Bugün itibariyle Paris’e yerleşmemin dördüncü yılını kutluyorum. İnanılır gibi değil; tam dört yıl olmuş. Dört yıl önce bu vakitlerde La Défense yakınlarındaki küçük stüdyo dairemize, o minicik geçici lojmana yerleştiğimiz günkü karışık duyguları, heyecanı, mutluluğu, özlemi, her şeyi ama her şeyi dün gibi hatırlıyorum. Hatırlayıp şöyle bir geçmişe bakıyorum ve tarihe not düşmek adına Paris’te dördüncü yılımı, son bir yılda yaşadıklarımı, tüm geçmişin süzgecinden geçirip şöyle bir değerlendirmek istiyorum izninizle. Bu şekilde yurt dışında yaşayan birinin bakış açısı hakkında da size fikir vermesi açısından yararı dokunur diye düşünüyorum.

Cennette Bir YılCennette İkinci Yıl ve Cennette Üçüncü Yıl yazılarımı tekrar okuduğumda görüyorum ki başladığım noktada ne kadar mutluysam, bugün de aynı mutluluğu ve huzuru yaşıyorum. Değişen en ufak bir şey olmamış. Hâlâ başka bir ülkede bir süre yaşama kararı verdiğim günü sevinçle anıyorum, bu rüyanın gerçekleşmiş olmasının tadını da sonuna kadar çıkarıyorum.

Paris’te dört yıldır yaşıyor olmak, şimdiye dek bende bir şeyleri eskitmedi, aksine çoğalttı. Her geçen gün bu kararımın ne kadar doğru olduğunu görüyorum, gördükçe de her sabah evden çıkarken gökyüzüne göz kırpıp teşekkür ediyorum.

Cennette Dördüncü Yıl La Vie En Rose Pariste.Net

Paris dünyanın en güzel şehri midir bilemiyorum, şehirleri birbirleriyle yarıştırmayı bırakalı çok oldu. Kendime nefes alma payı yaratabildiğim şehir Paris olduğu için, şansıma burası denk düştüğü için seviyorum Paris’i; burada olmaktan o yüzden memnunum. Burada kendimim, olduğum gibiyim; “kim ne der, kim ne düşünür” derdi olmadan yaşayabilmenin özgürlüğü iliklerime kadar hissediyorum.

Her sabah evden sevinçle çıkıyorum, evimin önündeki at kestanesi ağaçlarının altıncı kattaki pencereme kadar yükseldiğini görmekten her sabah mutlu oluyorum; bu bahar ağaçlar yeşerince daha az görünecek uzaktaki bina; kuş yuvasındaki yavrular kanat çırpıp uçacaklar, ağaçların ardındaki gökdelenlerde insanlar çalışmaya devam edecek, Paris’te hayat tüm hızıyla, bir o kadar da tüm dinginliğiyle akıp gidecek ve ben burada olduğum ve bu ana tanıklık ettiğim için hep şükran duygusuyla dolu olacağım.

Pariste.Net’i takip edenlerin bir kısmı, yaşadığım bu fazla şekerli hayattan rahatsız oluyorlar, “bu Paris’in hiç mi kötü tarafı yok?” diye kendilerine -bazen de bana- soruyorlar diye oturdum, Öteki Paris – Paris’in Öteki Yüzü yazısı hazırladım. Benim uzağımda olan ama tüm gerçekliğiyle orada duran Paris’i de o şekilde anlatmaya çalıştım elimden geldiğince. Dileyen o Paris’i görmek istesin, benim gördüğüm Paris böyle bir Paris ne yazık ki

Cennette Dördüncü Yıl La Vie En Rose Pariste.Net Ahmet ORE

İnsan yaşadıkça daha fazla olumsuz şeylerle karşılaşıyor, şehrin güzellikleri kadar çirkinliklerine de tanıklık edebiliyor; zaten ben de “her şey pürüzsüz” demiyorum ama benim yaşadığım Paris gerçekten pürüzsüz. Bir insan dört yıl boyunca, bir kere mi olumsuz bir şey yaşamaz, bir kere mi sıkılmaz, bir kere mi vatanını milletini özlemez? Ben dört yıldır bir kere bile olumsuz bir şey yaşamadım, bir kere bile sıkılmadım, bir kere bile vatanımı milletimi özlemedim; iyiyim böyle.

Benim yaşadığım şehirde insanlar saygılı, görgülü, terbiyeli; en azından ezici bir çoğunluğu öyle. Kimse kimseye karışmaz, kimse kimsenin hayatına müdahale etmez. Herkesin özgürlük alanı belirli. Kendimi özgür hissediyorum burada. Hep söylediğim gibi: Hangi ülkede yaşarsanız yaşayın boynunuzda bir tasma var ve mutlak özgürlük diye bir şey olmadığını anlayalı çok oldu. Paris’te kendimi özgür hissetmemin nedeni, bu tasmamın ipinin çok daha uzun olduğunu düşünüyor olmam. O kadar ki, bugüne kadar hiç o ipin boyunu test etmemi gerektirecek bir durumla karşılaşmadım.

