(Son Güncelleme: 12.09.2024) Bu yazının konusu, Paris’te görüp görebileceğiniz en renkli, en canlı, en güzel etkinliklerden biri Paris Gay Pride – Marche des Fiertés yani Paris Onur Yürüyüşü… Belki biz bu etkinliğin, turist olarak görsel şovu ile ilgileniyor olacağız ama aslında tüm dünyada olduğu gibi Fransa’da da eşcinsel hakları öyle kolay kazanılmış değil. Zira mücadele vermeden hiçbir şey olmuyor.
Fransa’ya yerleşmeden önce ben de Avrupa’da bu hakların yıllar önce kazanılmış olduğunu, Avrupalıların cinsiyet eşitliği meselesini çoktan çözdüğünü, şimdi gül gibi geçinip gittiklerini sanıyordum ama işin içine girince fark ettim ki mesele o kadar basit değilmiş. Tüm bu kazanımlar için müthiş mücadeleler verilmiş, toplumlar çok yoğun tartışmalar yaşanmış ve sonuçta şu an bu noktaya gelinmiş.
Paris Onur Yürüyüşü her yıl Haziran sonu Temmuz başı gerçekleştiriliyor. Duyurusu bazen çok önceden bazen de yakın zamanda yapılıyor. O nedenle yazının sonuna Fransa’da düzenlenen tüm Gay Pride tarihlerinin verildiği linki koyuyorum, ilgilenen oradan takip edebilirler.
Dediğim gibi Paris Onur Yürüyüşü, Paris’te görüp görebileceğiniz en şenlikli yürüyüş. Hem çok eğlenceli, hem de son derece renkli bir show; bir anlamda gövde gösterisi ama yine söylediğim gibi şimdi bu kadar muhteşem geçmesi için vaktiyle epey mücadele verilmiş. Her şeyden önce dünyanın her yerinde bu geçit törenine neden “Onur Yürüyüşü” dendiğini düşünerek konuyu anlamaya çalışalım.
Bildiğiniz gibi eşcinsellik tarihi insanlık tarihi ile aynı çizgide ilerliyor ama toplumdan topluma farklılık göstermekle birlikte hep ötekileştirilen, aşağılanmak istenen bir yerde konumlandırılıyor. Böyle olunca da sanki eşcinsel olmak utanılması ve saklanması gereken bir şeymiş gibi dayatılmaya çalışılıyor. Bunun sonucunda da cesur insanlar, toplumun bu yanlış algısını düzeltmek için eşcinsel kimliklerini ortaya koyarak, aşağılanmaya karşı bir tepki olarak eşcinsel olmalarıyla gurur duymalarını kamuya açık alanda ilan ediyorlar. Tüm mesele bundan ibaret.
Türkiye’de, özellikle İstanbul’da düzenlenen Onur Yürüyüşlerine (her türlü engellemelere rağmen) katılma cesareti gösteren o renkli kalabalığın cesaretine hep hayran olmuşumdur. Çünkü bu kadar büyük tehditlerin olduğu bir zihniyetin hakimiyetindeki toplumlarda şiddet olasılığı çok yüksektir ve mizaç olarak şiddete yanıt verebilmem mümkün olmadığından hiçbir zaman kendimi o kadar cesur hissetmedim. Elbette ki birilerinin çıkıp bu ayrılıkçı ve aşağılayıcı zihniyetle mücadele etmesi gerekiyor ve mücadele etmeden hiçbir şey elde edilemiyor.
Bugün “çağdaş medeniyetler” dediğimiz batı toplumları bile bu seviyeye gelebilmek için kendi içlerinde ne mücadeleler vermişler… Örneğin, beni en çok şaşırtan şeylerden biri, bazı batı medeniyeti ülkelerinde elli yıl öncesine kadar eşcinsellik suçken şimdi eşcinsel evliliklerin yasal olabilmesi. Bu bana Türkiye için her zaman bir umut olduğunu gösteriyor; çünkü müslümanların çoğunlukta olduğu pek çok ülkede eşcinselliğin ölüm cezasına varan pek çok yaptırımı varken Türkiye’de eşcinsellik 1858’den beri suç değil…
Yine de her toplumun dinamikleri, yaşam biçimi, etik ölçütleri birbirinden farklı tabii ama insan olmanın ölçütleri, insan hakları kriterleri evrensel olmalı. Bu konuya da insan hakları açısından bakmak gerektiğinden, ancak o zaman onur yürüyüşlerinde taşınan “LGBT Hakları İnsan Haklarıdır” pankartında ne demek istendiğini anlayabiliriz.
