(Son Güncelleme: 11.09.2024) Eğer şatoları seviyorsanız, özellikle de orta çağ şatoları ilginizi çekiyorsa, işte o zaman bu yazı tam sizin için. Çünkü Paris çevresinde göreceğiniz en büyülü şatolardan birine, Château de Pierrefonds – Pierrefonds Şatosu‘nu tanımaya geldi sıra.
Château de Pierrefonds (şato dö pierfon ya da şato dö pieğfon) Paris’in yaklaşık 80 kilometre kadar kuzey doğusunda, Picardie region‘unun Oise departmanına bağlı Pierrefonds komününde bulunan son derece etkileyici bir şato.
Pierrefonds Şatosu’na ulaşım için tren seçeneği var gibi görünse de Gare du Nord‘dan önce Compiègne istasyonuna gelmeniz, buradan da otobüsle Pierrefonds’a geçmeniz gerekiyor ki bunun çok pratik bir yöntem olduğunu söyleyemeyeceğim. Çünkü Compiègne ile Pierrefonds arasındaki otobüs hem sık değil, hem de Pazar günleri ve bazı tatil dönemlerinde çalışmıyor. Bunu takip etmeniz biraz güç, Compiègne’e kadar gelip de oradan Pierrefonds’a geçememek üzücü olabilir.
Tabii ki en güzel yöntem özel araçla yola çıkmak. Paralı otobanlara girmeden, kendi aracınızla kır bayır köy geze geze buraya ulaşmak en zevklisi.
Bizim bu şatoya ilk gidiş hikayemiz biraz ilginç: Paris çevresinde ve Fransa’da onca şato gezmiş biri olarak Pierrefonds Şatosu da gezilecekler yerler listemde yer alıyordu ama ben burayı Paris’e çok çok uzak bir yerde sandığım için önceliklerim listesine almamıştım. Temmuz 2016‘da blogda yayınlamak üzere Compiègne Şatosu‘nu yazmak için fotoğraf gezisi yapmak üzere bir Cumartesi sabahı arabayla yola çıktık; muhteşem doğaya sahip bir yolda dağ bayır ilerlerken karşımıza uzaktan çok hoş görünen bir köy çıktı. İçeri arabayla girmeyi başaramayınca arabayı girişte, yeşillikler içinde bir yere park edip köyün içine yürüyerek girdik.
Sonradan anladık ki geldiğimiz bu yer bir köy değil, Crépy-en-Valois diye bir Fransız komünüymüş; kasaba, mini şehir arası bir yer… Arabayla arkadan dolaşabilseymişiz içeri ulaşabilecekmişiz ama neyse ki bu da bir şans oldu bizim için ve bir nevi keşif turu yapmış olduk. Fransa’nın kuzeyinde Paris’ten bu kadar uzak olduğumuz bu karakteristik Fransız yerleşim yerinde, büyük açık otoparkın olduğu meydanda karşımıza Capadokya adında bir dönerci çıkmasıyla olaylar gelişti 🙂
Şöyle ki: Dönerci bize “Pierrefonds Şatosu’nu gezmeye mi gidiyorsunuz abi?” diye sorunca “yok biz Compiègne Şatosu‘nu görmeye gidiyoruz” dedik, o da bize “Pierrefonds’a da uğrasanıza, buraya çok yakın” deyince “neredeymiş bu Pierrefonds” diye Google Maps’ten baktım; hemen yakında olduğunu anladım ama haritada gösterilen fotoğraf -sanıyorum- Pierrefonds belediye binasına ait olduğu için hiç etkileyici gelmedi ama sonra internetten diğer fotoğraflara bakınca buranın benim yıllardır gezi planımda olan Pierrefonds Şatosu olduğunu fark edince gözlerim yuvalarımdan fırladı! Yani bu şatoyu gezmeme, gezip sizlerle paylaşmama vesile olan, Crépy-en-Valois diye bir yerdeki Capadokya Restaurant’da çalışan bir Türk oldu 🙂 Hayat nasıl da sürprizlerle dolu.
Hemen Compiègne Şatosu gezimizi ikinci plana atıp Pierrefonds’a doğru yola koyulduk, çok geçmeden de şatoyu, yazının başındaki fotoğrafta gördüğünüz şekliyle karşımızda bulduk. Nasıl etkileyici bir görüntü anlatamam. Mutlaka kendi gözlerinizle görmeniz gerek. Ben bu şatoyu başka bir yerden de hatırlıyordum ama nereden?
