğim yerden istediğim yere özgürce ve en geç yarım saat içinde ulaşabiliyor olmanın özgürlüğünü son bir yıldır kullanamıyor olmak hayatımı müthiş bir şekilde kısıtladı, kendimi kapana kısılmış gibi hissettim.

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Metro yerine güzel havalarda bisikletle ulaşımımı sağlamaya çalıştım, diğer zamanlarda da garajda uzun süredir duran arabamı çıkarmak zorunda kaldım. Biliyorsunuz Paris’te araba kullanmak ve Paris’te otopark yazılarımda da belirttiğim gibi Paris’in içi, özel aracınızla dolaşmak için hiç uygun bir yer değil. Öyle olunca da arabayla ulaşım sağlamak bir işkenceye dönüşebiliyor. Eh her zaman da bisiklete binemediğiniz için, Paris’te o çok sevdiğim “özgürlük” duygusundan mahrum bir yıl geçirdiğimi söylemek zorundayım. Üstelik toplu taşıma kullanmadığım için Navigo ulaşım kartımı da askıya aldırmak zorunda kaldım. Bu benim için bir anlamda Paris’te özgürlüğün sonu demek. İşlerin yenide yoluna girmesini ve Paris metrosunu güvenle kullanacağım günlerin yeniden gelmesini o kadar çok istiyorum ki…

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Aynı şekilde Paris’te kafe ve restoranların aylardır kapalı olması da Paris’i Paris yapan en önemli niteliklerden birinin ortadan kalması anlamına geliyor. Düşünsenize metro yok, kafe-restoran yok, müzeler de kapalı; Paris Paris değilmiş de herhangi bir şehirmiş gibi sanki. Tabii yine görkemli binalar, muhteşem meydanlar, parklar bahçeler ve uçsuz bucaksız bulvarlar var ama yürü yürü, bak bak nereye kadar… Hal böyle olunca da vaktimizin çoğu kalabalık şehir merkezlerinde değil hep şehir dışında sakin yerlerde, özellikle kırlarda ve bahçelerde geçer oldu… Tabii o da zevkli ama insan Paris’te Paris’i tam olarak yaşayamadıktan sonra…

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Zaten şu geçen bir yıl içinde eve ne bir misafir kabul edebildik ne de birilerinin evine ziyarete gidebildik. Kafelerin bir ara açık olduğu dönemde kafelerde buluşmuşluğumuz, oturup bir şeyler yiyip içmişliğimiz var ama epeydir oralar da kapalı olduğu için Paris’teki arkadaşlarımızla sokaklarda buluşup saatlerce boş boş yürüyüp dolu dolu sohbet etmeye çalışıyoruz. Bu öylesine saçma sapan bir durum ki insan eşini dostunu gördüğüne sevinse mi yoksa içinde bulunduğu duruma üzülse mi bilemiyor.

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Neyse ki 2020 yazı görece rahat geçti de biraz nefes alabildik. Her ne kadar yılın büyük kesimi hapis hayatı gibi geçse de şu geçen bir yıl içinde iki kez tatile çıkma fırsatı bulabildim. Bu tatillerden ilki Haziran ortasında Breton Bölgesi’nde dolaşarak geçti. Loquierec diye küçük bir sahil kasabasında, deniz kenarında minik bir kulübe kiralayıp, insanlardan olabildiğince uzakta bir hafta geçirdik ve civarı gezerek nefes almaya çalıştık. Uzun süreli ev hapsinden sonra nasıl ilaç gibi geldi anlatamam.

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

O tatilde büyük şehirleri gezmekten çok, birbirinden güzel küçük köy ve kasabaları dolaştık. Bu Breton Bölgesi’ne üçüncü ya da dördüncü gidişim olduğu için yeni yerler görmekten çok gördüğümüz yerlerin tadını çıkarmaya odaklanmıştık. Çoğunlukla evde dinlenerek vakit geçirmekle birlikte, civarda bulunan Roscoff, Tréguir, Paimpol, Lannion, Morlaix gibi küçük kasabaları, Saint Brieuc ve Saint Malo gibi şehirleri dolaştık. Akşam eve döndüğümüzdeki gün batımları bir yana, inanılmaz gelgitlere tanıklık etmek de çok keyifliydi. Bu gelgitlerden birini hızlandırılmış çekim olarak videoya alıp Pariste.Net Tv Youtube kanalına yükledim. Belki siz de izlemek istersiniz:

