X

Eyfel Kulesi – La Tour Eiffel

(Son Güncelleme: 02.04.2024) Paris, hatta Fransa deyince ilk akla gelen yapı hiç kuşkusuz Eyfel Kulesi’dir. Bu ünlü kule kimileri için muhteşem bir eser kimileri içinse bir demir yığını olarak algılanır. Oysa kulenin altına kadar gelip başınızı göğe kaldırdığınızda son kararınızı o zaman vereceğinizden ve bu kararınızın ne olacağından neredeyse eminim. Gelin bu yazıda hep birlikte Eyfel Kulesi’ni yakından tanıyalım.

Ama önce fikir vermesi açısından, Pariste.Net Tv‘de sizler için hazırladığım ve Eyfel Kulesi’nden başlayan Klasik Paris turu videomuzu izleyerek şöyle bir fikir sahibi olun isterseniz:

Videodan da gördüğünüz gibi ben Klasik Paris turuma her zaman buradan başlamayı tercih ediyorum. Çünkü Eyfel Kulesi Paris’in ilk akla gelen sembolü ve inanın bu değeri hak ediyor. Yıllar önce, yani Paris’e turist olarak ilk gelişimden önce Eyfel Kulesi hakkında o kadar çok olumsuz eleştiri dinlemiştim ki…

Kimilerine göre abartılmış bir yapıydı, aslı-başı demir bir kuleydi. Herkesin anlaştığı tek nokta bu kulenin Fransızların pazarlama başarısı olarak görmeleriydi. Öyle ya da böyle Paris deyince herkesin aklına Eyfel Kulesi geliyorsa bu öyle yabana atılır bir başarı değil. Ki bence bu başarıyı sonuna kadar hak ediyor.

Bu duygularla Eyfel Kulesi’ni ilk görüşümde, aniden karşıma çıkıvermesi ile yaşadığım o ilk şoku unutamıyorum. Elbette ki herkesin gezip gördüklerinden etkilenme biçimleri değişiktir. Kimi için çok önemli olan bir ayrıntı başka biri için dikkate bile alınmayacak kadar önemsiz olabilir, bazen de genel beğeni eşiğini aşmış herhangi bir eser sizin için hiçbir şey ifade etmeyebilir.

Eyfel’i gördüğüm o ilk an, Trocadéro‘da metrodan çıkıp da meydana gelip başımı sola çevirdiğim anki o ilk görüntünün bende yarattığı duyguyu unutmam mümkün değil. Hele ki yanına yaklaşıp konstrüksiyon detayı gözüme ince ince işlenmiş bir dantel gibi göründükçe, daha sonra kulenin altından geçerken hissettiğim büyüklük-küçüklük karşılaştırmaları tam anlamıyla aklımı başımdan almıştı. Aslına bakarsanız, kitabım Paris’te Bir Hafta‘da da bu ilk tanışma anını başka karakterler üzerinden hikayeleştirme nedenim de budur.

Bence Eyfel Kulesi’nin en sevimsiz yanı, yukarıya çıkmak isteyenler için, sırada geçirmek zorunda olduğunuz süre ve bu sürenin tamamen şansa bağlı olması. Bugüne kadar pek çok arkadaşımı oraya götürdüm, bazen korkunç bir kuyruk oluyor, bazense görece beklenilebilir ölçüde normal bir sırayla karşılaşabiliyorsunuz. Hatta birkaç kere de neredeyse hiç kuyruk yoktu. Diyorum ya, sabah, öğlen ya da akşam fark etmiyor; hiçbir açıklaması yok, tamamen şans…

Elbette ki biletinizi Paris ziyaretinizden önce internetten, bu yazının sonundaki resmi web sayfasından almanız mümkün. Belki o zaman sıra beklememek adına daha şanslı oluyorsunuz ama bu kez de kuleye mutlaka bilet tarihinde ve saatinde çıkmanız gerekeceği için hava durumu ne olursa olsun o gün o saatte çıkmak zorunda kalıyorsunuz. Bazen de olumsuz hava koşulları nedeniyle Eyfel Kulesi ziyarete kapatılabiliyor, bazen de grev ya da gösteri yürüyüşleri nedeniyle kule gezinizi yapamayabiliyorsunuz; bir de rezervasyon dolduğu için istediğiniz tarihe online bilet bulamama  ihtimaliniz var;  bu gibi nedenlerle işiniz biraz da şansa kalmış. Online rezervasyon doluysa, istediğiniz tarihe bilet yoksa, o zaman  gidip gişe sırasında beklemek çözüm mü? O da şans