Bu biraz da hayatı nasıl gördüğünüz, nasıl algıladığınızla ilgili belki de. Herkes metronun ne kadar pis olduğundan, nasıl kötü koktuğundan bahseder. “Yalan” diyemem, doğru, pek çok yerde pislikle, kötü kokuyla karşılaşabilirsiniz ama benim günlük hayat akışımda bu oran o kadar ama o kadar az ki; ben Paris Metrosu‘nun ne kadar işlevsel olduğuyla, hayatımı ne kadar kolaylaştırdığıyla ilgileniyorum. İstanbul’dayken Cumartesi sabahları 8’de Kadıköy’den kalkıp Rumelihisarı’ndaki Kale’ye kahvaltıya gidip, öğleden sonra kahvesini Pendik Marina’da almaya üşenmeyen biri olarak, Paris’teki muhteşem ulaşım ağının muhteşemliğine hayran olup, mobilitenin ve dolayısıyla özgürlüğün tadını çıkarıyorum. Ben hayata bu tarafından bakıyorum; belki de sorun bendedir, bilemiyorum.

Cennette Dördüncü Yıl La Vie En Rose Pariste.Net Ahmet ORE

Madem bu yazı bir genel durum değerlendirmesi, madem geçtiğimiz bir yıl içinde olup bitenlerin muhasebesini çıkarıyoruz, o zaman tek tek hatırlayalım önemli olayları, bende bıraktığı etkilerin altını üstünü çizip şöyle bir fosforlayalım; neler olmuş neler bitmiş hiç unutmayalım.

Geçtiğimiz bir yılın en güzel olaylarından biri sevgili Cüneyt Ayral‘ın kitabı Benim Paris’im‘in yayınlanması oldu. Paris’i Cüneyt Ayral‘ın gözünden okurken, kitapta bir bölümün bana ayrılmış olması, benim de “benim Paris’im”den bahsetme şansı ve onuruna sahip olmuş olmam geçtiğimiz bir yılın unutulmazlarındandı.

Bir kitapta kendi satırlarınla yer almak müthiş bir duyguymuş. Yazar olmadığım halde kendimi yazar gibi hissetmek de öyle. Elbette yazarlık hayalim bâki ama hâlâ klavye başına geçip kitap yazmak adına iki satır karalayabilmiş değilim. Bu blog o kadar çok vaktimi alıyor ki, inanın yazmaktan yazmaya sıra gelmiyor… O yüzden, iyisiyle kötüsüyle yazmayı başarabilmiş, kitabının üzerinde adı yazan herkesin önünde saygıyla eğiliyorum. Benim Paris’im‘i de herkese tavsiye ediyorum.

Cennette Dördüncü Yıl La Vie En Rose Pariste.Net

Hayatımla ilgili hiç mi şikayetim yok? Hadi sevinin: Var, var. Paris’e ilk geldiğim günlerdeki gibi hiçbir şey yapmadan, hatta müzik bile dinlemeden evdeki üçlü koltukta oturup kafa dinlediğim ya da sokakta aylak aylak saatlerce yürüdüğüm günleri çok özlüyorum. Bu blog artık o kadar çok vaktimi alıyor ki, her gün o kadar çok mail, o kadar çok mesaj geliyor ki, “başımı kaşıyacak vaktim yok” desem yeridir.

Gelen her soruya elimden geldiğince, dilim döndüğünce yanıt vermeye çalışıyorum. Bugüne kadar 360 yazı yazdığım için soruların çoğuna ilgili linki göndererek yanıt vermeye çalışıyorum ama insanlar da bir tuhaf. Hiç unutmam, geçenlerde biri “3 gece 4 gün Paris‘e geleceğiz, ilk kez geliyoruz, nereleri gezmeliyiz?” diye sorunca, kısa bir ön girişin ardından ilgili yazının linkini gönderdim ve cevaben “bizim için özel bir tur programı çıkarırsınız diye düşünmüştüm” şeklinde bir geri dönüş aldım. Bir keresinde de bir okuyucunun ard arda yağdırdığı sorular üzerine bir ara durup, “kusura bakmayın Google’a bakmak yerine size soruyorum ama…” diye özeleştiri yapması yüzümde bir tebessüme neden olmuştu.

