(Son Güncelleme: 01.12.2024) Bu yazımızda, Paris’in en muhteşem anıt yapılarından biri olan Pantheon ve çevresini tanıyalım istiyorum. Fransızcada Panthéon (panteon) olarak geçen Pantheon’a defalarca gittim ve her seferinde farklı bir köşesini keşfedip farklı yerlerini öğrendim ama her seferinde hissettiğim duygu aynıydı: Hayranlık… Zaten o yüzden Paris’te Bir Hafta kitabımda, burada geçen bir bölüm de bulunuyor…
Paris’in 5. arrondissement‘ında, Quartier Latin olarak geçen bölgede bulunan Pantheon’un yapımına 1758’de, o dönem ölümcül bir hastalığı atlatan XV. Louis’nin emriyle, bir çeşit şükranlarını sunma amacıyla başlanmış ama açılışı 1789’da yapılabilmiş. Pantheon Paris’in Koruyucu Azizesi Sainte-Geneviève‘e ithafen, bir kilise olarak hizmete açıldıysa da yine aynı yıl Fransız Devrimi sonrasında kilise olarak kullanılmasına izin verilmemiş. Yıllar içinde Fransa’da yeniden krallık ilan edilince burası da kiliseye dönüştürülmüş ama sonra yeniden cumhuriyet rejimine dönülünce bir kez daha panteon olarak kullanılmaya başlanmış…
Fransız Devrimi sonrası Panthon’un, Fransa’nin önde gelen düşün-sanat ve bilim insanlarının ebedi istirahatgâhı olacak bir anıt yapı olarak kullanılmasına karar verilmiş. Tarihte birkaç kez yeniden kiliseye dönüştürülmüşse de halen 83 metrelik bir anıt yapı olarak Paris’in Sainte-Geneviève tepesinde tüm heybetiyle kenti selamlıyor.
Pantheon’a gelmek için RER-B‘nin “Luxembourg” istasyonunda inmeniz gerekiyor. Çıkışta, hemen Lüksemburg Bahçesi‘nin tam karşısında, Quick’le Mc Donalds’ın arasındaki yola döndüğünüzde Panthéon tam karşınızda beliriverecek. Bir başka seçenek olarak da 84 ve 89 numaralı belediye otobüsleriyle buraya ulaşmak mümkün.
Uzaktan buraya baktığımda Washington D.C.’deki Amerikan Senato Binası Capitol‘ı, Londra’daki Saint Paul Katedrali‘ni ve Havana’daki El Capitolio’yu anmadan edemiyorum. Tabii bir de Roma’da bir Pantheon var ki o en en eskisi…
Pantheon’un bulunduğu meydana ulaştığınız yerin adı Place du Panthéon olarak geçiyor. Meydanın sol tarafında bulunan Sainte Geneviève Kütüphanesi‘ne de dışarıdan bakıldığında pek fark edilmeyen büyük bir taş yapı gibi görünse de dünyaca ünlü, çok güzel bir kütüphane.
Pantheon’u dışarıdan seyretmek ayrı bir keyif, içini gezip görkemi içinde kaybolmak ayrı… Vaktiniz varsa mutlaka bilet alıp bu muhteşem yapının içini de görmelisiniz. Pantheon 18 yaş altı gençler için ücretsiz. Aslına bakarsanız 18-25 yaş arası AB vatandaşları ya da AB oturum kartı olanlar da buraya ücretsiz girebiliyorlar. Kasım’dan Mart’a her ayın ilk Pazar günü Pantheon’u ücretsiz gezebilirsiniz. Pantheon’un güncel fiyat bilgilerini ve diğer detayları yazının sonundaki resmi web sayfası linkinde bulabilirsiniz.
İçeri girdiğinizde, en başta kilise olarak hizmet verme amacıyla inşa edilmiş bu görkemli yapıyı geziyor olmanın verdiği garip bir duygu içinizi kaplıyor. Gerek tavan yüksekliği gerek tasarım gerekse dev sütunların arasında dolaşmanın verdiği duygu yoğunluğu, içinizi bir hoş ediyor. Gerçi ben bugüne kadar fırsat bulamadım ama vakti olanlar Pantheon’un dome’una yani kubbesine de ek bir bilet alıp çıkabilir. Eminim Sacré Coeur Bazilikası gibi buranın da kubbesinden şahane bir Paris manzarası izlenebiliyordur.
Pantheon’daki en etkileyici şeylerden biri, hiç kuşkusuz Foucault Sarkacı… Ünlü fizikçi Léon Foucault 1851’de, Pantheon’un kubbesinden aşağı sarkıttığı ünlü Foucault Sarkacı ile dünyanın kendi ekseni çevresinde dönüşünü kanıtladığı yer tam burası! Dolayısıyla bu sarkacın salınımını kendi gözlerinizle görme şansını yakalamak da bunca yıl okuduklarınız arasında, öğrendiğiniz bir şeyi tam karşınızda tüm gerçekliğiyle görmenin zevki paha biçilemez.
