(Son Güncelleme: 05.01.2020) Bu yazıda Paris’in en sevdiğim semtlerinden biri olan Saint Germain’in arka sokaklarında, yine en sevdiğim sokaklardan biri olan Rue de Buci’de dolaşırken, oturup bir şeyler yiyip içmek için en hoş kafe-restoranlardan biri olan Café de Paris’de mola vereceğiz hep birlikte. Paris’te birkaç tane daha Café de Paris var. Üstelik hepimiz bu adı ünlü café de paris sosundan da tanıyoruz ama bu yazı konumuzun o sosla bir ilgisi yok; zaten sosun yaratıldığı yer Paris değil Cenevre. Biz bu yazıda sadece Paris’te hoş bir yeme-içme mekanı daha tanımış olacağız sadece. Dediğim gibi Rue de Buci en sevdiğim sokaklardan biri. Yaz-kış, gece-gündüz hareketli. Öyle fazla uzun bir sokak değil ama yine de Paris’e hayat veren yaşam alanlarından biri. Buradaki mekanlarda oturup bir şeyler yiyip içmek de çok iyi geliyor insana. Hele ki hava mızmızlık yapmayıp, kapı önünde oturmaya izin verecek kadar iyiyse. Café de Paris (Rue de Buci – Saint…
(Son Güncelleme: 05.01.2020) Bu kez Paris’in en güzel köşelerinden olduğu halde en çok ihmal ettiğim yerlerinden biri olan Quartier Latin tarafında hoş bir restorana düşüyor yolumuz. Nedense yolum Saint Michel Bulvarı’nın doğu tarafından çok sık geçmiyor. Ne zaman Saint Michel ve civarını gezecek olsam hep Odéon tarafına kayıyorum, diğer bölgeye pek gitmiyorum. Aslında tamamen şans, yoksa biliyorum ki orası da ayrı bir cennet. Elbette oralarda da gezdim dolaştım ama bir yaşam alışkanlığım olmamış demek ki. Yeni yeni gezip detay keşiflerine başlıyorum. Evet Rue Mouffetard çok özeldir, fırsat buldukça da dolaşmaya giderim orayı ama işte dediğim gibi; Paris’te yapacak o kadar çok şey var ki bir türlü sıra gelmiyor. Panthéon’a Yakın Hoş Bir Restoran: Restaurant La Petite Périgourdin 2016 başında bir hafta sonu, yine Rue Mouffetard’da dolaşıp civarı da gezmeye karar verince Panthéon’un hemen aşağısındaki bu güzel restorana düştü yolumuz; memnun da kalınca bu yazıda size buradan, Restaurant La Petite Périgourdin’den…
(Son Güncelleme: 05.01.2020) Bu yazıda sizlere Paris’te en sevdiğim mahallelerden olan Marais Bölgesi’nde, yine sevdiğim bir kafe restoran olan Le Voltigeur’ü tanıtmak istiyorum. Tüm restoran yazılarımda belirtmeye çalıştığım gibi Le Voltigeur de, keyifle yemek yiyebileceğiniz, oturup bir şeyler içebileceğiniz, Paris’teki yüzlerce (binlerce) mekandan sadece biri. Ne “en iyisi” gibi bir iddiam var ne de mutlaka gitmeniz konusunda bir telkinde bulunacağım. Sadece ben burayı çok severim, yolunuz düşerse sizin de gidip bir denemenizi tavsiye edebilirim. Le Voltigeur Marais Bölgesi’nin tam kalbinde, Musée des Archives Nationales ile Musée Carnavalet arasında bulunuyor. Tam köşe konumda olduğu için Marais’de akıp giden hayatı seyretmek için ideal bir konumda. Havalar güzelse terasta oturup bu atmosferin tadını daha çok çıkarmak elbette mümkün ama dışarıda yer bulamazsanız ya da hava yağışlı ve soğuksa gönül rahatlığıyla içeride de oturabilirsiniz. Zaten ufacık bir mekân; pek çok Fransız restoranında olduğu gibi masalar dip dibe; dolayısıyla son derece samimi bir atmosferi…