Belki ben kendimi iyi ifade edemiyorumdur ama şunun altını çizmek isterim ki ben ne bir tur rehberiyim ne de seyahat acentesiyim. Ben sadece Paris’i kendi penceremden anlatmaya çalışıyor, bildiğim ne varsa insanlarla paylaşıyorum. İnsanların hayatlarını kolaylaştırmak en büyük arzum. Bu hayat zaten yeterince zor; birbirimize nasıl yardımcı olabiliriz, birbirimizin hayatını nasıl kolaylaştırabiliriz, ben bu konulara odaklanıyorum ama birilerinin yazıdığım bunca yazının hiçbirini okumayıp doğrudan sorularının yanıtını bende araması da bana biraz haksızlık gibi geliyor… Ben yine de yılmadan ve büyük bir sabırla sorulara yanıt vermeye devam edeceğim, siz hiç merak etmeyin.

Cennette Dördüncü Yıl La Vie En Rose Pariste.Net Ahmet ORE

Evet, dediğim gibi toplamda 360 yazıyı geçtik yani geçtiğimiz yıl 100 yazı yayınlamışım. Bu kadar yazı yazmak akıllı işi değil, bu yazıların hepsini okumak da öyle.  İlk başlarda haftanın yedi günü içerik üretirdim, sonra sırasıyla haftada beşe, sonra üçe ve en son olarak da yayın sıklığını haftada iki güne indirdim. Sözde ben yazıların sıklığını azaltarak kendime daha çok zaman yaratabileceğimi sanıyordum ama bu kez de yazıların içeriği zenginleşmeye başladı. Böyle olunca da eskiden haftada yedi yazı için harcadığım emeği ve zamanı bu kez haftada iki yazı için harcar oldum. Yazı yayın sıklığı azaldı ama içerik zenginleşti… Yani yine meşgulüm, hep meşgulüm. Bir de eski yazılarımdaki içerikleri güncellemem gereken zamanlar olmaya başladı. Son yazılarda format ve içerik zenginleşip eski yazılar gözüme basit görünür olunca, bir de o içeriği zenginleştirmek gibi bir tasa oluştu. Yani yayınlamam gereken yazıyı bitirip eski yazılara göz atmaya başlayınca çalışmanın sonu gelmiyor, kendime bir sınır da koyamıyorum, durduk yere işkolik oldum.

Aldığım en hoş eleştirilerden biri yazılarımda kullandığım çok sayıda link oldu: “Ahmet Bey, yazılarınıza bu kadar link koymayın, hepsine tıklayınca oku oku bitmiyor, tıklamayınca da acaba neyi kaçırdık diye suçluluk duyuyoruz” diye yazmış bir okuyucu. Yüzüme nasıl bir tebessüm yerleşti anlatamam. O linklerin hepsini bunca zaman içinde emek emek oluşturdum, tıklanan her linkin içeriğini detay detay doldurdum, Pariste.Net’i bu şekilde zenginleştirdim; zenginleştirmeye de devam edeceğim. Emeklerimin karşılığını böyle almak da müthiş bir haz oluyor haliyle.

Hepsi bir yana Facebook‘ta 7.000, Twitter‘da 15.000, Instagram‘da 19.000 takipçi olunca o kanallardan gelen yağmur gibi sorularla, yorumlarla ilgilenmek de ayrı bir iş… Yo hayır şikayet etmek için yazmıyorum, bu interaktivite olmasa zaten yapıp etmelerimin bir hükmü, bir değeri olmaz, ben sadece halimi anlayın ve bana acıyın diye yazıyorum “Bütün gün gezip tozuyorsun, senin hayat da kebap” diye düşünenler var ya, belki de onlara sitem ediyorum.

Cennette Dördüncü Yıl La Vie En Rose Pariste.Net

Ocak 2014’ten beri yazılarım toplamda 1.400.000 kere okundu, Google Plus hesabım tam 12.000.000 kere görüntülendi; yani ciddi bir ilgi var ve üstelik ben geniş kapsamlı bir seyahat blogu yazmıyorum, tüm gezilerimi içeren bir blog yazabilecekken, sadece Paris’i anlatarak tek bir Avrupa başkenti hakkında çok kapsamlı bir içerik üretiyorum. Yalan yok, Paris de bana karşı boş değil. Yazacak tonla konu sırada bekliyor ve hep söylediğim gibi, ben rakamlarla istatistiklerle ilgilenmiyorum. Tek bir okuyucu bile önemli, tek bir kişinin yaşamına dokunabilmek, o yaşamı kolaylaştırıp güzelleştirebilmek için küçük bir katkıda bulunmak bile her şeyden değerli benim için….

Bazen çok yorulduğum, neredeyse pes ettiğim zamanlar oluyor. Bu zamanları kolluyor musunuz ne yapıyorsunuz bilmiyorum ama tam da böylesi bir anda inbox‘ıma bir mail düşüyor; nasıl uzun, nasıl detaylı bir teşekkür mektubu, adım adım gezisini, gezisinde benim izimi anlatıyor bir okuyucu. Beni yıllardır tanıyor gibi bir dille üstelik. İşte o an bana bir güç geliyor, içimi bir enerji dolduruyor, ilk günkü hevesimle yazmaya devam ediyorum. Hiç yalan yok, ben gücümü sizden alıyorum.