Arabayı şatonun girişinde bir yerlere, sokağa park ettik ve hemen yukarı doğru tırmanmaya başladık. Ana girişte iki seçenek var; ya kapının içinden geçip soldaki kıvrımlı yoldan şatonun çevresini dolaşarak tırmanmak -ki uzun sürüyor- ya da bizim yaptığımız gibi hemen sağdaki dik yokuştan tırmanıp, biraz ileride, soldaki kapıdan içeri girip merdivenleri çıkarak ana giriş kapısına daha hızlı bir şekilde ulaşmak. Merdiveni bitirdikten sonra karşınıza çıkacak olan manzaraya hayran olacaksınız.
Şatonun ziyaret saatleri dönemlere göre değişiyor ama açık olduğu saatler için kabaca 10:00-17:30 arası diyebiliriz. Son giriş saatinin de 45 dakika önce olduğunu hatırlatmalıyım ki o saatte girmeyin zaten. İçeriye nereden baksanız iki saat ayırmalısınız. Çünkü gezmeye doyamayacaksınız. Pierrefonds Şatosu’nun 1 Ocak, 1 Mayıs ve 25 Aralık tarihlerinde kapalı olduğunu da bir yere not ediverin lütfen.
Pierrefonds Şatosu 18 yaşından küçükler için ücretsiz. 18-25 yaş arası AB vatandaşı ya da AB oturma izni olanlar için de ücretsiz gezilebiliyor. Güncel bilet fiyatlarına, şatonun açık olduğu saatlere ve diğer detaylara ilişkin bilgiler için yazının sonundaki resmi web sayfası linkine bakabilirsiniz.
Biletinizi alıp açılır kapanır orta çağ şatosu kapsından geçtikten sonra ana avluya geliyorsunuz. Burada bilet kontrolünden geçip gezinize başlamak için size tavsiyem önce sağ tarafta bulunan şapeli gezmeniz olacaktır. Öncelikli görmeniz yer burası değil belki ama asıl görmeniz gereken yere girdiğiniz zaman gezi rotası güzergâhı finalde sizi çıkışa yönlendiriyor, o yüzden önce şapelle başlayıp sonra avluda atlı heykelin arkasındaki kapıdan girip gezinize öyle devam etmenizde yarar var.
Avludaki at heykeli üzerindeki kral, 1396’da Pierrefonds Şatosu’nu yaptıran Louis d’Orléans. Daha önce burada başka bir şato varmış ama günümüzdeki mimari karakteristiğini orta çağda kazanmış. Daha sonra neredeyse tamamen tahrip olan şato 1813’te Napoléon Bonapartre tarafından satın alınmış ve ardından 1885’te III. Napolyon tarafından mimar Eugène Viollet-le-Duc’e aslına uygun olarak yeni baştan yaptırılmış. Zaten günümüzde bu kadar eski bir şatonun bu kadar yeni ve sağlam görünmesinin nedeni de bu. Hep söylüyorum; kafamızdaki Fransa imajını yaratan III. Napolyon döneminde ortaya konmuş eserler, bugünkü Paris de öyle…
Şapelden sonra at heykelinin arkasındaki kapıdan girdiğinizde merdivenlerden yukarı çıkıp geçici serginin olduğu bölüme ulaşıyorsunuz. Bizim gezdiğimiz gün cinler perilerle ilgili “şatonun hayaletleri” konusunu çağrıştıran enteresan bir sergi vardı… Siz gittiğinizde başka başka şeyler göreceksiniz tabii. Serginin sonunda şapeli bir de yukarıdaki balkondan görüyorsunuz.
Bu bölümü de bitirdikten sonra şatonun asıl gezilmesi gereken kısmına geçiyoruz. Bunun için yapmanız gereken şey, atlı heykelinin tam karşısında, soldaki kapıdan içeri girip merdivenleri tırmanmak. İşte tam bu noktadan itibaren gerçek bir orta çağ şatosunu gezdiğinizi anlıyorsunuz.
Ahşap yüksek tavanlı salonlar, işlemeli kumaşlarla kaplı duvarlar ve taş sütunlarla dev şömineler sizi beş yüz – altı yüz yıl öncesine doğru bir yolculuğa çıkarıveriyor sanki. Her an bir yerlerden karşınıza bir şövalye çıkıverecekmiş gibi bir hisse kapılıyorsunuz.
Gezinin bundan sonraki kısmı kolay; kendinizi güzergâh nereye götürürse o yöne doğru bırakıyorsunuz, merdivenler inip merdivenler çıkıyorsunuz. Bazen küçük odalara kafanızı uzatıp bakmanız gerekiyor ki gizli-saklı detayları kaçırmayın.
Hele ki benim gibi çocukken bizim mini mekanikler dediğimiz playmobil oyuncaklarıyla oynamayı sevenlerdenseniz, şatolu şövalyeli hikayeler hayallerinizi süslemişse üstelik, burada kendinizi tam da ait olduğunuz yerde gibi hissediyorsunuz, “çevrede kimse olmasa, kimse ses çıkarmasa, yüz yıllar öncesinde yolculuğuma kendi hayalimdeki gibi devam edebilsem” diyorsunuz.
Ah, ben de diyorum bu şatoyu bir yerden tanıyorum, bir yerden tanıyorum; evet ya: Burası, bir zamanlar severek izlediğim Merlin dizisinin çekildiği şato, Camelot! Ama size bir sır vereyim mi, bunu şatoyu gezerken değil, bu yazıyı hazırlamak için araştırma yaparken fark ettim 🙂
Neyse biz şato içindeki turumuza dönelim. Güzergâh bizi o salondan bu salona dolaştırırken, bazen daracık merdivenlerden, bazen gizemli koridorlardan, bazen de derin boşluklarda şatonun alt tarafındaki uçurumların göründüğü mazgalların üzerinden yürüye yürüye, yolculuğumuz oldukça büyülü bir şekilde devam ediyor.
Şato orta çağ dönemine uygun olarak restore edilmiş diyorum ama elbette ki çağdaş mimari tekniklerle gerçekleşmiş bu çalışma; eh biraz da dönemin estetik anlayışı ile bir yorumlama olmuş, sonuçta da böyle güzel bir eser ortaya çıkmış. Biz fani gezginler olarak bu sonuca hayran olabiliriz ancak; yoksa sanat ve mimarlık tarihi açısından nasıl değerlendirilmesi gerektiğini işin uzmanlarına bırakıyorum.
Şatonun arka tarafına bakan pencereler neyse de Pierrefonds yerleşim alanına doğru bakan yamaçtaki pencerelerden manzara muhteşem. Zaten şato gezimiz bitince aşağı inip kasabayı da şöyle bir dolaşacağız.
Gezinin sonlarına doğru atlamamanız gereken bir detay var. Epeydir uzun koridorlarda yürüdüğünüz için gezinizin bitmesine yakın bazı yerleri kaçırabilirsiniz ama özellikle şarap mahzeni olan cave (kav) bölümüne mutlaka inmenizi öneriyorum. Burada son Fransa kralı III. Napolyon’un 1853’te Versay Sarayı‘ndaki bir sergi için yaptırdığı, Fransa monarşisinin önemli isimlerinin heykelleri bulunuyor. Ama sadece heykel diye düşünmeyin, zira sergileniş biçimi farklı ve oldukça da etkileyici.
1953’te Versay Sarayı‘ndan Pierrefonds Şatosu’na taşınan bu sergi, şatonun kavında çok özel ışık düzeneğiyle oldukça loş bir ortamda sergileniyor. Heykeller ve lahitler sıra sıra dizilmiş, hatta öyle ki ilk başta bu lahitlerin gerçekten o krallara ait olduğunu sandım ama Fransız monarşisinin en önemli isimleri Saint-Denis Bazilikası‘nda. Oraya da gitmek lâzım!
Bu etkileyici bölümü de gezdikten sonra tekrar yukarı çıkıp gezimizin son aşamasına geçiyoruz. Aşağıda fotoğrafını gördüğünüz salonla birlikte şatonun iç mekan gezisi sona eriyor. Çıkışın hemen önünde Pierrefonds Şatosu’nun maketini görüyor, nasıl bir yapının içinde olduğunuzu daha iyi anlıyorsunuz.
