(Son Güncelleme: 08.05.2023) Fransa’da başta Le Mont Saint Michel olmak üzere, görülmeye değer birbirinden güzel pek çok manastır var ama eğer Loire Vadisi Şatoları Turu yapıyorsanız ve yolunuz Saumur Şatosu‘na kadar gelmişse, buradan kolayca ulaşabileceğiniz Abbaye de Fontevraud – Fontevraud Manastırı‘nı da mutlaka görmelisiniz. Belki sırf bu manastırı görmek için yollara düşmeye değmeyeceğini düşünebilirsiniz (ki bence değer) ama Loire Nehri boyunca batıya doğru ilerleme planınız varsa görebileceğiniz en etkileyici yapılardan biri kesinlikle Fontevraud Manastırı olacaktır.

Fontevraud Manastırı Paris’e yaklaşık 300 kilometre mesafede bulunuyor. Her zaman söylediğim gibi Loire Vadisi’ni arabayla dolaşmak, detayları yakalamak ve özgür olmak adına en keyiflisi olacaktır; o yüzden araba kiralamak en akıllıcası sanki. Saumur Şatosu‘nun bulunduğu Saumur‘e 15 kilometre mesafedeki manastıra biz Ağustos 2017‘de üçüncü kez Loire Vadisi Şatoları Turu yaparken gitmiştik.

Paris ile Tours arasında bulunan şatolardan gezmeyi planladıklarımızı tamamladıktan sonra daha batı tarafa hareket ederek, en son konakladığımız, şahane bir B&B olan Château du Vau‘dan hareket edip Saumur Şatosu‘na doğru yola koyulup, Loire Nehri kıyısı boyunca harika bir araba yolculuğu sonrası içeri girip Fontevraud Manastırı’na ulaştığımızda feci bir yağmura yakalanmıştık 🙂 Ama neyse ki çok geçmeden yağmur dinmişti de hava daha gezilebilir bir hal almıştı…

Böylesine kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde böyle bir manastırın ne kadar büyük olabileceğini önceden pek kestiremiyorsunuz; oysa ki Fontevraud Manastırı 13 hektarlık bir alanı kaplıyor. Eğer yanlış görmedimse manastırın kapladığı alan yanıbaşında bulunan Fontevraud köyünden kat kat büyük. Köy merkezi manastırın hemen girişinde bulunuyor. Burada bir kahve molası verip dükkan gezmek de oldukça keyifli olacaktır.

Fontevraud Manastırı 1 Ocak ve 25 Aralık hariç yılın her günü açık. Sabah 10:00-18:00 arası gezilebiliyor. Yazın kapanış saati 20:00’ye kadar uzayabiliyor. Burayı gezerken sadece bir manastır değil aynı zamanda devasa bir sanat galerisi gezmiş oluyorsunuz. Bilet fiyatlarını, dönemsel sergileri ve diğer tüm detayları yazının sonundaki resmi web sayfası linkinden incelemenizde yarar var.

Fontevraud Manastırı’nı gezmeye başlamadan önce gezi parkurunu gösteren bir broşür edinmeniz ve planda yer alan rotayı takip etmeniz önemli; çünkü burası o kadar büyük ve o kadar karışık bir yer ki gezerken birbirinden güzel mekanları ve kimi detayları kaçırmanızı istemem. Çünkü içeride sizi birkaç önemli sürpriz bekliyor 😉 Gezinize önce, turnikelerden geçince ulaştığınız bahçede tam karşıda büyük bir kiliseden (Eglise Abbatiale) başlamanız en ideali…

İçeri ilk girdiğinizde devasa ama bomboş bir kiliseye girmiş olmanın tuhaf duygusunu yaşıyorsunuz. İleride bir şeyler var ve doğal olarak oraya doğru yürüyorsunuz ve diğer uçta tam ortada dört tane “gisant” denen lahitler görüyorsunuz. Bu lahitlerde dört önemli isim yatıyor: Fransa kralı II. Henri ve kraliçe Eliénore d’Aquitaine, İngiltere kraliçesi Isabelle d’Angoulême ve Aslan Yürekli Richard olarak bildiğimiz, İngiltere kralı I. Richard. Öğrendiğime göre Aslan Yürekli Richard’ın bedeni burada ama kalbi Rouen Katedrali’ndeymiş. Hatta iç organları da şu an yıkıntı halinde olan Châlus-Chabrol Şatosu‘na gömülmüş…

Şimdi bu “kim kimdir?” konularına girersek bu yazı uzar gider, hem zaten bu bilgilere internetten ulaşmanız mümkün ama kısaca ben size bu önemli tarihsel figürlerin Fontevaud Manastırı’nda gömülü olduklarını söylemekle yetineyim. Biz manastırı gezdiğimiz zaman burada, Aslan Yürekli Richard’a ait kılıç ve kimi değerli eşyalar sergileniyordu. Bir de I. Richard’ın yaşadığı dönemde gerçekleştirilen haçlı seferlerine dair kimi belge ve objeleri de manastırın bu bölümünde gördük.