Örneğin yukarıdaki fotoğrafa iyi bakmanızı rica ediyorum. Bu fotoğraf bir okuyucuma ait. Bana sayısız mail atmış, sayısız soru sormuş, beni epey zorlamıştı. Sonra bir gün yukarıdaki fotoğrafı gönderdi; Paris gezisine nasıl titizlikle hazırlandığını o zaman anladım. Masanın üzerindeki onca dökümanın arasında Pariste.Net’ten alınmış çıktıları görünce de yüzümde bir tebessüm oluştu. İnsanların güzel bir Paris gezisi yapmalarında küçük de olsa emeğimin olmasını görmek beni elbette çok mutlu ediyor. Üstelik bu tür mailleri çok sık alır oldum ve her biri benim için çok çok değerli. Hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim.

Cennette Dördüncü Yıl La Vie En Rose Pariste.Net Ahmet ORE

Geçtiğimiz bir yıl içinde yaşadığım en güzel olaylardan biri, Paris Belediyesi’nin düzenlemiş olduğu “Golden Blog Awards – En İyi Blog Yarışması”nın Paris kategorisindeki adaylığım oldu. Bu yarışmayı kazanamayacağımı biliyordum; çünkü Türkçe bir blogla Fransa’da yarışma kazanmak mümkün değildi ama ben özellikle Paris’in yönetiminde söz sahibi olan jürinin dikkatini çekmek, bir farkındalık yaratmak adına yarışmaya katılmaya karar vermiştim. Başvuruda bulunup aday bloglar arasında yer aldım, eşimden-dostumdan, sevdiklerimden ve takipçilerimden bana destek olmaları için oy vermelerini rica ettim.

İşte sosyal medyadaki gücümün farkına ilk kez o zaman vardım. Nasıl yağıyor yağmur gibi oylar… Herkes destek mesajları gönderiyor peşpeşe. Tweetler, retweetler, instagram mesajları yığınla. Herkes oy verdi; arkadaşlarım kendi aralarında mailing yaptı. Ne kadar oy aldığımı bilmiyorum ama hatırı sayılır bir oy almış olmalıyım ki çok geçmeden Paris Belediyesi‘nden bir mail daha aldım: Yarışmaya sadece Fransızca bloglar katılabileceği için yarışmayı kazanamayacağımı bildiriyordu ama en çok oy alan 50 blogdan biri olduğum için de ödül törenine davet ediliyordum. Yani amacıma ulaşmıştım.

Daha önce Kültürel Miras Günleri – Journées du Patrimoine etkinliği kapsamında sıradan bir vatandaş gibi gezdiğim Hôtel de Ville‘in muhteşem tören salonunda bu kez davetli olarak bulunmak çok özel bir duyguydu. Hele ki attığım tweet’ler salondaki projeksiyonda gösterilince kendimi gerçekten bir hoş hissettim. Bu yazının başındaki, şampanya içerkenki kapak fotoğrafı, sözünü ettiğim bu ödül töreni sırasında çekildi. Pembe dekora Edith Piaf’ın şarkısı “La Vie En Rose – Toz Pembe Hayat“a o kadar uydu ki, ben de yazının başlığını öyle seçtim. Aşağıdaki fotoğrafta da Paris Belediye Sarayı – Hôtel de Ville‘in salonundaki projeksiyona yansıyan tweet’im var:

Cennette Dördüncü Yıl La Vie En Rose Pariste.Net

Geçtiğimiz bir yıl içinde çizgimi net olarak oturttum. Ben ne bir tur rehberi ne de seyahat acentesi olmak istiyordum; ben sadece blogger olarak anılmak istiyordum. Zaten kurduğum şirkette de ünvanım “profesyonel blogger” olarak geçiyor, bu da bana müthiş bir mutluluk veriyor.

Sık sık görüşme ve tanışma için davet mesajları alıyorum. Vakit darlığından çoğunu reddetmek zorunda kalıyorum ama birkaç kez bu davetleri kabul ettim; çok güzel çok özel insanlarla sohbet etme şansım oldu. Sadece bir kere büyük bir hata yaptım; benimle görüşmeyi takıntı haline getiren birinden kurtulmak için epey çaba harcamam gerekti. Hâlâ da kurtulabilmiş değilim, aklına estikçe rahatsız edici mesajlar göndermeye devam ediyor. O yüzden beni tanımak isteyen insanlarla görüşme konusunda artık eskisine göre daha tedirginim. Yine de yavaş yavaş tanınıyor olmak hoş bir duygu. Birkaç kez Paris’te bir yerlerde beni durdurup “Ahmet Bey sizsiniz değil mi? Buraya sizin sayenizde geldik” diyerek beni hem mutlu hem de mahçup eden rastlaşmalarımız oldu…