Bugüne kadar Madrid ve Brüksel’de de Onur Yürüyüşü izleme şansım oldu. Paris Onur Yürüyüşü’neyse 2012, 2014, 2015, 2016, 2017 ve 2018’deki yürüyüşleri izledim. Özellikle 2014’teki çok ateşli geçmişti, çünkü tam da Fransa’da eşcinsel evlilik yasasının meclise götürüldüğü döneme denk geliyordu. Zaten bu tasarı mecliste tartışılırken Fransa’da da ne çok geri kafalı insan olduğunu fark ettim ve gerçekten hayret ettim. Toplum ciddi anlamda ikiye bölündü ve kilise bu teklifin meclisten geçmemesi için çok ciddi uğraş verdi. İnanın bana, hangi din hakim olursa olsun, dünyanın her yerinde yobaz insan aynı derecede yobaz oluyor.
Neyse ki 2015’te aynı cinsten insanların evlilik haklarını kabul eden yasa meclisten geçti ve Fransa’da eşcinsel evlilik yasallaştı. Yine de bu işlerin çok kolay olmadığını, hak elde etmek için mücadele vermek gerektiğini tekrarlamak istiyorum. Zira, belki toplumun büyük kesimi eşcinsel evliliğe o kadar karşı değildi ama eşcinsel çiftlerin çocuk evlat edinmesi konusunda epey bir muhalefet oldu.
Sandığınız gibi mesele sadece ahlaki değerler de değildi. Özellikle lezbiyen çiftlerin çocuk sahibi olmak istedikleri taktirde, “normalde çocuğu olmayan kadınların tedavi için devletten alacakları tıbbi yardım desteğinin, evlat sahibi olmak isteyen lezbiyen çiftlere de verilip verilmemesi” gibi çok enteresan konularda bu tartışmalar çetrefilli bir şekilde sürdü.
Peki artık her şey bitti mi? Hayır… Tüm dünyada olduğu gibi Fransa’da da eşcinsellere ayrımcılık yapılmaması için devlet önemli bir rol üstleniyor ve bu konuya sadece LGBT hakları olarak değil insan hakları çerçevesinden bakıyor. Her türlü ayrımcılıkla mücadele konusunda çalışmalar yaparken, tereddütsüz LGBT’yi de proje kapsamına dahil ediyor. Çünkü LGBT haklarını gözetmek her türlü insan haklarının güvence altına alındığı bir toplum yaratma ülküsünün önemli yapı taşlarından biri. Kaldı ki Fransa’da da homofobi zaman zaman bir toplumsal sorun olarak karşımıza çıkabiliyor.
Bir de yeri gelmişken şu konudaki fikrimin altını çizmek isterim: Başka biriyle evlilik bağı ile bağlı olmayan, hangi cinsiyetten olursa olsun 18 yaşından büyük iki insanın cinsel yaşamlarının sadece o iki kişiyi ilgilendirdiğine inanıyorum. Dilerlerse bu birlikteliklerini yasal güvence altına almak da isteyebilirler ve kanuni olarak “evlilik” olarak algılanabilecek bu yasal hak da aslında “kutsal evlilik bağı” hayali değil, devletin evli çiftlere tanıdığı ve koruma altına aldığı birtakım yasal hakların bu iki insana da tanınmış olmasından başka bir şey değildir.
Türkiye’de, hatta Osmanlı’da eşcinselliğin boyutları hakkında hepimizin fikri var ama doğu kültürünün bir parçası olarak bu sınırsız özgürlük sadece, ne yapılacaksa kimseye bir şey belli etmeden yapılması halinde geçerli. Öyle hak-hukuk dediğiniz zaman karşınıza çıkıveriyorlar ve karşınıza çıkanlara karşı haklarını savunabiliyor olmak da bu anlamda gerçekten yürek işi. O yüzden bu yürekli insanların önünde saygıyla eğiliyorum.
Tabii bir de eşcinsel kimliği ile ön plana çıkıp sanatıyla el üstünde tutulan insanların olduğu bir ülkeden söz ediyoruz: Türkiye’de eşcinsellik deyince aklınıza ya Zeki Müren gelir ya da Bülent Ersoy. Onların her yaptığına müsamaha gösterilir ama sıradan bir kişi bunu yapmaya kalksa hemen tü-kaka olur. Garip işler bunlar.
Ve eşcinsellik dendiğinde, konu hakkında ortalama fikir sahibi bir insan otomatik olarak zihninde Bülent Ersoy’u, Zeki Müren’i canlandırır; oysa eşcinselliğin bundan çok daha fazla bir şey olduğunu görüyoruz. LGBT ifadesi lezbiyen, gay, biseksüel, transseksüel kavramlarının baş harflerinden oluşuyor ve her birinin türlü türlü alt grupları var. Otobüste yanına oturduğunuz takkeli amca, yanınızdan geçiveren yaşlı teyze, dönerci pala bıyıklı abi, kendi halinde kalem efendisi iş arkadaşınız, güzeller güzeli komşu kızı ve örnekleri daha da arttırılabilecek çok sayıda insan bu baş harflerden birine ait grupta bir seksüel hayatını sürdürüyor ya da bu hayatı sürdürmek istediği halde gerçekleştiremediği için kendini baskılamak zorunda kalabiliyor. Ne kadar çok sayıda olduklarını tahmin bile edemezsiniz.
