(Son Güncelleme: 04.11.2024) Bu yazıda Côte d’Azur gezimize devam ediyor, Nice ve Cannes‘la birlikte Côte d’Azur turumuzun olmazsa olmazı Monaco‘yu birlikte keşfediyoruz. Amacım sizlere, Vatikan’dan sonra dünyanın en küçük ikinci devleti olan Monaco‘da gezip görebileceğiniz yerleri tanıtırken, bir yandan da bir günlük bir gezi programı oluşturmak.
Monaco (monako) hepi topu 2 kilometrekarelik minicik bir şehir devleti. Fransa’nın güney doğusunda, Nice ile Menton arasında yer alan, kara sınırlarını Fransa’nın oluşturduğu, Akdeniz’in maviliklerine bakan, harika manzaraya sahip güzel bir yer. Yaklaşık 40 bin kişilik nüfusunun hatırı sayılır bir kısımı da ultra zenginlerden oluştuğu için de buranın bambaşka bir atmosferi var. Yazıyı okuyup fotoğraflara baktıkça ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Monaco’ya nasıl gidilir? Yatınızla ya da helikopterinizle de gelmeniz mümkün ama ben karayolu ya da demiryolunu kullanarak geleceğinizi varsayıyorum 🙂 Tabii Türkiye’den geliyorsanız önce uçakla Nice‘e gelmeniz gerekiyor. Nice’ten buraya trenle ulaşım çok kolay. Nice Garı’ndan, Fransa’nın TCDD’si olan SNCF‘in TER trenlerine atlayıp yarım saatte gelebiliyorsunuz. Tren biletinizi SNCF’in resmi web sayfasından almanız, özellikle Nice Garı’ndaki otomatlardaki yoğunluğa yakalanmamak için ideal bir yöntem olacaktır.
Arabayla gelmek de ayrı bir keyif. Eğer otobandan gelirseniz, dünyanın tüm otobanları gibi sıkıcı (ve üstelik paralı) ama vaktiniz varsa ve sahil yolunu kullanırsanız müthiş keyifli bir manzara eşliğinde buraya yaklaşık 1 saatte ulaşabilirsiniz. Bir de Nice’ten 600 numaralı otobüsle 2,10€‘ya gelebiliyorsunuz! Vaktiniz varsa deneyebilirsiniz, biz sık sık bu hattı kullanıyoruz, yoğun sezon değilse şahane manzarayı seyrede seyrede gitmek gayet keyifli oluyor. Ama şunu unutmayın: Nice‘te kullandığınız normal ulaşım kartı Monaco’ya giden otobüste geçmiyor. Zou diye bir uygulama üzerinden bilet alıyorsunuz. Biletle, uygulamayla uğraşmak istemiyorsanız, otobüsteki cihazlara doğrudan kredi kartınızı okutuyorsunuz. Côte d’Azur bölgesinde toplu taşıma hakkında bilgi almak için Côte d’Azur Rehberi yazısını okumayı unutmayın lütfen.
Yanlış hatırlamıyorsam Monaco’ya ilk olarak 2009 yılında, Milano üzerinden, araba kiralayarak, sarı minik bir Fiat 500’le gitmiştik… Onca lüksün içinde bizim minik arabamız o kadar mütevazı duruyordu ki 🙂 O dar sahil yollarında, iki tekerini kaldırıma bırakmış dev Rolls Royce’un yanındaki daracık boşluktan geçerken döktüğüm ecel terlerini unutamıyorum. Bir şey değil, arabayı çizsek, kendi arabamızı versek parasını ödeyemezdik 😀 Yine de en büyük hayalim olan Monaco yollarında araba kullanmış olmayı gerçekleştirdiğim için çok mutluydum.
Tabii Temmuz 2023’ten beri Nice‘te yaşadığım için artık Monaco’ya daha sık gider oldum. Zira Monaco’nun bende yeri ayrıdır. Gerçi cumhuriyet değerlerine inanan biriyimdir, krallıklar ve prenslikler bana saçma gelir ama magazinsel olarak çocukluğumun izlerini sürmek için Monaco Prensesi Grace Kelly‘nin trajik bir kaza sonucu öldüğü toprakları görmek benim için farklı bir anlam taşır.