Bir de bir ara bir düş kurup Paris’teki Türkleri, en azından turizm profesyonellerini bir araya getirip bir çatı altında toplama hayaline kapılmıştım ama burada işlerin hiç de öyle dönmediğini kavramam çok uzun sürmedi. Bu kadar büyük bir pazarda herkesi kendine rakip gören, pastayı büyütmek yerine kendi payının başkaları tarafından kapılacağı paranoyasına kapılmış insanlar olduğunu üzülerek fark ettim. Oysa ki ben el ele verip bir şeyler yapabileceğimizi düşünüyordum. Ya ben kendimi iyi ifade edemedim ya da bir yanlış anlama söz konusu oldu ama sonuçta ilk baştaki gibi herkesten uzak durup sanal ortamda yazılarıma devam etmem gerektiğini bir kere daha anladım. Sonuçta ben turizm profesyoneli değilim, böyle olmak gibi bir kaygım da hiç olmadı. Şurada güzel güzel deneyimlerimizi paylaşıp birbirimizin hayatını kolaylaştırıyoruz; meseleyi fazla büyütmesek ne güzel olurdu…

Cennette Dördüncü Yıl La Vie En Rose Pariste.Net Ahmet ORE

Keşke paşa torunu olsam ve keşke hiç para pul işlerine girmesek. Ben sadece yazsam, insanlar okusa ve hayatları güzelleşse. Sonra da unutulmaz bir Paris deneyimi yaşasalar ama işte ne yazı ki bir şekilde para kazanmamız gerekiyor… Bu konuda çeşitli anlaşmalarım oldu, Paris’e gelecek olanların hayatlarını kolaylaştıracak seçeneklere blogda yer vererek düzenli gelir elde etmeye bu yıl da devam ettim. Bu konuda bana destek olmak isteyenler zaten gönülden destek oldular hep. Bunun için de herkese teşekkür ederim.

Başka neler oldu geçtiğimiz bir yılda? Ah evet… Ağustos ayıydı, Güney Fransa taraflarında tatildeyken, arabayla tam da bir ay çiçeği tarlasından geçerken üstelik, telefonum çaldı. Arayan Paris Başkonsolosluğu’ydu… Başkonsolosumuz Sn. Emre Kadıoğlu benimle tanışmak istiyordu. Konsolosluk olarak uzun zamandır beni takip ediyorlarmış, tatil dönüşü için randevulaştık.

Başkonsolosumuz Emre Bey ile konsolosumuz Müslüm Bey benimle iki kez görüşüp konsolosluk hizmetleri hakkında uzun uzun bilgi verdiler. Ben de bu bilgileri derleyip toparlayıp T.C. Paris Başkonsolosluğu Hakkında Genel Bilgi ve Acil Durumlarda Alabileceğiniz Hizmetler yazısını hazırladım. Bu yazıyla Paris’e gelip herhangi bir sorunla karşılaşan kişilerin yapması gerekenleri ve bu konuda başkonsolosluğun vereceği hizmetleri anlaşılır bir dille anlatmayı amaçladık; sanırım epey de yararlı oldu… Hatta bu yazıdaki fotoğraflar beğenilip başkonsolosluk sayfasında da kullanılması teklif edilince kendi adıma onur duydum.

Cennette Dördüncü Yıl La Vie En Rose Pariste.Net

Bu bir yıl içinde Paris’te çevrem iyice genişlemeye başladı. Sadece çok iyi arkadaşlar edinmekle kalmadım, önemli isimlerle de çeşitli toplantılarda, konuşmalarda, seminerlerde ya da kokteyllerde bir araya gelmeye başladım. Yine de kokteyl insanı olmadığım kesin, ben eş-dost sohbetlerini her zaman tercih ettim.

Fransızca exchange buluşmalarım en başından beri düzenli bir biçimde sürüyor. Halen haftada üç gün, üç ayrı Fransız arkadaşımla görüşmeye devam ediyorum. Eski arkadaşlarımla da fırsat buldukça görüşüyoruz. Paris’te arkadaşlık konusunda hiç yalnızlık çekmedim. Ben Paris’te hiç yalnızlık çekmedim…

Artık Fransızcam elbette çok daha iyi ama dört yıl önce hayal ettiğim noktaya ulaşabilmiş değilim. Özellikle blog yüzünden fazlasıyla Türkçe düşünmem gerektiğinden eskisi kadar Fransızca çalışmaya yoğunlaşamıyorum ama yine de blog yazıları için internette yaptığım Fransızca araştırmaların dilimi geliştirmede çok işime yaradığını düşünüyorum. Yine de artık Fransızca felsefe kitapları okuyabiliyor olsam da dile yüzde yüz hakim olamadıkça inanın “Fransızca biliyorum” demeye dili varmıyor.

