(Son Güncelleme: 04.03.2024) Paris’in Saint Germain ile Odéon arasında, bulvarın Mabillon tarafındaki girişinden girilen Rue de Buci‘den daha önce söz etmiş, bu küçük ama cıvıl cıvıl sokakta en sevdiğim mekanın da Bar du Marché olduğunu söylemiştim. Bu yazıda, bu güzel café-bar hakkında ayrıntılı bilgi vermek istiyorum.
Evet Rue de Buci küçük ama hayat dolu bir sokak. Yaz-kış cıvıl cıvıl. Elbette yazın hayat enerjisi daha yoğun hissedilse de kışın da oldukça keyifli bir atmosferi var. O yüzden ne zaman giderseniz gidin keyif alacağınıza inanıyorum.
Bar du Marché (bar dü marşe ya da bağ dü mağşe) ise “Pazar Barı” anlamına geliyor; büyük olasılıkla eskiden pazar yeri olan bu sokağın barı-kafesi yani bir tür mahalle kahvesi kıvamında bir geçmişi olduğunu düşünüyorum. Zira bu adda Fransa’nın pek çok yerinde café-bar görmeniz mümkün.
Bar du Marché‘ye ilk ne zaman gittim hatırlamıyorum ama en net hatırladığım, Fransızca kursundan arkadaşlarım Avusturalyalı Rosanna ve Hindistanlı Srinivasan’la burada oturmuş, saatlerce sohbet etmiştik. Sonra da Benim Paris’im kitabının yazarı sevgili Cüneyt Ayral ve İklil Sümer’le buraya gidince bu yazıyı yazmaya karar vermiştim.
Tahmin edeceğiniz gibi, Paris’te bu tarz yerler bolca bulunuyor tabi ama işte hep söylediğim gibi bazı mekanların havasından mıdır suyundan mıdır bilinmez, benim gözümde daha özel bir yeri oluyor. Bar du Marché de öylesi bir yer işte. Cicili bicili, kırmızılı beyazlı masa ve sandalyeleri kapı önüne çok yakışıyor. Hava çok soğuk değilse bu sandalye ve masalar genelde dolu oluyor, hele yazın herkes kapı önünde oturuyor. Bense iç mekanları da bir o kadar seviyorum, çünkü çok hoş bir atmosferi oluyor, bir de sigara dumanından korunuyorum… Sigara konusundaki görüşlerimi Paris’te Bir Hafta kitabımda bol bol yazdım 🙂
Kapıdan içeri girdiğiniz an eski zamanlara gidiyorsunuz; yok öyle 20’lere 30’lara değil de 50’lere 60’lara sanki. Yine kırmızı beyaz koltuklar, bu kez ahşap masalar, yamuk bereli, komik suratlı ve sevimli garsonlar… Bar tarafı ise zaten göz zenginliği. O kadar karmaşadan nasıl böyle güzel bir uyum çıkar hiç bilmiyorum.
Burada alkollü alkolsüz içecekler yanında yemek servisi de yapılıyor. Dışarıdaki küçücük masalarda bir şey yiyip içmek zor ama “Paris’te kafe ve restoranlarda başınıza neler gelecek?” yazımda daha önce anlatmaya çalıştığım gibi Paris kafelerinin kaderi bu, küçücük masalara tıkışmayı çok seviyorlar ya da seviyorlar demeyelim de alışmışlar…
İçeride, duvardaki aynalar mekanı daha bir geniş gösteriyor. Aynalara asılmış panolardaki eski figürler, özellikle Charlie Chaplin ve Edith Piaf afişleri çok hoşuma gidiyor. Bazen daha büyük bir evde yaşamayı sırf duvarlara daha çok resim asabilmek için istiyorum…
Buraya toplu taşımayla gelmenin en kolay yolu M10 metro hattının Mabillon istasyonunda inip ünü midyeci Léon‘un tam karşısındaki sokaktan girmek; Bar du Marché biraz ilerde soldaki köşede karşınıza çıkacak. Ama M10 pek şehrin işe yarar kısımlarından geçmediği için belki M4 ile Odéon ya da Saint Germain des Près durağında inip yine Mabillon’a kadar yürüyüp orada sokağın başından içeri girerek de burayı bulabilirsiniz. Ama adres sizi şaşırtmasın, resmi olarak Rue de Seine üzerinde görünüyor, orası barın yan cephesine bakan sokak.
Güzel havalarda cıvıl cıvıl bir ortamı garanti ediyorum; kış günlerindeyse içeride farklı bir atmosferde oturup kahvenizi içebilir, eşinizle dostunuzla sohbet edebilirsiniz. Gerçi yaz kış demeden her koşulda dışarı oturmak isteyenlerden de olabilirsiniz ve eminim gerekçeniz temiz hava almak değil sigara içmek olacaktır 🙂
Buraya özellikle gelmenizi değil ama Saint Germain Bulvarı ve Odéon taraflarında dolaşıyorsanız yolunuzu Rue de Buci‘ye düşürmenizi, hazır yolunuz düşmüşken de Bar du Marché’de oturup bir şeyler yiyip içmenizi öneririm. Yine bu sokaktaki Café de Paris de hoş bir seçenek.
En çok da hayattan keyf almanızı, onu hakkıyla yaşamanızı elbette.
Afiyetle…