Çıkış kapısı sizi museum shop‘a yönlendiriyor ve buradan geri giremiyorsunuz. Biz gezerken size tavsiye ettiğim gibi değil, ilk bu bölümden başladığımız için kendimizi bir anda şatonun çıkışında bulmuştuk, sonra avluya dönüp, görevliden rica edip tekrar içeri girerek gezimizi tamamladık. Eh o zaman Pariste.Net’te Pierrefonds Şatosu hakkında bir yazı yoktu ki nereden bilebilirdik 🙂
Şato gezinizi bitirdikten sonra, açılır kapanır kapıdan çıkınca dilerseniz sol taraftaki dolambaçlı yoldan, dilerseniz sağ taraftaki merdivenlerden aşağı inip kasabaya dönüyorsunuz. Aşağıda hemen solda harika bir antikacı var, orayı sakın atlamayın derim. Tabii bu tür antika eşyaları seviyorsanız Paris’teki Saint Ouen Bit Pazarı‘na özel vakit ayırmalısınız, daha klas şeyler arıyorsanız da adresiniz yine Paris merkezindeki Village Suisse olacaktır.
Kasaba merkezinde birbirinden güzel irili ufaklı yeme içme mekanları mevcut. İçinize hangisi siniyorsa girip oturabilirsiniz ama eğer hava müsaitse, benim size tavsiyem, hemen aşağıdaki göletin kıyısındaki mekanlar olacaktır. Cennet gibi bir yer, inanamazsınız. Hatta şansınıza hava güzelse ve vaktiniz varsa burada kano ya da su bisikleti de kiralayıp tüm gün keyifle vakit geçirebilirsiniz.
Pierrefonds Şatosu – Château de Pierrefonds gezisi öncesi ya da sonrasında -hazır buralara kadar gelmişken- bir de Compiègne Şatosu‘nu görmekte yarar var ama bir günde iki şato gezmek hem fiziksel hem de ruhsal olarak insanı yorabiliyor; devasa boyutlardaki bu şatoları dolaşmanın yorgunluğu kadar gördüklerinizin ruhunuzda yaratacağı izlerin yoğunluğu da kafanızı allak bullak edebiliyor. Paris’e 80-90 kilometre uzakta olup birbirine 15-20 dakika mesafede bulunan bu iki şatonun ikisini birden aynı gün görüp görmeme kararı tamamen size kalmış. Biz Temmuz 2016’daki gezimizde her ikisini birden gezdik, hem mutlu olduk hem de perişan 🙂
Özellikle Paris’te Bir Hafta geçirecekseniz Pierrefonds Şatosu listeye alınmalı mı emin değilim ama Paris’te 15 Gün geçirecekseniz burayı da mutlaka görmenizi öneririm…
Evet, gördüğünüz gibi Fransa’nın cevherleri, Paris ve çevresinin zenginlikleri saymakla, gezmekle ve yazmakla bitmiyor. Araştırsak Pierrefonds Şatosu’nun çevresinde daha ne güzellikler çıkar da işte, şimdilik olmazsa olmaz yerleri aktarmaya çalışıyorum sizlere. Şato sevenler için Loire Vadisi Şatoları Tur Programı yazım da hoşunuza gidebilir.
En güzel gönül saraylarına sahip olmanız, o sarayı hep güzel insanlara açmanız dileğiyle.
Keyifli geziler, keyifli keşifler.
Web Adresi: chateau-pierrefonds.fr/en/
Paris ve Çevresindeki Diğer Şatolar:
- Louvre Müzesi – Musée du Louvre
- Versay Sarayı – Château de Versailles
- Vincennes Şatosu – Château de Vincennes
- Saint Germain Şatosu – Ulusal Arkeoloji Müzesi
- Fontainebleau Şatosu – Château de Fontainebleau
- Chantilly Şatosu – Château de Chantilly
- Compiègne Şatosu – Château de Compiègne
- Vaux le Vicomte Şatosu – Château de Vaux-le-Vicomte
- La Roche Guyon Şatosu – Château de la Roche-Guyon
- Monte Kristo Şatosu – Château de Monte-Cristo
- Malmaison Şatosu – Château de Malmaison
- Maisons Laffitte Şatosu – Château de Maisons-Laffitte
Şato Gezmeyi Sevenler İçin:
1 Comment
Ahmet bey buraya gitmeyi çok istiyorum. Burayı Notre Dame ı restore eden, restorasyon un babası violet Le duc yapmıştır. Hatta son gelişimde hotel de Ville duvarında kendisinin heykelini görünce akrabamı görür gibi sevinmiştim inşallah bir gün görürüm