Cennette Dördüncü Yıl La Vie En Rose Pariste.Net

Bazen evden çıkıp herhangi bir trene atlayıp hangi durakta ineceğimi bile bilmeden bir vagonda elime kitap alıp okumayı ilk günkü kadar çok seviyorum. Yolculuklarım bununla da sınırlı kalmıyor elbette. Geçtiğimiz bir yıl içinde yine pek çok yeri gezip görme şansım oldu. Cenevre, Lozan, Nyon, Annecy, Sorrento, Amalfi, Ravello, Napoli, Limoges, Collogne La Rouge, Cordes sur Ciel, Toulouse, Carcassonne, Montpellier, Aix en Provence, Nice, Cannes, Monaco, Antibes, San Remo, Saint Paul de Vence, Grasse, Saint Jean Cap Ferrat, Menton, Lyon, birkaç kez Amsterdam, birkaç kez de İstanbul gezilerim oldu. Bu tatillerle ilgili tüm fotoğrafları kişisel instagram hesabımdan görebilirsiniz.

Hatta Amsterdam’a en son gidişimde yine o kadar büyülendim o kadar etkilendim ki, ne yapıp edip küçük de olsa bir Amsterdam Rehberi hazırlamaya karar verdim. Hatta bir gün Amsterdam’da yaşama hayalini de hesaba katarak, bir bakıma “secret” olsun diye Amsterdamda.Net alan adını da satın aldım  Belli mi olur, ömrümün bir bölümünü de orada geçirir, oradaki deneyimlerimi de sizlerle Amsterdamda.Net adı altında paylaşırım?

Geçtiğimiz bir yıl içinde ömrümün en ama en güzel tatillerinden birini yaptığım en özel yer ise Martinique oldu. Aralık ayında doğmuş ve doğum gününü hep soğuk kış günlerinde kutlamak zorunda kalmış biri olarak ömrümde bir kez olsun doğum günümü mayolu-şortlu, doğum günü pastam erirken bir plajda kutlamak en büyük hayalimdi. Bu yaş günümde o da nasip oldu çok şükür. Duygularımı ve Martinique‘te yaşadıklarımı anı kalsın diye Kış Masalında Bir Yaz Rüyası: Martinique yazımda paylaşmaya çalıştım.

Cennette Dördüncü Yıl La Vie En Rose Pariste.Net Ahmet ORE

Bu bir yıl içinde gönüllülük adına da bir şeyler yapmaya çalıştım. Bunlardan ilki, tüm dünyada eğitici videolar yayınlayarak insanların yaşamlarını kolaylaştırmayı amaçlayan kuruluş Sikana ile tanışmamla gerçekleşti. Sikana‘da çalışan sevgili Aycan ile tanıştıktan sonra, burada gönüllü olarak Türkçe videoları seslendirmeye başladım. Umarım bu videolar mümkün olduğunca çok kişiye ulaşır ve pek çok insanın hayatını kolaylaştırır.

Bir diğer gönüllük çalışmam daha çok sosyal medya sponsorluğu şeklinde gelişti. Paris’te Türkçe tiyatro yapan, tiyatro sevdalısı genç grup PaTuTi ile tanıştıktan sonra onların seslerini geniş kitlelere duyurmak için, bir anlamda sosyal medya sponsorluklarını üstlendim. Tüm sosyal medya hesaplarımda ve blogda PaTuTi hakkında yazılar yazıp yayınladım, yayınlamaya da devam ediyorum.

Sonra da PaTuTi‘yi sahnede izlemenin keyfini ilk kez 19 Mart 2016’da yaşadım. Bu gençlere destek vermek için elimden geleni yapacağıma söz verdim. Paris’te yaşıyorsanız ya da yolunuz Paris’e düşerse, kazara PaTuTi‘nin oyunlarına denk gelirseniz izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.

Peki şu bir yıl içinde hiç mi kötü şey olmadı? Olmaz mı… Türkiye’den peşpeşe gelen acı haberler beni her zaman derinden etkiledi. İnsanın bu acılardan uzakta olması kesinlikle kendini daha iyi hissetmesine neden olmuyor. Terör olayları başta olmak üzere yaşanan pek çok acı buradaki “cennet” yaşantıya sekte vuruyor. Üstelik terör için hiçbir yer de güvenli değil artık…

Paris’teki Charlie Hebdo saldırılarının ardından 13 Kasım Terör Olayları da gerçekleşince terörün sınır tanımadığını bir kere daha görmüş olduk. Paris büyük bir travma atlatmış olsa da hayat çok kısa sürede normale döndü ama alınan güvenlik önlemleri yaşamın tadını kaçırmadı desem yalan olur. Terör korkusunu hiçbir zaman hissetmesem de göstermelik terör önlemlerinin can sıkıcı detayları, buranın eski kadar güllük gülistanlık olmadığı konusunda bir fikir veriyor en azından.

