(Son Güncelleme: 01.04.2025) Ve dünyanın en büyük ve en güzel müzelerinden biri olan Louvre Müzesi – Musée du Louvre‘dayız… Dünyada gezip görüp en sevdiğim, en çok etkilendiğim müzelerden biri olan Louvre Müzesi, aslında bir saray olması bakımından ayrıcalıklı bir yapı. Burayı gezerken hem muhteşem tarihi değerleri olan objeleri yakından görme şansını yakalıyorsunuz, hem de inanılmaz güzellikte bir sarayın içinde elinizi kolunuzu sallaya sallaya dolaşmanın keyfini yaşıyorsunuz.
Dilerseniz bu yazıyı okumadan önce Youtube kanalım Pariste.Net Tv için hazırladığım Louvre Müzesi videosunu izleyerek hem müzeyi yakından tanıyabilir, hem de bu müzede görülmesi gereken belli başlı eserleri bir kerede görebilmeniz için en ideal parkuru öğrenebilirsiniz ama yazıyı da okumayı ihmal etmeyin çünkü videoları güncellemek her zaman mümkün olmuyor ama Pariste.Net’teki yazıları fırsat buldukça güncelliyorum.
Sekiz yüz yılı aşkın bir tarihi olan Louvre Sarayı tarih boyunca pek çok değişim geçirmiş. İlk yapıldığında kale görünümünde bir şatoyken farklı dönemlerde yapılan eklemeler ve düzenlemelerle saray olarak bugünkü halini almış.
Fransızların lüks, gösteriş ve bir o kadar da estetik anlayışlarının en görkemli örneklerinden biri olan bu saray 1793’ten beri müze olarak kullanılmakta ve Fransa’nın ilk müzesi olma ünvanını taşıyor (İkinci müze ise Musée Condé – Chantilly Şatosu). Gerek binanın kendisi, gerek içeride sergilenen birbirinden özel pek çok değerli obje, bu müzenin ziyaretini kaçınılmaz kılıyor.
Sırf bu müzeyi gezmek için bile Paris’e gelinir… Ancak, iki önemli problem var: Bir, giriş kuyruğu şansınıza bağlı olarak uzun ya da kısa olabiliyor; iki, Louvre Müzesi geze geze bitmiyor… Özellikle Mısır, Antik Yunan, Roma, Ortaçağ, Rönesans eserleri başta olmak üzere birbirinden değerli pek çok kültür hazinesini bünyesinde bulunduran Louvre Müzesi’ni gezerken kendinize ilginizi çeken bir tema belirleyip o çerçevede gezinizi şekillendirmelisiniz.
Müzeye girmek için ana avludaki cam piramidin oradaki girişi ya da Rue de Rivoli üzerindeki Carrousel du Louvre tarafından girerek aşağıdan geçeceğiniz galeriyi kullanmanız gerekiyor. Biletlerinizi gelmeden önce, yazının sonunda linkini verdiğim resmi sayfadan, internetten almanız önemli. Kalıcı ve geçici sergiler için farklı bilet kombinasyonları mevcut.
Biletinizi aldıktan sonra Sully, Denon ve Richelieu olmak üzere üç ana girişten birini seçip gezinize başlıyorsunuz. Ondan sonrası müze içinde kendinizi kaybetmeye kalıyor… Büyük bir pazarlama başarısı sonucu Leonardo da Vinci’nin ünlü “Mona Lisa – La Jaconde” tablosunu görmeye gelen milyonlarca sanatseverden biri olarak sizin de tabloya ilgi duymanız elbette normal. Zaten ben de o yüzden Paris’te Bir Hafta kitabımda, burada geçen bir bölüm yazdım 😉
“Mona Lisa” oklarını takip ederek tablonun sergilendiği salona girdiğinizde karşılaşacağınız kalabalık ve onca şahane tablo özel bir koruma önlemi olmaksızın alelade eserlermiş gibi sergilenirken Mona Lisa’nın önündeki koruyucu cam ünite biraz hayal kırıklığı yaşamanıza neden olabilir. Yine de Mona Lisa tablosunun temiz ve net bir fotoğrafını alabilenleri tebrik etmek istiyorum, çünkü tablonun önü her zaman çok kalabalık.
2025 yılı içinde Mona Lisa’nın yeni bir salona taşınacağı duyuruldu ama bu konuda detaylar henüz paylaşılmadı. Yeni bilgi geldikçe ben de bu yazıyı güncelleyeceğim.
