(Son Güncelleme: 07.09.2024) Bu yazıda Paris yakınlarında, pek fazla kimsenin bilmediği, aslında bilmesine de pek gerek olmayan ama benim için çok çok özel ve önemli bir yerden bahsetmek istiyorum: Promenade Saint Nicolas (promönad san nikola ya da pğomönad san nikola) yani Noel Baba Yürüyüş Yolu/Geçidi 🙂
Burası Courbevoie‘da, Paris’in iş ve ticaret merkezi La Défense‘ın iki adım ötesinde, Place Charras’ın hemen arka tarafında, Rue de Bezon ile Avenue Gambetta’yı birbirine bağlayan ağaçlıklı, yemyeşil bir yürüyüş yolu. Aslında toplasanız 150-200 metre uzunluğunda bir yerdir ama bendeki yeri başkadır.
İstanbul’da binaların ön cepheleri iyi-kötü güzel bir görüntüye sahip olsa da arka cepheleri, özellikle de ortak avluya bakan binalarda, genellikle sevimsiz ve bakımsız olur. Paris’teyse hem ön cepheler, hem de az kişinin görebileceği arka cepheler gayet bakımlı ve güzel olabiliyor. Örneğin Saint Nicolas Geçidi’nden geçerken binaların arka cephelerini görüyorsunuz; sanki evlerin arka avlularından geçiyormuşsunuz gibi düşünün ama burası aynı zamanda bir yürüyüş yolu olduğu için, ağaçlardan binaların ve gökyüzünün zorla seçilebildiğini de hesaba katarsanız, minik bir ormanda yürüdüğünüzü hayal edebilirsiniz.
Bizim Courbevoie’daki lojmanımızdan sonra ilk tuttuğumuz ev tam bu yolun köşesindeydi. Pencereden baktığımızda bu yeşil yol karşıdaki bina ile aramızda hoş bir yeşillik olarak görünüyordu; hele ki balkondaki sardunyalar, ah o “son sardunyalar”…
Sabahları evden çıkıp da bu yoldan geçerek otobüs durağına yürümek ne zevkli bir şeydi benim için. Sonra bu evimizden 250 – 300 metre uzağa taşındık ve dolayısıyla eskisi gibi her gün bu yoldan geçmez oldum ama haftada en az iki – üç kez yolum bu tarafa düşüyordu. Hele ki sabah erken saatte fırına ekmek almaya gittiğimde bu yürüyüş yolunda sadece ben varsam o zaman cennette bir başımaymışım, gök mavi değil de yeşilmiş gibi kendimi doğanın içinde buluyordum. Sonra Nice macerası başlayınca buradan taşındık ama artık Paris’e her gelişimde, tam da bu geçidin girişindeki evde konaklıyorum.
Burada yürürken, çocukluğumun geçtiği Koşuyolu’nda akşamları annemle birlikte eve dönerken bahçeli evlerin arasındaki merdivenli sokaklardan inişlerimiz geliyor aklıma. Elimde annemin elinin sıcaklığı sanki, bana güzel hikayeler anlatıyormuş gibi. Gerçi burası Koşuyolu gibi yokuş değildi, artık hikayeleri de annem değil Paris anlatıyor ama hâlâ içimde o çocuksu sevinç bana eşlik ediyor; bir o kadar da artık yetişkin olmanın ve Paris’te olmanın mutluluğunu hissettiriyor.
Baharı ayrı güzel, yazı ayrı güzel; hele ki güzü yok mu, o yapraklar sararıp da ayağınızın altında halı olmuyor mu, işte o zaman bir başka oluyordu buradan geçmenin tadı. Bambaşka bir dünyanın içinde buluveriyordum hep kendimi.
Tabii siz bu söylediklerime bakmayın, bu anlattıklarım beni bağlıyor sadece, tamamen kendi kişisel beğenim yani. Kazara yolunuz bu tarafa düşer de siz de bu geçitten geçerseniz bilmem siz de etkilenir misiniz benim gibi?
Düşünüyorum da bu geçitten Paris’te yaşadığım on yıl boyunca geçtim. Yıllar içinde ağaçların boyu uzadıkça yaşanan atmosfer de farklılaştı. Belki de benim bakışım değişmiştir ama eskisi kadar büyülü gelmemeye başladı burası bana. Her geçişimde, eski zamanlarda hissettiğim duyguları hatırlayarak mutlu oldum. Ben burada ne güzel bir on yıl geçirdim…
Sizin de yıllarınızın hep güzel geçmesi dileğiyle.
Sevgiyle.