Yine de kendi adıma bir rahatsızlık duymuyorum bu tedbirlerden, yine ilk günkü gibi güzel güzel yaşayıp gidiyorum ama hep söylediğim gibi hayat kesinlikle adil değil. İstediğim kadar sorunsuz bir hayatı yaşıyor olayım, yine de dünyada bunca acı varken mutluluğu yüzde yüz yaşayabilmek mümkün değil. Üstelik anladım ki şu dünyada mutluluğu yüzde yüz bulabilmek de mümkün değil. Hayır, kendi adıma hayatla hiçbir alıp veremediğim kalmadı, varoluşuma dair tüm sorunları çözdüm ama dünyada o kadar çok kötülük var ki, insanın bu kötülüklere gözünü yumup tam anlamıyla katıksız bir mutluluğu elde etmesi olanaksız görünüyor.

Cennette Dördüncü Yıl La Vie En Rose Pariste.Net Ahmet ORE

Ama hayat devam ediyor, bir şekilde hepimiz kendimize güvenli yaşam alanları oluşturuyor, hayatın tadını en üst düzeyde çıkarmaya çalışıyoruz. Ben de herkes gibi kendime kurduğum bu güvenli yaşam alanında olabildiğince dertsiz tasasız yaşamaya çalışıyorum; bunu büyük ölçüde (hatta bana kalırsa tamamiyle) başarabiliyorum ama bir yandan da yaş geçiyor, yaş geçtikçe sağlık sorunları ufak ufak baş göstermeye başlıyor.

Bu bir yıl içinde epey bir sağlık sorunuyla uğraştım. Benim gibi vaktiyle gripten başka bir derdi olmayan ama her grip vakasını da ölümcül bir hastalık gibi atlatan biri için bu yıl ayağımda, bacağımda ve boynumda yaşadığım sıkıntılar biraz yaşam kaliteme sekte vurdu itiraf edeyim. Cami yıkılsa da mihrap yerinde diye kendimizi avutuyoruz ama annemin de dediği gibi kaç gösterirsen göster “nüfus kağıdı eskiyor”.

Son dönemde bayağı bir doktor doktor dolaştım, özellikle ayağımdaki sorun nedeniyle eskisi gibi Paris içinde saatlerce/kilometrelerce yürüyemez oldum. Bisiklete bineyim dedim bu kez de bacakta sorun çıktı 🙂 Hepsi çözülüyor yavaş yavaş ama hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. O yüzden bu hayat bir kerelik, zaten hep farkındayım: Bu hayatı hakkıyla, dibine kadar yaşamak gerekiyor…

Benim açımdan Paris’te hayat her zaman güzel ama Paris’te çalışmak o kadar güzel mi? Bu soruya yanıt aramak için çevremdeki insanlardan Paris’te iş dünyasında olanlara bu konuda bir yazı yazmalarını rica ettim ve bu yazıyı Paris’te İş Hayatı – Fransa’da Çalışmak başlığıyla yayınladım. Bir de sevgili arkadaşım Burak, Expatlık Nedir? – Paris’te Expat Olmak üzerine bir yazı yazdı ki Paris’te iş dünyası nasıl dönüyor, burada gezip tozmakla burada yaşamak arasındaki farklar nelerdir, sadece benim anlatımımla değil, başka insanların penceresinden de görebilin istedim.

Benim için Paris’te olmak cennette olmak gibi bir şey. Bu konudaki görüşlerim hiç değişmedi. Bir gün değişir mi bilmem ama şu an olduğum noktadan memnunum. Bir insanın ömrünün dört yılını bu şekilde geçirebilmiş olması bile başlı başına bir şans bence. Bu şansın farkındayım.

Artık dördüncü yılı tamamladık ve beşinci yılımıza başladık. Facebook sürekli olarak “tarihte bugün” notlarını hatırlatıyor. İstanbul’daki evimizi boşaltırken yaşadıklarımı film şeridi gibi gözümün önünden geçiriyor. İstanbul’da çok güzel bir hayatım vardı benim ama artık çok güzel olamayacağını sezmiş ona göre geleceğe yönelik bir eylem planı oluşturmuştum. Ne yapabileceğimi araştırdım, aksiyon aldım, sabırlı oldum, şansımı denedim ve sonunda başardım. Herkes için başarmak mümkün mü bilemiyorum; üstelik ben de başaramayabilirdim. Eğer başaramasaydım şansımı başka bir yerde yine denerdim; yeter ki sağlık olsun, gerisi bir şekilde hallolur. Yurt Dışına Nasıl Yerleşilir? konusunu bu anlamda ayrı bir başlıkta değerlendirdim. Beşinci yılı da tamamladıktan sonra -kanun değişmezse- artık vatandaşlık işlemleri başlayacak gibi görünüyor; zaman ne gösterecek, hep birlikte göreceğiz…

Cennette Dördüncü Yıl La Vie En Rose Pariste.Net Ahmet ORE

Özetle son bir yılın değerlendirmesi böyledir, aklıma gelenler, sizlerle paylaşmak istediklerim bunlar. İnanın bunun çok daha ötesinde bir hayatım var benim, daha fazlasını anlatsam inanılır olmaktan çıkacak bir mutluluk bu yaşadığım. O yüzden sadece Paris’te yaşıyor olma mutluluğunun bu kadarını anlatmak istiyorum. Kendimle barışık, dünyayla barışık, huzurlu, mutlu yaşayıp gidiyorum işte…

Dilerim sizler de arzu ettiğiniz hayatları yaşayabiliyorsunuzdur. Hayatını değiştirmek isteyenlere önce ne istediklerini iyi bilmelerini öneriyorum, sonra şartları araştırmalarını, uzun ve orta vadeli hareket planları oluşturmalarını, sonra da aksiyon almalarını… Hep söylüyorum: Hiçbir şey yapmadan hiçbir şey olmuyor.

Ve yine söylüyorum, şu hayatta nerede değil kiminle olduğunuz önemli.

Doğru yer, doğru zaman, doğru insan…

Hayat sana teşekkür ederim.

 

 

 

Author

12 Comments

  1. Anlatımlarınız çok aydınlatıcı ve akıcı,insanın gezdiğiniz her yere gidip göresi geliyor,fakat ne mümkün 🙁 Başarılı yazılarınızın ve gezmelerinizin bol olması dileklerimle saygı ve sevgilerimi iletir sağlıklı nice yıllar dilerim.

    • Güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim. Umarım bu güzellikleri ilk fırsatta gezip görme şansınız olur. Sağolun varolun.
      Mutlu günler…

  2. "Bazen çok yorulduğum, neredeyse pes ettiğim zamanlar oluyor. Bu zamanları kolluyor musunuz ne yapıyorsunuz bilmiyorum ama tam da böylesi bir anda inbox'ıma bir mail düşüyor; nasıl uzun, nasıl detaylı bir teşekkür mektubu, adım adım gezisini, gezisinde benim izimi anlatıyor bir okuyucu. Beni yıllardır tanıyor gibi bir dille üstelik. İşte o an bana bir güç geliyor, içimi bir enerji dolduruyor, ilk günkü hevesimle yazmaya devam ediyorum. Hiç yalan yok, ben gücümü sizden alıyorum."

    Kendi mesajıma pay çıkardım bu paragraftan. Umarım öyledir de son iki Paris gezimizin dolaylı rehberine ufacık geri dönüşüm olmuştur. Tekrar sevgi ve teşekkürler…

    • Ah sizlerin bu güzel geri dönüşleri olmasa çoktan pes etmiştim inanın. Yoksa hiç akıl kârı değil bu tempo, bu uğraş. O yüzden mail'iniz de, mesajınız da, her bir paylaşımınız tek tek çok değerli benim için. Her seferinde yeni bir mesaj geldiğinde, sanki yeni blog açmışım da ilk yorum gelmiş gibi mutlu oluyorum. Sağolun, varolun.

  3. Ahmet Bey iyi ki Paris'e yerleşmişsiniz,iyi ki bu bloğu açmışsınız,iyi ki tesadüfen keşfettiğim yazılarınız sayesinde Paris'te harika bir beş gün geçirmişim. Yazılarınız sadece Paris gezimizi kolaylaştırmadı sayenizde asla gitmeyi düşünmeyeceğim gökdelen bölgesine de gidip Paris'e bir de o taraftan bakabilmiştim. Her yazınız bizim için ayrı bir rehber.
    İyi ki varsınız.
    gonca

    • Merhaba Gonca Hanım,
      Ne diyeceğimi bilemedim, çok teşekkür ederim siz de iyi ki varsınız.
      Bu yazdıklarım birilerine ulaştıkça, onların hayatlarını kolaylaştırıp güzelleştirdiğini öğrendikçe ve böyle geri dönüşler aldıkça bu çok zor yazma sürecindeki tüm yüküm hafifliyor; çok mutlu oluyorum.
      Tekrar teşekkürler…

  4. Yavrum.Annen olarak,yazılarını okudum onur duydum.Yıllardır verdiğin emeğin karşılığının başarısıdır.Hep böyle hayatın boyu sağlıkla,huzurla devam eden,yılların,günlerin olsun başarılar,yolun açık olsun.Güzel yürekli insan.Sevgiler.

    • Canım annem, kıymetli yorumun güzel dileklerin için çok teşekkür ederim. Çok mutlu bir ailede çok mutlu bir çocukluk yaşamamı sağladığın için de…

Write A Comment

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.