Zaten bu sarkacın çevresinde epey bir vakit geçiriyorsunuz ister istemez. Bir yandan sarkacın yaptığı salınıma, bir yandan asılı olduğu görkemli tavana bakıp bakıp duruyor, çevresinde birkaç tur atıyorsunuz. Gerçekten etkileyici…
Hele geçenlerde, Paris’te yeni yapılan bir lisenin ana holüne de böyle bir sarkaç yerleştirildiğini görünce, öğrencilerin her gün bilimle iç içe olup, deneyi günlük yaşamın bir parçası olarak yaşamalarının düşünce dünyalarına katacağı değerleri de düşününce… Ayrıca bu sarkaçtan bir de Arts et Métiers Müzesi‘nde de var, o müzeyi de görmenizi şiddetle öneririm.
Ana kat gezinizi bitirdikten sonra aşağı kata inerek Fransız tarihinin ünlü isimlerinin mezarlarını görmek de etkileyici bir deneyim. Genel kilise mimarisinde, dinen kutsal sayılan bazı kişilerin öldükten sonra lahitler içinde saklanması bir gelenek. Aynı şekilde kiliselerin bodrum katlarında da önemli kişilerin mezarları bulunabiliyor.
Pantheon da başlangıçta bu amaçla yapıldığı için aynı mimari üslupla tasarlanmış ama başta da dediğim gibi burası açıldıktan kısa bir süre sonra kilise işlevini yitirdiği için -bildiğim kadarıyla- burada yatan dinen kutsal bir kişi yok. Ama Fransız tarihinden pek çok önemli isim, bir onur ve saygı göstergesi olarak, son uykularını burada uyuyorlar: Kimler yok ki:
Voltaire, J.J. Rousseau, Victor Hugo, Émile Zola, Madame Curie, Alexandre Dumas ve daha pek çok değerli isim burada yatıyorlar… O kadar ki, bazılarının cenazesi öldükten hemen sonra değil, aradan epey bir süre geçtikten sonra mezarlarından alınıp buraya taşınabiliyorlar; öyle de enteresan bir durum söz konusu… Bu taşınma işlemi büyük törenlerle gerçekleştirilebiliyor.
Pantheon gezinizi Saint Germain Bulvarı ve Lüksemburg Bahçesi gezinizin olduğu güne denk getirebilirseniz daha verimli bir gün geçirebilirsiniz. Örneğin, önce Pantheon’u gezebilir, oradan Lüksemburg Bahçesi’ne geçebilir, yürüye yürüye parkın içinden Saint Germain Bulvarı‘na ulaşabilirsiniz.
Oradan Saint Michel üzerinden geçerek Notre Dame Katedrali‘ne ulaşmanız da mümkün. Bir de hemen yakında bulunan muhteşem orta çağ müzesi Musée de Cluny ‘yi atlamamak gerek sanki… Sorbonne Üniversitesi de iki adım ötenizde.
Ya da Pantheon’un arkasından dolanıp ara sokaklarda ilerlerseniz, Paris’in bir başka güzel köşesi Rue Mouffetard‘a gitmeniz mümkün. Biraz daha aşağılardaysa Grande Mosquée de Paris ve hemen arkasında da Jardin des Plantes sizi bekliyor… Bir de çok yakında bulunan Curie Müzesi‘ni görmek hoşunuza gidebilir.
Pantheon Salı günleri hariç haftanın her günü saat 10:00’da açılıyor, Ekim-Mart ayları arası 18:00’e, Nisan-Eylül ayları arasında ise 18:30’a kadar gezilebilir. Tabi içeriyi gezmek için en geç 45 dakika önce giriş yapmak gerektiğini de unutmamak gerek. Pantheon’un 1 Ocak, 1 Mayıs ve 25 Aralık günlerinde de kapalı olduğunu not edelim lütfen.
Yukarıdaki iki videoyu Pariste.Net’in Instagram hesabı üzerinden canlı yayın yaptıktan sonra Youtube kanalıma yüklemiştim. Birinci video Pantheon’un içinden, ikinci video ise Pantheon’dan çıkıp Lüksemburg Bahçesi‘ne kadar yürürken çevreyi tanıtıyor. Onları da bir izleyiverin, belki seversiniz?
Keyifli geziler, keyifli keşifler.
Web Adresi: http://www.paris-pantheon.fr/en/
2 Comments
Çok beğendim, gezemediğim için üzüldüm, nasıl güzel nasıl ferah, sarkaçta ayrı bir güzelmiş, kısmet olursa gidilecekler listesine ekledim, emeğinize kaleminize sağlık :)))
Gerçekten muhteşemdi içeriside, damıda! İçeriye girerken veznede giriş parasının üzerine eğer 2 euro daha ekletirseniz, merdivenle yukarı katına, ordan da biraz daha yukarı çıkarak dışarı terasına yani binanın damına çıkabilirsiniz tabi rehber eşliğinde. Çok çok etkileyici bir manzaraya sahip mutlaka yukarıya çıkmak için ekstra ödemeyi yapmalısınız. Paris'in merkezinden çok aşırı yüksek olmadan harika bir manzara ile tüm Paris'i izleyebilirsiniz…