Eyfel Kulesi, Fransız Devrimi’nin 100. yılında düzenlenen Expo 1889 fuarı için, fuar kapısına konulmak üzere Fransız demir-çelik sanayisinin geldiği noktayı tüm dünyaya göstermek üzere geçici olarak dikilmiş dev bir kule. Gustave Eiffel‘in tasarladığı bu kulenin yapılması o dönem için büyük tartışmalara neden olduysa da fuar bittikten sonra kulenin geçici ruhsatı kalıcı hale getirilmiş ve zaman içinde de Paris’in ve hatta tüm Fransa’nın sembolü olmuş. Oysa ki Eyfel Kulesi yapılırken o bölgede oturan insanlar “evimizin değeri düşecek” diye şikayette bile bulunmuşlar 🙂

Kulenin neden bu şekilde yapıldığını, daha doğrusu bu tasarımın nasıl oluştuğunu hep merak ederdim. Bir gün Rue Mouffetard‘daki Le Mouffetard restoranında yemek yerken, kadehten yansıyan ışığı görünce Gustave Eiffel’in bu kuleyi bu şekilden türettiğine dair kişisel bir teori geliştirdim 🙂 Bilmiyorum, bu tamamen benim fikrim, hiç de yabana atılır değil sanki? 🙂

Anteniyle birlikte 324 metre yüksekliğindeki bu çelik kule üç kattan oluşuyor. İlk kat yerden 57 metre, ikinci kat 115 metre, üçüncü kat ise tam 276 metre yükseklikte. Eğer Paris tatil programınızda yeterli süreniz varsa kuleye çıkmanızı şiddetle öneririm. Eğer gücünüz kuvvetiniz yerindeyse ikinci kata kadar merdivenle çıkmak çok eğlenceli. Kendinizi tamamen kulenin bir parçası gibi hissediyorsunuz.

Üçüncü kata, yani en üst kata ise ikinci kattan asansörle çıkmak zorundasınız. Bilet alırken sadece ikinci kata kadar merdivenle ya da asansörle çıkmayı seçebilir ya da ikinci ve üçüncü katlar için kombine bilet alabilirsiniz. Sadece ikinci kat bileti aldıktan sonra yukarı çıkınca, fikir değiştirip üçüncü kata çıkmak isterseniz böyle bir şansınız yok; o yüzden biletinizi baştan iyi düşünerek almalısınız.

Birinci katta, yani 57 metre yükseklikteki en ilginç bölüm cam zemin. Bu cam zemin üzerinde yürüyüp yükseklik korkunuzu test edebiliyorsunuz 🙂 Gerçi ben bu testi birkaç yıl önce Toronto’daki CN Tower’ın tepesinde, üç yüz küsür metrede yapmıştım, o da çok enteresan bir deneyimdi. Yine bu katta tanıtıcı bilgi panoları yanında üç duvarı kaplayan ve çevreyi tanıtan görsel bir sunumun olduğu salon, hediyelik eşya dükkanı, büfe ve Restaurant 58 Tour Eiffel adında bir restoran da bulunuyor.

İkinci katta yine hediyelik eşya dükkanı, büfe ve Restaurant Le Jules Verne adında hoş bir restoran var. Asansörle çıkılan ve yerden 276 metre yükseklikte bulunan üçüncü katta ise Gustave Eiffel’in bürosu, oryantasyon panosu, zirve maketi yanında Le Bar à Champaigne adında bir şampanya barı bulunuyor. Bu kattan manzara çok daha etkileyici… Gündüzü ayrı güzel, gecesi ayrı… Hatta keşke imkanınız olsa, bir gündüz bir de gece görebilseniz bu manzarayı. Olmazsa bir sonraki gelişinize… Değil mi ya? Hep yapacak bir şeyler kalsın ki bir sonraki gelişiniz için bir nedeniniz olsun…

Tepeden Paris’e baktığınızda 360 derece uçsuz bucaksız bir şehir manzarası görüyorsunuz. Henüz yeni gelmişseniz neyin nerede olduğunu anlamanız zor ama geleli birkaç gün olduysa ve Eyfel Kulesi’ne ondan sonra çıktıysanız bu kez “aa şu Louvre Müzesi değil mi, aa şu tepelik Montmartre olmalı, evet evet şurası Panthéon” gibi tespitlerde bulunmanız mümkün 🙂 Arka tarafta görülen sevimsiz kahverengimsi siyahımsı gökdelense ne yazık ki Montparnasse

Bir de uzakta, Paris’in kuzey doğu tarafında gökdelenlerden oluşan bir bölge göreceksiniz. Orası da Avrupa’nın en büyük finans merkezi ve Paris’in çağdaş yüzü La Défense. Paris’te en sevdiğim yapılardan biri olan Grande Arche de la Défense da orada bulunuyor.

