(Son Güncelleme: 10.09.2024) Camille Pissarro Müzesi, hem sanat severler için hem de Paris’e birkaç kez gelmiş olup artık değişik bir şeyler yapma arayışında olanlara yönelik bir küçük ama ilgi çekici bir müze. Burayı gezmek için Paris’in biraz dışına, Pontoise‘a doğru güzel bir yolculuğa çıkmanız gerekiyor.
Paris’in 35-40 kilometre kadar kuzey batısında bulunan Pontoise (pontuaz) için bana kalsa Paris’in uzak bir banliyösü derim ama buradaki idari yönetim sistemine göre ayrı bir şehir olarak geçiyor. Başlı başına bir belediyesi ve kendi özel yönetim mekanizmaları olan “ville“lerden biri yani.
Pontoise’a toplu taşımayla gelmek isterseniz Gare du Nord ya da Gare Saint Lazare‘dan banliyö treniyle ya da RER-C ile gelebiliyorsunuz. Pontoise’ın 5. zone’da yer alıyor, dolayısıyla biletinizi ona göre almanız gerektiğini hatırlatırım…
Pontoise Gar’ına gelince gardan çıkıp, tam karşı tepedeki kiliseye doğru tırmanarak şehrin tarihi merkezine ulaşmış oluyorsunuz. Camille Pissarro Müzesi’ne yürüyerek ulaşmak içinse birkaç seçeneğiniz var: Ben, kiliseye doğru yürüyüp yokuşun başladığı yerden sağdan dönüp dümdüz ilerlemenizi, sokağın sonuna geldiğinizde, sağa ya da sola dönmek yerine hemen karşı sağdaki dar ve taşlık yokuştan kıvrıla kıvrıla yukarı çıkmanızı öneririm.
Tepeye doğru tırmandığınızda hep yokuş yukarı çıkan yolu takip ederseniz kendinizi sonunda müzenin kapısında bulacaksınız. Başka yerlere de saparsanız merak etmeyin, Paris’ten uzakta güzel bir yerde tatile çıkmış gibi gezmenin tadını çıkarıyor olacaksınız.
Camille Pissarro Müzesi’nin bahçesine girdiğinizde, önce içeri mi girseniz yoksa bahçeyi mi gezseniz bilemiyorsunuz. Burası 1742’de yıkılan Pontoise Şatosu’ndan geriye kalan küçük bir burjuva evi aslında. Bana ilk bakışta Rodin’in Meudon’daki evini çağrıştırsa da ondan bile küçük diyebilirim. Camille Pissarro Müzesi bu evin ikinci katında yer alıyor ve Paris’te görmeye alışık olduğumuz dev müzeler yanında çok ama çok ufak geliyor insanın gözüne. Bu yönüyle Romantizm Müzesi‘ni de andırıyor.
Alt katta ise dönemsel sergiler olabiliyor. Dolayısıyla giriş ücreti de dönemsel sergilerin olup olmamasına göre değişiyor. Eğer alt katta dönemsel sergi varsa elbette orayı da gezmeniz güzel olacaktır. Zaten küçücük bir yer… Burayı Mart 2015’te ilk gezişimde ücretsizdi ve alt kat kapalıydı; Nisan 2018’deki gezişimde ise alt katta dönemsel sergi vardı ve müze ücretliydi.
Camille Pissarro Müzesi’ne ilk gidişimizde üste kattaki asıl bölümde sanatçının ve oğulları Lucien Pissarro, Georges Manzana-Pissarro et Ludovic-Rodo Pissarro‘nun eserlerinin yanı sıra Daubigny, Guillaumin, Signac, Hayet, Piette‘in eserleri de sergileniyordu ama ikinci gidişimizde bu kat, alt kattaki serginin devamı olarak düzenlenmişti. Dolayısıyla siz gittiğinizde nelerin sergileniyor olduğunu bilemeyeceğim. Normalde üst kat Pissarro ve dönemine ait ressamların eserlerinin sergilendiği bölüm.
Bu kadar anlamlı ve etkileyici müzeleri gezerken “neden ciddi bir sanat tarihi eğitimi almadım ki sanki?” diye hayıflanıyorum. Pissarro’nun Empresyonizmin Babası olarak adlandırıldığını bu yazıyı yayına ilk hazırlarken öğrenmiştim. En azından bize resim derslerinde zorla resim çizmeyi öğretmeye çalışan resim öğretmenlerimiz, keşke biz resim çizmeye çalışırken her ders en az bir tane dünyaca ünlü tablonun resmini tahtaya asıp kısa hikayesini anlatsalarmış; hem güzel bir eserle karşılaşmamızı sağlamış olurlardı; hem ruhumuz zenginleşir hem de kültür dünyamız derinleşirmiş…
Pissarro’nun eserlerini böylesi bir müzede, şatafatlı müze sunumlarından çok uzakta, son derece naif bir atmosferde bu kadar yakından inceleme şansı yakaladığım için kendimi şanslı saydım elbette. Güney Fransa’da yaptığımız tatillerden birinde Aix-en-Province‘a uğradığımızda, yine kazara karşımıza çıkan Cézanne’ın atölye evini gezerken hissettiğim duyguları hissettim. Gerçi o zaman Cézanne’ın önemini biliyordum ama bu kez Cézanne’ı etkilemiş bir ressamın eserleriyle karşı karşıya olduğumu bu yazıyı hazırlarken öğrendim yine. Hayat bir enteresan gerçekten.
Camille Pissarro’nun hayatı da bir enteresan. Pissarro, sonradan Fransız vatandaşlığı almış bir Portekiz yahudisi tüccar bir baba ile Karayip yerlisi bir annenin oğlu olarak Virgin Adaları’nda dünyaya gelmiş. Kendisinin bir de Danimarka vatandaşlığı kökeni var ama anladığım kadarıyla bunun, annesinden dolayı, doğduğu adanın bir dönem Danimarkalıların olmasıyla ilgisi var. Yani hayat hem enteresan hem de çok karışık.
Pissarro önce Paris’e geliyor ve burada hem Ecole des Beaux-Arts‘ta hem de Académie Suisse‘te eğitim alıyor. Önce hocalarından ünlü ressam Corot‘dan etkileniyor, sonra da Cézanne, Monet ve Guillaumin‘i etkileyen bir ressam oluyor. Ne var ki günümüzde tabloları milyon euro’lara satılan bir ressam olsa da pek çok ressamın ortak kaderi olarak, yaşadığı dönemde tablolarından öyle büyük gelirler elde edemiyor. Ömrünün bir dönemini Pontoise’da geçiren ressam aslında hayatının çoğunu kırlık, bağlık bahçelik yerlerde geçiriyor. Tablolarının huzur dolu oluşunu buna mı bağlamalıyız bilemiyorum. 1830’da doğup 1903’te ölen Camille Pissarro’nun mezarı Père Lachaise Mezarlığı‘nda bulunuyor.
Biz sadece günümüzde algıladığımız kısmıyla ilgileniyoruz hayatın. Oysa, bugün gördüğümüz, arka planda aslında nelere, nerelere dayanıyor… Biz şimdi harika tablolar yapmış bir ressamın müzesindeyiz, birazdan da bu küçük müzeyi bitirip küçük bahçeyi gezeceğiz. Herkes payına düşeni yaşamış ve tarih sahnesindeki yerine çekilmiş; bakalım biz neler yaşayacağız ve günü gelince de tarih sahnesinde hangi konumu işgal edeceğiz, daha doğrusu o sahnede herhangi bir yerimiz olacak mı?
Dediğim gibi, Camille Pissarro Müzesi oldukça küçük. Sadece bu müzeyi görmek için Pontoise’a geliyorsanız mutlaka Pissarro’ya, en azından empresyonizme karşı özel bir ilginiz olmalı. Ya da benim gibi böyle kıyı köşe keşfetmeyi sevenlerden biri olmalısınız.
Müzenin güzel manzaralı hoş bir bahçesi de var. Kazara kapalı değilse, bahçeyi dolaştığınızda bu küçük tepenin elverdiği ölçüde hoş bir manzara karşılıyor sizi. İleride Seine‘e kavuşacak olan Oise (uaz) Nehri usul usul akıyor, Pontoise’da hayat usul usul yaşanmaya devam ediyor. Dünyanın sanki hiç acelesi yok gibi.
Camille Pissarro Müzesi Pazartesi ve Salı hariç haftanın beş günü saat 10:00-12:00 ve 14:00-18:00 arasında gezilebiliyor. Güncel bilgiyi müzenin kendi web sayfasında bulabilirsiniz.
Müzeyi bitirdikten sonra geldiğiniz kapıdan çıkıp yine kıvrıla kıvrıla aşağı iniyorsunuz. Sonrası Pontoise gezisinin konusu.
Keyifli geziler, keyifli keşifler.
Web Adresi: ville-pontoise.fr/le-musee-camille-pissarro
4 Comments
hocam, pissarro’yu araştırırken bir resim meraklısı olarak geldim. Fırsatım olsa mutlaka giderim, gerçi bir erasmus düşünüyorum varşova’ya ancak o zaman bu müzeye gidebilirim.(erasmus’ta ülke gezmek adettendir 🙂 çok etkileyici bir yazı, youtube’den de takip ediyorum velhasılıkelam saygılar efendim 🙂
Erasmus imkanınız olursa Avrupa’yı gezme fırsatını da sonuna kadar değerlendirmeye çalışın. Umarım yolunuz buralarada da düşer.
Çok çok teşekkürler…
Hocam selamlar, 4 yıl ardından gelen bir güncelleme. 2019-2020’de Varşova’ya gittim erasmus ile. Lakin okul devamsızlığı ve maddi durumlar sebebiyle Fransa’ya gidemedim. Sağlık olsun. Kısmetse daha sonra artık 🙂
4 yıl aradan sonra yeniden yorumla bilgilendirme yapmanız benim için çok özel ve anlamlı, çok teşekkür ederim. 2019 ve sonrası pek çoğumuz için zor geçti, yine de ne yaşadıysak yanımıza kâr… Hayat uzun, gün çok, yine gezersiniz dilerim. Mutlu yıllar…