Biliyorsunuz, bir önceki Monaco Prensi Prens Rainier‘in eşi, ünlü sinema yıldızı Grace Kelly’di ve Grace Kelly 1982’de Monaco-Fransa arasındaki virajlı yollarında bir trafik kazası sonucu hayatını kaybetti. Ben o zamanlar çocuktum; bu olayı ve sonrasında akıp giden haberleri takip ettiğimi hatırlıyorum. Prens Rainier ile Grace Kelly’nin çocukları Albert, Caroline ve Stéphanie‘nin hayatları hep basına malzemeydi, ben de o çocuk aklımla bu hayata tanıklık ediyordum. Üstüne bir de Prenses Stéphanie’nin ergenlik haylazlıkları ve Prenses Caroline’in kocası Stefano Casiragi‘nin tekne yarışlarında hayatını kaybetmesi de eklenince epey bir gündem olmuşlardı işte.
Hal böyle olunca da Monaco’yu görmek daha farklı anlamlar taşıyor haliyle. Siz de bu ilginç şehir devletini görmek isterseniz ve arabayla gitmeyi düşünüyorsanız yüksek otopark ücretlerini göze almanızı ve arabanızı mutlaka kat otoparklarına bırakmanızı önereceğim. Aslına bakarsanız en güzeli buraya Nice’ten trenle gelmek. Monaco’nun bir tanecik tren garı var o da dağın içine oyulmuş, yer altında bir yerde. Gardan çıktığınızda ne yöne gideceğinizse tamamen size kalmış. İnanın tarif vermek çok güç çünkü Monaco coğrafi yapısı nedeniyle fazla iniş çıkışlı bir yer olduğu için, bir yerden bir yere gitmenin yolu – yöntemi oldukça karmaşık.
Monaco Garı’ndan çıkıp sola doğru yokuş yukarı devam ederseniz Monte Carlo tarafına, sağa doğru devam ederseniz de limana ulaşırsınız. Bence önce Monte Carlo tarafından başlayın ve sol çaprazdaki sokak (Boulevard Suisse) boyunca ilerleyip Monaco’nun ünlü kumarhanesi Casino du Monte Carlo‘ya ulaşın. Zaten -laf aramızda- burası Monaco Prenslik Sarayı’ndan çok daha görkemli bir yapı 😉 Burayı Paris Operası – Palais Garnier‘nin mimarı Charles Garnier yapmış; içinde Monte Carlo Operası da bulunuyor.
Monte Carlo Kumarhanesi’ne geldiğinizde kapıda birbirinden lüks otomobiller göreceksiniz. Dilerseniz binanın içine de girebilirsiniz ve hatta kıyafetiniz müsaitse içeri girip kumar da oynayabilirsiniz. Binaya girmek için kıyafetinizin düzgün olması gerekiyor, terlikle ve sandaletle içeri alınmayabiliyorsunuz. Ayrıca Monaco’da kumar oynamayı düşünüyorsanız yanınızda mutlaka pasaportunuz olması gerekiyor. AB vatandaşıysanız kimliğiniz olması yeterli. Kumar oynamayacaksanız bile ana binaya şöyle bir girin bakın derim, içerisi gerçekten büyüleyici. Tabii bu binada düzenlenen sanatsal etkinliklere de bilet bulabilirseniz, sizin için unutulmaz bir deneyim olacaktır…
Monaco Prensliği’nin kökleri 1297’ye kadar uzanıyor ve o tarihten sonra Monaco, türlü badireler atlatarak da olsa günümüze kadar bağımsız bir prenslik olarak ulaşmayı başarmış. Kimi zaman başka devletlerin koruması altına girse de nihayetinde bağımsız kalabilmiş. Bu tür konularda askeri güçten çok siyasi alanda başarılı olmak gerekiyor; yoksa Monaco 2 kilometrekarelik avuç içi kadar bir ülke… Bir sıkımlık canı var ama demek ki egemen güçler bu ülkenin yaşamasını uygun görmüşler, Monaco prensleri de durumdan istifade, kendi kendilerine ülkecilik oynuyorlar işte 😉
19. yüzyıl ortalarında Monaco, Menton’a kadar uzanan bir prenslikken Menton’un Fransa’ya katılma kararı almasıyla bu 2 kilometrekarelik alanla yetinmek zorunda kalmış. Tarım topraklarını kaybedince de dönemin Monaco Prensi III. Charles bu gördüğünüz kumarhaneyi açmış. O zamanlar Avrupa’da kumar oynatmak yasakken kurnazca bir hamle tabii ki… Başlarda başarılı olamadılarsa da zamanla müthiş bir sükse yapmış ve dünyanın en zenginleri için bir cazibe noktası olmaya başlamış Monaco. Ondan sonra da olaylar gelişmiş ve günümüzde bu kadar çok zengini bünyesinde toplayan minik bir şehir devleti oluvermiş işte.
Kumarhanenin hemen sol tarafında ünlü Café de Paris var. Özellikle güzel havalarda terasında oturması çok keyifli olabilir. Kumarhanenin arka tarafındaysa şahane bir deniz manzarası var; aşağıda, sağ taraftaki yatları seyretmek de akıllara ziyan. Buraya demirlemiş olan yatlara yat demek biraz haksızlık olur, zira her biri birer gemi kıvamında. İnsan buraya bakarken dünyada yokluk yokmuş gibi hissediyor olsa da dünyanın ne kadar adaletsiz bir yer olduğunu hepimiz biliyoruz.
Ben genelde Monte Carlo Kumarhanesi gezisi sonrası turuma bu teras boyunca yat limanına doğru yürüyerek rampadan aşağı inmeyi tercih ediyorum. Bu rampa sizi yat limanının kalbine indirecektir. Mayıs ayında Formula 1 Monte Carlo Yarışları’na denk gelirseniz bu küçük şehir devleti kocaman bir yarış pistine dönüşüyor.
Öyle olunca da dört bir köşeye inşa edilmiş dev tribünler gezi zevkinizi biraz sekteye uğratabiliyor. Hayır, yarış seven biri olsam belki mutlu olacağım da insanoğlunun yarıştırılıp yarıştırılıp yatıştırılmasını doğru bulmadığımdan Formula 1 olsun, Tour de France olsun, Dünya Kupası olsun hiçbir yarışa ilgi duymuyorum. Tamamen kişisel tercih; siz seviyorsanız, görecekleriniz sizin için çok daha anlamlı olabilir.
Yat limanını bir baştan bir başa dolaşmak oldukça keyifli. Gemi kıvamındaki yatlar gerçekten akıllara ziyan. Ben bu tarz yat limanlarını gördüğümde bu yatlara sahip olmak için harcanan paradan çok, o yatları bu limanlarda tutmak ve dünyada o kadar evsiz varken bu koca tekneleri boş boş yatırmak için harcanan paraları düşünürüm ve düşündükçe hep içim acır.
Bu duygularla yat limanını turlayıp diğer uca ulaştığınızda sıra Monaco’nun batı tarafındaki kayalıklara tırmanmaya geliyor. Dilerseniz yukarıdaki kaleye rampadan yürüyerek çıkabilirsiniz, dilerseniz de sahil boyunca devam edip, dev kat otoparkını geçtikten sonra Monaco Oşinografi Müzesi – Musée de l’Océanographie‘nin hemen alt tarafındaki asansörle doğrudan yukarı çıkabilirsiniz. Asansörden inip merdivenlerden çıktığınız zaman Oşinografi Müzesi’nin kapısında, Monaco’nun tarihi bölümünün de başındasınız…
Çocukken radyoda “Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığından bildirilmiştir” diye anonslar olurdu da o zamanlar bunun ne olduğunu hep merak ederdim 🙂 “Oşinografi” kelime olarak doğrudan Océanographie’den dilimize geçmiş ve deniz ya da okyanus bilimi anlamına geliyor. Akdeniz’e karşı dik kayalar üzerine inşa edilmiş bu görkemli müze de deniz ve okyanus bilimleri müzesi ve akvaryum olarak hizmet veriyor. Gerçi eskiden dünyada akvaryumlar bu kadar yaygın değildi, o yüzden burayı görmek çok daha önemliydi ama artık Türkiye’de de hatırı sayılır miktarda güzel akvaryumlar var; o yüzden içeri girme kararı tamamen size kalmış. Şahane tarihi binası ve muhteşem manzarasıysa mutlaka görülmeli…
Bizim çocukluğumuz Kaptan Cousteau (kusto) belgeselleri izlemekle geçtiği için, Cousteau’nun 1957-1988 yılları arasında bu müzenin yöneticiliğini yapmış olması, müzeyi onun adıyla anılmasını sağlıyordu ve doğal olarak bu müzeyi gezmek benim için kaçınılmazdı. Gezdim, çok da mutlu oldum. Gerçi gezim sırasında biraz tırsıp, köpekbalığı yavrularına dokunma şansını kaçırdığım için “bir kere daha gitsem mi” diye düşünmüyor değilim; hâlâ tereddütlerim var 😉
Müze gezisi sonrası karşıdaki sokaklardan birine girerek Monaco’nun tarihi merkezinde dolaşmaya başlamış oluyorsunuz. Döne dolaşa yürürken, geçeceğiniz yaya yolu sizi Monaco Prenslik Sarayı‘na götürecek. Yol boyunca yeme-içme konusunda bolca mütevazı seçenek bulabilirsiniz. Şehrin bundan önce dolaştığınız yerlerinde daha lüks seçenekler olduğu için bu bölgedeki restoranların gerçekten mütevazı olduğunu söyleyebilirim 😉
Yolun sonu, söylediğim gibi sarayın bulunduğu küçük meydana çıkıyor ve yine söylediğim gibi saray kesinlikle kumarhane binasından çok daha mütevazı. Hatta bence Paris’teki belediye sarayı Hôtel de Ville bile daha görkemli 😉 Yine de Monaco Sarayı dik bir yamaç üzerine inşa edildiği için şehre hakim, oldukça etkileyici bir konumu ve manzarası var. Dilerseniz ücreti karşılığında sarayı gezebiliyorsunuz ama itiraf etmem gerekir ki ben hiç merak edip de içeri girmedim. Belki bundan sonraki Monaco gezilerimden birinde girer gezerim. Eğer içinizde bu sarayı gezen varsa ve deneyimlerini bizlerle paylaşırsa mutlu oluruz.
Sarayın sol tarafındaki yamaçtan aşağıya baktığınızda bu küçücük ülkede bir futbol stadı bile olduğunu göreceksiniz. Zaten futbolla ilgilenenler AS Monaco Futbol Kulübü‘nü bilirler. Burası AS Monaco’nun stadı II. Louis Stadyumu. Monaco’nun bu tarafının şöyle de ilginç bir özelliği var: Burası büyük bir proje kapsamında denizin doldurulması sonucu genişletilmiş bir alan üzerine inşa edilmiş bir mahalle. Bu şekilde Monaco’un yüzölçümünü de büyütmeyi amaçlamışlar ve bildiğim kadarıyla bu alan genişletme çalışmaları uzunca bir süreç boyunca devam edecek…
Bense sarayın sağ tarafındaki manzaraya bakmayı daha çok seviyorum. Zaten o nedenle bu yazının kapak fotoğrafını da bu manzaradan seçtim. Karşınızda gördüğünüz manzara ilginç bir butik şehir devleti manzarası olması bakımından da özel. Yoksa 70’lerde inşa edildiğini düşündüğüm iğrenç betonarme apartmanları görmemeye çalışıyoruz 😉 Dünyanın her yerinde aynı mimari hatalar aynı çirkin sonuçlara yol açıyor ne yazık ki…
Gezinin bundan sonrasındaysa sarayın sağ tarafındaki yaya yolundan kıvrıla kıvrıla aşağı inmenizi önereceğim. Tekrar limanın olduğu bölüme, La Condamine‘e ulaşacaksınız ve buraya geldikten sonra arka sokaklarda kaybolmanızı öneriyorum. Ne tarafa dönerseniz dönün çiçek gibi bir mahalle göreceksiniz. Söylediğim o çirkin betonarme binalar haricinde de -büyük olasılıkla- gözünüzü rahatsız edecek bir manzarayla karşılaşmayacaksınız.
Monaco böyle güzel bir yer ama peki Monaco’da yüzülebilir mi? Elbette… Bunun için Monte Carlo Kumarhanesi’nin doğu tarafındaki sahil şeridini önerebilirim; orada bolca plaj var ama daha izole, daha farklı bir yer isterseniz Oşinografi Müzesi’ne yürürken, dev kat otoparkının yanından geçerken aşağıda göreceğiniz doğal plaj çok daha güzel sanki. Henüz buralarda yüzme fırsatı yakalayamadım ama bir gün mutlaka yüzeceğim; en azından bir dalıp çıkarım 😉
Herhalde Monaco’da konaklamayı düşünmezsiniz, Côte d’Azur yazımda da belirttiğim gibi ben bu bölgeyi gezerken Nice‘te konaklamayı öneriyorum. Yine de bir çılgınlık yapıp “ben ille de Monaco’da kalacağım” derseniz o zaman ipin ucunu kaçırıp Hôtel de Paris‘de, Le Méridien Beach Plaza‘da ya da ne bileyim Hôtel Fairmont’da kalabilirsiniz. Rezervasyonlarınızı Pariste.Net üzerinden yaparsanız da beni mutlu edersiniz 😉
Tabii Monaco hakkında söylenecek daha çok şey var ama hepsini tek bir yazıda ancak bu kadar toparlayabildim. Sizler de kendi Monaco deneyimlerinizi yorum olarak yazabilirseniz, bilgilerinizden daha çok kişinin faydalanmasını sağlayabilirsiniz. Civarda yapılacaklarla ilgili olarak Côte d’Azur Rehberi yazısını okumayı da unutmayın lütfen. Bir de vaktiniz varsa Nice‘den Monaco’ya geçerken Eze Village‘ı atlamayın. Bir de Eze’in hemen ilerisindeki La Turbie diye bir başka güzel köy var ki, oraya çıkıp Monaco manzarasının tadını çıkarmak hoşunuza gidebilir.
Monaco hakkında fikir edinmek için bir de Nisan 2024’te Instagram üzerinden yaptığım Monaco canlı yayınını bu link üzerinden izleyebilirsiniz. Buraların havasını solumak için Youtube ve Instagram Canlı yayınlarımı izlemenizi öneririm. Anlık gelişmeleri ve sürpriz canlı yayınları kaçırmamak için Pariste.Net Tv Youtube kanalımı ve @parisrehberi Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın; bir de kişisel hesabım @ahmet.ore‘yi de takip edebilirsiniz 😉
Keyifli geziler, keyifli keşifler.
Web Adresi: https://www.visitmonaco.com/
İlgili Yazılar:
4 Comments
Nice’de kaldığım süre içerisinde Monte Carlo ziyaretim için çok faydalandım yazılarınızdan, teşekkürler.
Yazılarımın birilerinin işine yaradığını öğrenmek beni her seferinde mutlu ediyor ve devam edecek gücü bulmamı sağlıyor. O nedenle ben de yorumunuz için teşekkür ederim.
Monaco, monaco, monaco….
Bir defa gezme fırsatı buldum. Resmen aşık olup tutuldum. Doğa, sanat, tarih,… içiçe. Yaşanılası, gezilesi, tadılarsı yerlerden Monaco. Gözümde tütüyor. Yazınızı okuyunca duygularım depreşti 😉
Güzel yorumunuz için çok teşekkürler Ahmet Bey…