Eyfel Kulesi’ne toplu taşımayla gidecekseniz, genellikle metro haritalarında 6 numaralı hatta “Bir Hakeim” durağında gösteriliyor; hem burada inerseniz, köşede “Pizza Iolanda” diye bir restoran var; burada epey bir personel türkçe konuşuyor; hoşunuza gidebilir; bir diğer seçenek RER-C’nin “Champs de Mars” durağı olabilir ama ben daima 6 numaralı metro hattının Trocadéro istasyonunda inip yukardaki meydana ulaşarak, doyasıya Eyfel manzarasıyla karşılaşmayı tercih ediyorum hep. Kim bilir belki de o ilk günkü heyecanı defalarca yaşamanın zevkidir benimkisi.

Eyfel Kulesi’nden çıkınca dilerseniz Seine Nehri boyunca bir yürüyüş yapabilirsiniz, dilerseniz şehrin bulvarlarında, ara sokaklarında kaybolabilirsiniz. Size tavsiyem çıkışta bir de hemen yakınınızda bulunan Quai Branly Müzesi‘ni görmenizdir. Bir de az ötenizdeki Bir Hakeim Köprüsü – Pont de Bir-Hakeim ve ilginç bir ada olan Île aux Cygnes görülmeye değer yerlerden.
 Aslına bakarsanız Eylfel gezisi sonrası, köprünün sağ tarafından nehir kenarına inip, buradan kalkan gezi teknesi Bateaux Parisiens ile keyifli bir Seine Nehri gezisi yapmak da çok güzel olabilir.

Eyfel Kulesi çevresi konaklama için son derece nezih bir bölge olmakla birlikte Paris’in cıvıltılı hayatına yürüme mesafesinde değil ama yine de duygusal anlamı bakımından otel ararken gönül rahatlığıyla tercih edebilirsiniz yakın çevreyi. Otel seçerken dikkat edilmesi gereken konular hakkında bu linkteki yazıyı okumanızda yarar var.

Eğer geldiğiniz gün çok sıra varsa üzülmeyin, sizin yerinizde olsam böyle bir durumda Eyfel Kulesi’ne çıkmak yerine Montparnasse Gökdeleni‘ne gidip o gökdelenin en üst katına çıkar, Paris’i ve Eyfel Kulesi’ni oradan izlerdim. Hatta Arc de Triomphe – Zafer Takı‘nın üstü ya da Notre Dame Katedrali‘nin kulelerine çıkmak da benzer bir tat verebilir. Eğer hava güzelse bir başka keyifli seçenek de Ballon de Paris olacaktır.

Ayrıca Nisan başından Kasım başına kadar olan dönemde, aralarında Eyfel Kulesi’nin de bulunduğu, Fransa’nın pek çok tarihi binası ve anıtsal yapısının maketlerinin de bulunduğu beş hektarlık dev park France Miniature‘e de zaman ayırmanızı öneririm.

Bir de vaktiniz varsa aşağıdaki iki videoyu izleyebilirsiniz. Biliyorsunuz fırsat buldukça Paris sokaklarından canlı yayın yapıyoruz. Aşağıdaki iki video size Eyfel Kulesi ve çevresi hakkında fikir verecektir.

Birinci videoda Trocadéro‘dan başladığımız yürüyüşümüze Eyfel Kulesi’nin yanından geçerek UNESCO’ya kadar devam ediyoruz:

İkinci videomuzda ise Paris’te Karlı Bir Günün güzel bir anısını yaşıyoruz:

Zaten Eyfel Kulesi ve çevresinden bol bol canlı yayın yaptık, Paris’i her mevsim, her hava koşulunda ayrı ayrı şekillerde görerek bu güzel şehir hakkında epey bir fikir sahibi olduk. Bunun için Pariste.Net Tv Youtube kanalıma bakmanız yeterli.

Keyifli geziler, keyifli keşifler…

 

 

 

Web Sayfası: https://www.toureiffel.paris/en

Adres: Champ de Mars, 5 Avenue Anatole France, 75007 Paris

Ahmet Ore: