(Son Güncelleme: 11.01.2020) Paris’te önünden defalarca geçtiğim halde içine girip bakmayı akıl etmediğim kiliseler var. Saint Germain Bulvarı‘na yolum haftada bir kez düşmesine rağmen Saint Germain des Prés Kilisesi’nin içine girip bakmak uzun süre hiç aklıma gelmemişti nedense?
Sanki o kilise o meydana sadece semte adını versin diye anıt niyetine dikilmişti ama değil elbette. Yapımı 6. yüzyıla, 558 tarihine dayanan bir kiliseden bahsediyoruz… Hatta kilise değil, manastır olarak yıllarca hizmet vermiş; günümüze kalan kısmı ile kilise olarak işlevini sürdürmekte olan bir yer burası.
4 numaralı metro ile Saint Germain des Prés’ye geldiğinizde hemen meydanda, meşhur kafe Les Deux Magots‘nun karşısında yer alan bu kilise öncelikle çan kulesiyle göze çarpıyor. O kadar ki ilk bakışta burayı bir çan kulesinden ibaret sanıyorsunuz, çünkü kilisenin asıl bölümü ağaçların arasında kayboluyor. Tabii kış gelip de yapraklar döküldükçe kilise daha bir ortaya çıkmaya başlıyor.
İçeri girdiğinizde o bildik katolik kiliselerinin mimari tarzı karşılıyor sizi. Seversiniz sevmezsiniz bilemem ama Paris’teki kiliselerin çoğu, Avrupa’daki muadilleri gibi, sizi dışarıdaki atmosferden bambaşka bir dünyaya taşıyan yapılar. Zaten bu mistik atmosfer, bu orta çağın kasvetli garip havası, dini öğelerin taşıdığı anlamlar; tüm bu karışım insanın birdenbire boyut değiştirmiş gibi hissetmesine neden oluyor.
![]() |
Saint Germain des Prés Kilisesi – Eglise Saint Germain des Prés |
İnançlı olun ya da olmayın, diğer dinlere yaklaşımınız ne olursa olsun dini yapıların garip bir havası var. İnananları ibadet ve çeşitli dini törenler için çatısının altında toplamak kadar ziyaretçilerine temsil ettiği dinin değerlerini empoze etmek, o değerleri yüceltmek gibi misyonları oluyor haliyle bu tür yapıların. Bense en çok mimarileriyle ilgileniyorum. O yüksek tavanlar, o dev sütunlar, tavan süslemeleri, vitraylar, ikonalar, yer mozaikleri; uluorta tüm görkemiyle içinde kendinizi küçücük hissettiğiniz yapı binlerce detayla da meraklı gözlerin keşiflerini bekliyor ve ben de işte bu keşiflere bayılıyorum.
Hava çok soğuksa ısınmak, çok sıcaksa da biraz serinlemek için Paris’te kiliseler kurtarıcı olabiliyor. Yoruldunuzsa oturup dinlenmek, kendinizi dinlemek için birebir. Hoş bir ritüel olarak mum da dikebilirsiniz ama ben mum dikme platformları dolunca acımasız bir kilise görevlisinin gelip tüm mumları söndürerek kaldırdığını, yeni mumların “satılması” için onlara yer açtığını gördüğümden beri, ritüel bile olsa bunu yapmayı bıraktım.
Siz yine de yapın “Paris’e bir daha gelirsem, yine buraya gelip mum dikeceğim” deyin. Dileklerimiz ve dualarımız birinden bir şey talep etmekten çok, neyi ne kadar istediğimizi kendimize hatırlatmak ve bu çerçevede ne adımlar atmamız gerektiğimizi kendimize söylememiz değil mi zaten. Bilmem gerisi kime kalmış?Kazara bir de aynine denk gelirseniz o zaman gerçekten kilisenin havası daha bir güzelleşiyor, ayin yoksa da dert etmeyin; o sessizlik de dinlemeye değer. Bir de benim için bu kilisenin önemi, üniversitedeyken kitapları ile haşır-neşir olduğum ünlü Fransız filozof Descartes’ın mezarının da bu kilisede yer alıyor olması…