Bir sonraki gezimiz de Ağustos sonununda Güney Fransa’da yaptığımız üç haftalık tur oldu. Her şey o kadar belirsizdi ki yola çıktığımız sabaha kadar yola çıkıp çıkamayacağımızı bile bilmiyorduk, çıksak nereye gideceğimiz belli değildi, kalacağımız yerleri bile ayarlayamamıştık; çünkü her şey karmakarışıktı. Her şeye rağmen artık bir yerlere gidip kafa dağıtmak da istiyorduk, bir yandan da sağlık tedbirlerini hesaba kattığımız için çekiniyorduk. Biz bu kafadayken, yola çıkmadan sadece bir gece öncesinden, ertesi akşam Montpellier’deki arkadaşlarda bir gece kalacağımızı netleştirebilmiştik ama sonrasını hiçbirimiz bilmiyorduk. Benim gibi aylar öncesinden tatil programı yapmayı alışkanlık edinmiş birinin, neyin ne olduğunun ve ne olması gerektiğinin bilinmesi ve şu saçma sapan dönemde bu şekilde yola çıkmak cidden bir maceraydı ama inanılmaz bir şekilde söylediğim bu üç hafta rüya gibi geçti. Hele yol üstünde hiç beklemediğim şekilde, hayatta hep görmek istediğim Millau Viyadüğü‘nden geçmek benim için bu gezinin en güzel sürprizlerinden biri oldu:

Biz Montpellier’de bir gece kalmayı planlamıştık ama bir baktık ki o bir gece yedi gece olmuş. Oradaki arkadaşlarımızı da alıp günübirlik geziler yaparak civarda dolaştık ve her gün birbirinden güzel yerler keşfettik. Sète, Nîmes, Port Camague, Le Pont du Diable ve Saint Guilhem le Désert gibi yerler gerçekten rüya gibiydi ve daha birinci haftada tüm sıkıntılarımızı unutmuştuk.

İkinci hafta İspanya sınırına yakın bir yerdeki Saint Cyprien sahil kasabasında kaldık. Orası biraz daha sakindi. Sınıra çok yakın olmamıza rağmen, İspanya’da vaka sayılarının çok yüksek olması nedeniyle o tarafa geçmek istemedik. Saint Cyprien’ı merkez üssü seçerek her gün civardaki yerleri dolaştık. Perpignan‘a gittik, Collioure diye inanılmaz güzel bir sahil kasabasını keşfettik, sonra dağlara çıkıp birbirinden güzel üç köyü sırayla gezdik: Castelnou, Eus ve Villefranche de Conflent

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Üçüncü haftaysa konaklama için biraz doğuya kayıp Hyères tarafına geçtik ve bu kez o civardaki yerleri dolaştık. Toulon, Porquerolles AdasıSaint Tropez, Lavandou ve Marsilya’yı gezme şansım oldu. Evet Côte d’Azur kıyılarına defalarca gitmiştim ama bir türlü Saint Tropez’ye geçememiştim. Saint Tropez’yi görmek bu geziye kısmetmiş. Bir de bugüne kadar “Fransa’da sevmediğim üç şehirden biri” diye tanımladığım Marsilya’nın o kadar da kötü bir yer olmadığına bu gezimde karar verdim 🙂 Bir müsait zamanımda Côte d’Azur Rehberi yazısını güncelleyip Marsilya ve Saint Tropez bilgilerini eklemeliyim. Hele şu işler düzelsin, sınırlar bir açılsın ve siz gelebilin de, o zaman bakarız…

Eylül ortasında Paris’e döndük ve hayat ufak ufak yeniden kabusa dönmeye başladı. Yeni kapanma, yeni kurallar, yeni kısıtlamalar ve kısıtlanan özgürlüklerle yine son derece sevimsiz bir kış geçirdik. Dediğim gibi bir de Ekim sonuyla Şubat ortası arası dünyayla bağlantımı kestim, sonra Şubat ortası ve Mart başıyla birlikte yeniden sosyal medyada görünür oldum. Havalar da ufak ufak düzelmeye başlayınca moraller yeniden düzelir gibi oldu ve işte şimdi bugünlere geldik. Aslında düzelen bir şey yok ama olana bitene tahammül edebilecek enerjiyi kendimde yeniden bulabildim ve gittiği yere kadar biraz daha dayanabileceğimi sanıyorum

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Şimdi dönüp bakıyorum da yorucu ve zor bir yıl geçirmiş olsam da bu olağanüstü koşullara rağmen güzel geziler yapmayı başarabilmişim. Tabii bu gidemediğim yerlerin üzüntüsünü içimden söküp alamıyor. Haziran ayında dünyanın çeşitli yerlerinden arkadaşlarımızla bir Nice buluşması yapacaktık, o iptal oldu. Nice’e gidemediğime mi yanayım, dostlarımla buluşamadığıma mı, bilemedim… Çok önceden alınmış bir Londra biletim vardı, kuzenimi görmeye gidecektim, o bilet de bir köşede açık bilet olarak duruyor. Yine geçen yaz sonu için alınmış Montréal biletim vardı, sözde oradan da Toronto’ya geçecektim, o da yalan oldu… Tabii tüm bunlara rağmen hâlâ hayatta ve sağ olduğumuz için halimize şükretmemiz gereken bir dönemde olduğumuz için sesimizi fazla çıkaramıyoruz…

O değil de benim gibi yılda üç-dört kez İstanbul’a giden birinin şu son bir yıl içinde sadece bir kere, o da acil sağlık durumları nedeniyle İstanbul’a gitmiş olması da hayatı zorlaştırıcı konulardan biri oldu. Babamın şimdi çözüme kavuşmuş olan ama o zaman için riskli görünen bir sağlık sorunu vardı ve bu nedenle geçtiğimiz Ekim ayında acil olarak üç-dört günlüğüne İstanbul’a gidip gelmem gerekti. Tabii sağlık nedeniyle yapılmış bir ziyaret olunca gezdiğinden gördüğünden bir şey anlamıyor insan. Ne kimseyi görebilidim, ne İstanbul özlemimi giderebildim. Bu zorunlu ziyaret dışında 2020 Ocak ayından beri İstanbul’u görmüyorum diyebilirim.

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Hal böyle olunca benim gibi “İstanbul’u özlemiyorum” diye atıp tutan birinin (bkz. önceki yıllardaki yazılar) İstanbul’u fena halde özleme durumu söz konusu olabiliyormuş. Meğerse ben her aklıma estiğinde İstanbul’a rahatlıkla gidip tüm sevdiklerimi görebildiğim için İstanbul’u özlemediğimi sanıyormuşum 🙂 Demem o ki güzel kardeşlerim, şöyle huzur içinde güzel bir İstanbul ziyareti yapabileceğim günleri dört gözle bekliyorum ama o günler ufukta görünür mü inanın ben de bilmiyorum. İnsan istediği zaman gidemeyince özlemi katlanarak büyüyor; kavuşamadığın aşkın gibi abarttıkça abartıyorsun 🙂

Ah her şey yolunda gitse de önümüzdeki Mayıs ayında kitabım çıksa, ben de anneler günü vesilesiyle İstanbul’a gelsem ve ailemi ziyaret edip eşimle dostumla buluşsam. Sonra da İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa’da kitap imza günleri düzenlesek ama bu pandemi ortamında bu söylediklerimi nasıl yapabiliriz inanın ben de bilmiyorum. Evet, Institut Français – Fransız Kültür Merkezi benim için imza günleri düzenlemek üzere söylediğim şehirlerdeki salonlarını açmayı kabul etti ama şartlar nasıl olacak, biz huzur içinde nasıl toplanıp bir araya gelebileceğiz ve bu ilk ne zaman gerçekleşebilecek; bunu hep birlikte göreceğiz.

Aslında yazmak istediğim daha çok şey var ama daha fazla uzatmak istemiyorum. Şimdi yazıyı baştan okudum da son bir yılımız da böyle geçmiş demek ki. Bakalım önümüzdeki yıl nasıl geçecek ve ben Paris’te onuncu yılıma nasıl gireceğim? Hatta bakalım gelecek yıl hâlâ Paris’te olabilecek miyim? Eğer uzunca bir süre daha evimizden fazla uzaklaşamayacaksak, insanlardan uzak durmamız gerekiyorsa, ihtiyaçlarımız, beklentilerimiz ve önceliklerimiz değişmişse ve uzun süre de böyle devam edecekse, hayat bu şekilde daha ne kadar sürdürülebilir, inanın ben de bilmiyorum.

Gerçi ben Paris’in eski tadı kalmadı diyorum ama belki de dünyanın başka yerleri için de aynı şey geçerlidir ve başka diyarlarda benzer biçimde tadı kalmamış bir yerde yaşamaktansa, tadı kalmamış Paris’te yaşamaya devam etmek “hiç yoktan iyidir” belki de? Bu konudaki görüşlerinizi gerçekten merak ediyorum. Sizin yaşadığınız yerlerde hayat Paris’tekine göre daha mı iyi daha mı kötü yoksa üç aşağı beş yukarı aynı durumda mısınız? Görüşlerinizi benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum.

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Ben her şeye rağmen işlerin düzeleceğine dair umudumu korumaya devam ediyorum ve o vakte kadar önce kendimi, sonra da Pariste.Net’i ayakta tutmak için elimden geleni yapacağım. Zaten aranızda bana destek olmak adına Youtube kanalım için üyelik satın alanlar oldu ve bu beni inanılmaz mutlu etti. Ben bunca yıldır sizlerden hiçbir maddi beklentim olmadan, Paris hakkında ne biliyorsam karşılıksız paylaştım. Benim gelir modelim bambaşka bir sistem üzerinden ilerliyordu ama işte pandemi nedeniyle turizm sektörünün durmasıyla benim için de tüm gelirlerim durdu. Böyle bir dönemde bu desteğinizle bana moral verdiğinizi bilmenizi isterim. İşler yeniden normale döndüğünde ben, yine kimseden hiçbir şey talep etmeden işlerime eskisi gibi karşılık beklemeksizin devam edeceğim günlerin gelmesini diliyorum.

Bir de şu sponsorluk mevzusu var yıllardır söylediğim ama bugüne kadar tek bir firmanın kapısını çaldım mı? Hayır 🙂 Eh öyle olunca da kimsenin benden haberi olmuyor tabii ama Pariste.Net’in yurt dışındaki bir şehir hakkında yazılmış en zengin içerikli Türkçe blog olduğunu ve çok değerli bir referans kaynağı olarak kabul edildiğini siz ve ben biliyoruz; mesele bunu sponsorlara da duyurmak ama bu yapabilecek kişi ben değilim. Yakın bir zaman önce bir arkadaşımla bu konuyu konuştuk, benim için bazı adımlar atacak; bakalım, eğer olumlu gelişmeler olursa, bir sponsor eşliğinde şu an yaptığımdan çok daha fazlasını sizler için yapmak istiyorum.

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Ya da bazen şeytan diyor bırak her şeyi sakin bir sahil kasabasına yerleş, bütün gün şort terlik sakin sakin takıl ama işte, hazır birikimlerimizi paylaşabileceğimiz böylesi güzel bir çağımızdayken, elimizden geldiğince üretmeye devam etmeliyiz diye düşündüğüm için mücadeleye devam ediyorum. Belki de bakarsınız kitap projem başarılı olur ve ben yeni kitaplar yazmaya ağırlık veririm. Kitap yazarak hayatını kazanmak benim için en değerli şeylerden biri olurdu herhalde ama bilemiyorum; blog yazarak da hayatımı kazandığım o güzel günlerime de razıyım 🙂

Paris'te Dokuzuncu Yıl Ahmet ORE Pariste.Net

Hadi bakalım, bu yazı da böyle olsun, yoksa bitirmem mümkün olmayacak, pandemiyle birlikte uzattığım saçlarım gibi bu yazı da uzadıkça uzayacak 🙂

Sonuç olarak bugüne kadar Paris’te unutulmaz dokuz yıl yaşadığımı söylemeliyim. İlk yedi yılı cennet, sonraki bir yılı ayakları yere basan güzel bir Paris yaşantısı, şu geçtiğimiz son bir yılı da pandemi gölgesinde olabildiğince az hasarla atlatarak geçirilmeye çalışılmış bir hayat işte.

Güzel paylaşımlarda görüşmek üzere,

Kalın sağlıcakla…

 

 

 

Ahmet ÖRE – 26 Mart 2021 – Paris

Author

1 Comment

  1. ERHAN KAYIŞ Reply

    Merhaba.Ilık ve güneşli bir İstanbul’dan selamlar. Pandemi sürecide maalesef sizin yaşadığınız gibi.Belirsizlikler ve Türkiye’ye has deneme yanılma yoluyla yeni bir kapanma (Ramazan ayı özelinde) kararının uygulanmasını yaşıyoruz. Bu sebeple de kalıcı sağlıklı bir sonuca ulaşamıyoruz.Düşüncem aşılamada % 70 ulaşılırsa belki bir rahatlama olabilir.Kendimde Mayıs sonu Haziran başı gibi aşılanmayı bekliyorum.Kitabınızı sabırsızlıkla beklemekteyim.İnşallah bir imza gününde sizinle tanışmak umuduyla selamlar …

Write A Comment

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.