Bence bu grubun en devrimci üyeleri transseksüeller. İtiraf etmem gerekir ki cinsiyet değiştirmeyi benim aklım almıyor ama böylesine devrimsel bir kararı verebilmiş insanları da anlamaya çalışıyorum. Kimse bu kararı nefsine uyarak, öylesine alamaz. Aslına bakarsanız bir de LGBT’ye eklenen İ harfi ile interseksüel insanlar da varlıklarının kabulü konusunda LGBTİ bünyesinde mücadele vermeye çalışıyorlar ki insanların oldukları gibi kabul edilme çabaları varoluş konusuyla ilgili çok önemli bir gündem maddesi.
Konuyu biraz fazla dağıttım, özür dilerim ama bu konuda her zaman düşündüklerimi paylaşma şansım olmuyor; yeri gelmişken bir iki kelam edeyim dedim 😉 Umarım sizi sıkmamışımdır, hatta umarım bazılarınızın da canını sıkmamışımdır… Sonuçta ilk kez 1969’da ABD’de, 1981’den beri de Fransa’da LGBT hakları mücadelesi çerçevesinde gerçekleştirilen bir geçit töreninden bahsediyoruz. İlk Paris Onur Yürüyüşü’ne 10.000 dolayında kişi katılmış, artık 1.000.000’a yakın insan katılıyor. Her şey zamanla, emek vere vere…
En muhafazakarından en özgürlükçüsüne yaşadığım türlü türlü ortamlarda, benim bunca yıldır gördüğüm şey, bir toplumda hangi öğretiyi hakim kılmak isterseniz isteyin, insanların uçkuruna sahip çıkamıyorsunuz. Sizin ahlaklı olduğunu varsaydığınız milyonlarca insan, cinsel dünyalarında bambaşka hayatlar sürüyor. O yüzden, buna sekte vurup kendinizi kandırmak yerine, insanları rahat bırakmak, onlara düzgün bir cinsel eğitim vererek hastalıklar, istenmeyen gebelikler vb durumlara karşı korunmalarını sağlamak en akıllıcası sanki. Bu çerçevede Paris Belediyesi‘nin Paris Gay Pride’da kendi logosuyla espirili bir prezervatif dağıtması benim için çok anlamlıydı.
Bu kadar hakka kavuşmuş bir ülkenin insanları, neden hâlâ kat edilecek daha çok mesafe olduğunu düşünüyor da bu onur yürüyüşleri devam ediyor peki? Homofobinin insanların zihinlerinden tamamen arındırılması, özellikle insanların cinsel tercihleri nedeniyle uğradığı ayrımcılıkların son bulması, yaşam haklarını yok eden saldırıların ve ölüm cezalarının protesto edilmesi, daha yaşanabilir bir dünya için her türlü ayrımcılığın önüne geçilmesi için mücadelenin de devam etmesi gerekiyor.
Geçtiğimiz yıllarda Fransızca kursunda Ukraynalı bir kız arkadaşın, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü anlamsız bulduğunu söylemesi geldi aklıma. “Benim ülkemde kadınlarla erkekler tamamen eşittir, ben neyi kutlayacağım ki?” diye garip bir tespitte bulunmuştu. O zamanki Fransızcam, bu haklarını korumak için mücadele vermezse, bir gün ne olduğunu anlamadan hepsini yeniden kaybedebileceğini anlatmaya yetmemişti.
İnsanları rahat bıraksalar, herkes dilediği gibi yaşasa. Nasıl bir hayat düşlüyorsa, kiminle yaşamak istiyorsa onunla yaşasa, kimse kimsenin uçkuruna karışmasa… Daha kadın hakları, işçi hakları, çocuk hakları, öğrenci hakları, hasta hakları, vatandaşlık hakları ve daha sayamayacağımız, özetle insan hakları çatısı altında toplayabileceğimiz bu haklar konusunda kat etmemiz gereken o kadar çok yol var ki, LGBT hakları da bu anlamda önemli; o yüzden bu tür yürüyüşlerin gerçekleştirilmesi her zaman anlamlı, her zaman değerli.
Paris Gay Pride – Paris Onur Yürüyüşü’ne dilerseniz seyirci olarak, dilerseniz sempatizan olarak, dilerseniz de destekçi olarak bu tür yürüyüşlere katılmak gerektiğini düşünüyorum. Eğer Paris’teyseniz turistik bir atraksiyon olarak da unutulmaz olacaktır inanın.
Rengarenk bir yaşantınız olması dileğiyle.
Mutlu günler.
Web Sayfası: gaypride.fr