Girdiğiniz bu dev kilisenin diğer ucunda, sağ kapıdan çıktığınızda çepeçevre revaklarla çevrili büyük bir avluya ulaşıyorsunuz. Manastır mimarisindeki bu bölümü her zaman sevmişimdir. Le Mont Saint Michel‘dekinden çok daha büyük olan bu “cloître“ın çevresinde turlarken açık bulduğunuz kapılardan girerek kalıcı ya da dönemsel sergilerin olduğu bölümleri gezmeniz mümkün. İnanın bana her bir köşe ayrı bir fotoğraf karesi…

Bu bölümde dolaşırken hazine dairesini de atlamamanızı öneririm. Daha sonra güzergah sizi eski yatakhaneye ulaştıracaktır. İşte bu dev salona girdiğimizde biz muhteşem bir sanat çalışmasıyla, yazının başında yer alan fotoğraftaki kırmızı salonla karşılaşmıştık. Bu sergi Claude Lévêque‘in bir çalışmasıydı ve Haziran 2020’ye kadar gezilebiliyordu. Bakalım siz gittiğinizde hangi eserle, nasıl bir ortamla karşılaşacaksınız? Bu soruların yanıtı tabii ki yazının sonunda yer alan resmi web sayfası linkinde mevcut…

Bu salondan çıkıp dolaşa dolaşa ilerlerken karşınıza bir hapishane çıkacak… Kökenleri XII. yüzyıla dayanan yapı, Fransız İhtilali’ne kadar hep hristiyanlığın önemli bir merkezi olarak tarih sahnesinde yer almış ama Fransız İhtilali sonrası laik yönetim tarafından bu manastır kapatılmış. Ardından da hapishane olarak kullanılmaya başlanmış ve inanmayacaksınız, 1814’ten 1963’e kadar hapishane olarak kullanılmış! Kapanmadan önce yani 1962’de burada 818 hükümlünün bulunduğunu öğrenmek tüylerimi ürpertmişti…

Bir zamanlar insanların gerçek anlamda ömür çürüttüğü bu yerlerde şimdi böyle turistik faaliyet olarak gezinti yapmak insanda hem suçluluk duygusu hem de özgür olmanın mutluluğu hissini uyandırıyor. Hapisane turu sonrası kendimizi dışarı atıyor ve özgürlüğümüze seviniveriyoruz. Ardından yol sizi eski mutfak bölümünün yanından geçirecek.

Genelde şatoların mutfakları bodrum katta olduğu için Fontevraud Manastırı’nın mutfak bölümünü dışarıdan gördüğümde -ne yalan söyleyeyim- ayrı bir şapel sanmıştım ama değilmiş 🙂 Kapısı açıksa oranın da içine girin çünkü iç mimarisi oldukça ilginç. Mutfağın çaprazında ise manastırın kafe bölümü yer alıyor. Burada basit ama sağlıklı şeyler yeme imkanınız var.

Yine bu noktada aşağı inen bir merdiven göreceksiniz ki burayı da kaçırmayın 😉 Siz gittiğinizde hangi sergi olur bilemiyorum ama biz bu merdivenlerden indiğimizde kendimizi oldukça karanlık dehlizlerde dolaşırken bulduk ve her bir köşede birbirinden ilginç çağdaş sanat çalışmalarıyla karşılaştık. Dehlizin kendisi zaten ilginç, bir de böylesine güzel yerleştirme çalışmaları olunca gezinin tadı daha bir güzel çıkıyor haliyle.

Gezimizin bundan sonrası biraz bağ-bahçe dolaşması şeklinde geçiyor. Genelde manastırlar kendi kendine yeten kurumlar olduğu için eskiden bu bahçede manastırın ihtiyacı olan sebze ve meyveler yetiştirilirmiş. Günümüzde de uygulamalı bahçe tarımı konusunda çalışmalar devam ediyor. Mevsimine göre domates, biber, patlıcan; artık aklınıza hangi sebze gelirse görebilirsiniz. Hatta arıcılık bile mevcut.

Bahçenin en uç tarafındaki bina kompleksinde bir restoran var ama biz orayı denemedik; onun yerine arka taraftan dolaşıp, ana yapının arkasına ulaştık ve buradaki avludaki açık kapılardan tek tek girip karşımıza çıkan sürprizlerin tadını çıkarmayı tercih ettik. Girdiğimiz salonların kiminde manastırın dev maketi, kimindeyse legodan yapılmış dev manastır detayları vardı. Hatta anladığım kadarıyla çocuklar burada legolarla kendileri de bir şeyler inşa edebiliyorlar.

Manastırın arka tarafındaki avlunun da dışına çıktığınızda bu kez bir tepelik ve bir tiyatroyla karşılaşıyorsunuz. O tepeye çıkıp manzara izlemek ister misiniz bilemiyorum. Bizim bunu yapmaya pek halimiz kalmamıştı ve yan taraftan dolaşıp geziye ilk başladığımız noktaya dönmüştük. Yol üstünde bir de manastırın eski bölümlerinden dönüştürülmüş, günümüzde Fontevraud Hotel olarak hizmet veren bir otel var. Bilmem orada konaklamak ister misiniz?

Geziye başladığımız ana girişe ulaştığınızda buradaki museum shop‘ı gezmenizi önereceğim. Özellikle manastırda yetiştirilen arılardan elde edilen balı almanız, her sabah kahvaltısında bal yerken Fontevraud Manastırı’nı anlamanız için güzel bir vesile olacaktır. Sonrasında da Fontevraud (fontvro ya da fontvğo) köyünde küçük bir tur güzel olabilir. Ondan sonrası da ver elini Saumur ve Saumur Şatosu…

1840’tan beri anıtsal yapı kategorisinde bulunan ve dolayısıyla ta o zamandan beri koruma altına alınan Fontevraud Manastırı 1975’ten beri ziyarete açık ve yılda 150 binden fazla kişi burayı geziyor. Umarım siz de bu yazıyı okuduktan sonra gelecekteki Loire Vadisi Şatoları Turu‘nuza bu manastırı da ekler, deneyimlerinizi ve izlenimlerinizi bizlerle paylaşırsınız.
Eğer manastırlar ilginizi çekiyorsa, belki de burayı görmeden önce gezilecek yerler listenize almanızı istediğim yerin Le Mont Saint Michel olduğunu hatırlatmak isterim.
Nice güzel gezileriniz olması dileğiyle.
Keyifli geziler, keyifli keşifler.
Web Adresi: fontevraud.fr
Adres: 49590 Fontevraud-l’Abbaye
8 Yorum
bence süper çok teşekkürler.
Mekanın içindeki ışıklandırma enteresanFransızlarda sanatın her hali mevcut,her mekanı ilgi çekici hale getirebiliyorlar,memleket sevgisi☕️⚜️
Merhaba, geçtiğimiz Ekim ayında arkadaşımla birlikte 5 günlük bir Paris kaçamağı yapmıştık. Gelmeden önce blogunuzda epeyce bir araştırma yapmıştım ve ilgimi çeken turistik yerleri, methettiğiniz kafeleri, restaurantları baz alarak bir gezi planı yapmıştım. Sayenizde kısacık süremizi en güzel şekilde değerlendirdik. Hatta Benlux’e gidip oradan da indirimimizi kaptık 🙂 Teşekkür etmek o zaman aklımdaydı fakat sonradan aklımdan çıkmış. Gerçekten çok teşekkür ederiz, sadece tadı damağımızda kalan Paris ve Fransa’yı bir sonraki ziyaretimizden önce değil, özlediğimizde de okunabilecek bu blogu yarattığınız için. Sağlıcakla kalın! 🙂
Paris’te güzel bir tatil geçirmiş olmanıza çok sevindim. Üstelik bu gezinizi birkaç ay önce yapmış olduğunuz halde, aradan zaman geçmiş olmasına rağmen yorum yapmanız büyük incelik. O nedenle ben de çok teşekkür ederim. Yolunuzun en kısa sürede yeniden Paris’e düşmesi dileğiyle… Selamlar, sevgiler…
Orada Aslan Yürekli Richard, Akitenyalı Elenor vs heykelleri var. Ancak orada gömülü değiller. İsterseniz yine bir araştırın.
Merhabalar,
Fontevraud Manastırı’nı gezerken Aslan Yürekli Richard’ın mezarı olarak gösterilen yeri gördüğüm için araştırma gereği duymamıştım ama siz şimdi böyle yazınca araştırdım ve sayenizde yeni bir şey öğrendim: Richard’ın kalbi Rouen katedrali’ne, iç organları Châlus-Chabrol Şatosu’na, bedeniyse Fontevraud Manastırı’na gömülmüş. Tıpkı Chopin’in kalbinin Varşova’ya, bedeninin de Paris’e gömülmesi gibi düşünebiliriz. Tabii bu durumda mezarın nerede olduğu konusu kişiden kişiye göre değişebilir. Bana, beden nereye gömülmüşse mezar orasıdır gibi geliyor ama emin olamadım. Tabii manastırdaki o lahitin altında yatan gerçekte Richard mıdır yoksa değil midir, o gen uzmanlarının konusu olabilir, ben tarihçilerin yalancısıyım. Örneğin bkz: https://www.westminster-abbey.org/abbey-commemorations/royals/richard-i
Bu bilgileri öğrenmeme vesile olduğunuz için teşekkür ederim.
Çok enteresan yerlermiş. Görecek ne kasar çok şey varmış.