(Son Güncelleme: 05.01.2020) Bu yazıda yine Paris’in en özel mekanlarından birinde, Le Café Campana’dayız. Café Campana, Orsay Müzesi’nin beşinci katında bulunan harika bir café-restaurant. Resimlerinden de gördüğünüz gibi en etkileyici özelliği, eski bir gar binası olan Musée d’Orsay’nin dev saatinin olduğu katta yer alması, yani bu mekana girdiğinizde en belirleyici özellik bu dev saatin arka tarafına geçme şansına sahip olduğunuzu hissetmek. Orsay Müzesi’nin birbirinden güzel galerilerini gezip katlar arasında kendinizden geçtikten sonra, özellikle öğle yemeği için harika bir durak olan Café Campana müzenin en üst katında, Seine Nehri’ne bakan cephesinde yer alıyor. Ancak oturduğunuz yerden manzarayı seyredebileceğiniz bir cam yok, sadece saatin kadranları arasından odaya dolan gün ışığı ile yetiniyorsunuz.Burası yakın zamana kadar, mekanın belirleyicisi olan dev saat nedeniyle “Café de l’Horloge” adıyla anılıyormuş ama yakın zamanda Brezilyalı iki tasarımcı Fernando ve Humberto Campana kardeşlerin gerçekleştirdiği yenileme çalışmasından sonra Café Campana adıyla hizmet vermeye başlanmış. Campana Kardeşler tasarımda Art Nouveau sanat…
(Son Güncelleme: 12.01.2018 KAPANDI) Yine Eylül ayına geldik, yine yaz bitiyor ve eteklerim tutuşmaya başladı. Oysa ki bu yaz Paris’te yapılabilecek şeyler hakkında yazmak istediğim ne çok şey vardı, elimden geldiğince de yazmaya çalıştım ama hem zaman çok hızlı geçiyor hem de yaz mevsimi Paris’te kısa sürüyor. Düşe kalka da olsa bu güzel havalar bir süre daha idare eder, o yüzden vakit geçirmeden size Paris’te, Seine Nehri kıyısında oturup yemek yiyebileceğiniz güzel bir yerden Mademoiselle Rose’dan bahsetmek istiyorum. Evet farkındayım, bu yazının başlığı biraz Instagram fotoğraflarındaki alt yazılar gibi oldu ama inanın Paris’te su kenarında oturup bir şeyler yiyip içecek yer bulmak bulunmaz nimetler arasında sayılıyor. Blog’a ilk başladığım günlerden beri söylüyorum, Paris bu konuda biraz seçenek kıtlığı çekiyor; hatta o kadar çok sızlandım ki sanki birileri sesimi duydu, nehir kıyısında oturup bir şeyler yiyip içeceğimiz yerlerin sayıları yavaş yavaş artmaya başladı; bunda benim serzenişlerimin de payı olduğunu düşünüyorum :)…
(Son Güncelleme: 12.01.2018 – DİKKAT: KAPANDI) Kimilerinin tercihi gezdiği ülkelerin yerel lezzetlerini, farklı mutfak kültürlerini tanımak oluyorken, kimileri de gittiği ülkelerde bildiğinden şaşmayıp, alıştığı damak tadını yakalamaya çalışıyor. Siz de Paris’e gelip bildiğiniz ve alışık olduğunuz yemekleri yemek isteyenlerdenseniz bugün sizlere Sizin Restaurant’ı tanıtmak istiyorum. Tabii bir de vatanından uzakta yaşayanların ara sıra da olsa ülkesinin damak tadına ve yemek kültürüne ait yemekler yeme ihtiyacı olabiliyor. İşte biz o gruba girenler olarak Sizin Restaurant – Faubourg-Montmartret’a gittik geçen akşam; şimdi oturup izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. İki farklı arkadaşım tarafından aynı günlerde “bir akşam Sizin Restaurant’da yemek yeme daveti” almam enteresandı. O gün öğrendim ki Paris’te iki tane Sizin Restaurant varmış. Benim Paris’im’in yazarı Cüneyt Ayral beni Faubourg-Montmartre’takine davet ediyormuş, BNP Paribas’dan arkadaşım Melih ise Saint George’takine… Artık kime niyet kime kısmet, ilk olarak Faubourg-Montmartre’takine gitmek nasip oldu geçtiğimiz akşam. Dilerseniz 7 numaralı metro hattının Le Peletier istasyonunda inerek çabucak ulaşabileceğiniz,…