Ben hep İtalyan bir ressamın en ünlü eserinin nasıl olup da İtalya’da değil de Paris’te, Louvre Müzesi’nde sergilendiğini merak ederdim. Leonardo da Vinci’nin Evi – Clos Lucé yazısını hazırlarken öğrendim ki Leonardo da Vinci 1516’da Fransa kralı I. François’nın daveti üzerine Fransa’ya gelip Amboise‘daki Château du Clos Lucé – Clos Luce Şatosu‘na yerleşmiş ve Fransa’ya gelirken çantasındaki üç tablodan biri de Mona Lisa – La Joconde’muş. Yani I. François, Leonardo da Vinci’yi krallığın baş ressamı, mimarı ve mühendisi olarak Fransa’ya davet etmeseymiş, Mona Lisa tablosu Louvre Müzesi’nde olmayacaktı…
Ancak sadece Mona Lisa’ya odaklanmamanızı, diğer muhteşem eserlere de epey bir vakit ayırmanızı tavsiye ederim. Louvre Müzesi’nde keşfetmenizi bekleyen -belki de- çok daha muhteşem eserler var. Hele Mona Lisa’ya yaklaştıktan sonra arkanıza dönüp baktığınızda kalabalığın yüz ifadesini incelemek de ayrı bir keyifli. Tam arkadaki dev “Les Noce de Cana – Kana’da Düğün” tablosunu es geçmemeniz gerek. Bir de Mona Lisa’nın arka tarafına geçip ulaşacağınız salonda benim en en sevdiğim tabloların olduğu Fransız Ressamları bölümü var… Bu yazıdaki dev tablolar önünde çektirdiğim fotoğraflar o salondan…
Louvre Müzesi’nin özellikle Antik Mısır, Antik Yunan bölümleri etkileyici. Her bir bölüm ayrı ayrı yazı konusu, inanın nasıl toparlayacağımı ben de bilmiyorum… Benim gezmeye doyamadığım bir diğer bölüm de İtalyan Rönesansı dönemine ait resimlerin olduğu büyük galeri.
Bir de Fransız heykellerinin sergilendiği üzeri sonradan kapatılmış iki avluda birbirinden güzel eserler görmeniz mümkün. Hangi birini öveyim ki, müzenin tüm bölümleri ayrı ayrı gezip görmeye değer.
Paris’e kısa süreliğine gelmişseniz ve müzeyi gezmeye vaktiniz olmayacaksa da yolunuz bir şekilde buraya düşecektir, çünkü müzenin aslında saray olarak inşa edilmiş olması, dışardan baktığınızda bile tüm görkemiyle sizi etkisi altına alacaktır. Hatta siz de Osmanlı padişahlarının lüks ve sefahat içinde yaşadıklarını düşünenlerdenseniz bu sarayı (ve tabii bir de Château de Versailles – Versay Sarayı’nı) gördükten sonra Osmanlı padişahlarının o kadar da şatafat içinde yaşamadığını düşünebilirsiniz. Yine de Louvre Müzesi’nin bir Boğaz manzarası yok tabii 😉
Özellikle üst kattaki, Galerie d’Apollon olarak geçen Apollon Galerisi inanılmaz güzellikte. Bir de III. Napolyon’un yaşadığı bölüm olan Les Appartements Napoléon III kesinlikle atlanmaması gereken bölümler arasında.
Benim Louvre Müzesi’nde, daha doğrusu Fransa’daki pek çok müzede sevdiğim konulardan biri de genci yaşlısı pek çok sanatçının bu müzelerdeki tabloların, heykellerin karşısına geçip resim yapması. Böyle resim yapan birilerini gördüğümde uzaktan izlemeyi hatta bazen cesaret edip yakından incelemeyi çok seviyorum.
Bir de Fransa’da müze gezerken okul gruplarına rastlarsınız ama bu çocuklar müzeye zorla getirilmiş gibi değildirler. Daha eğlenceli bir formatta gezdirilirler müzeleri. Karşılarında tarihi konuları anlatan bir animatör bazen kral bazen savaşçı bazen de sanatçı kılığına girip onlara müzenin ya da gördükleri eserlerin tarihini anlatırlar. Böyle böyle aşılanır sanat sevgisi çocuklara; böyle böyle kültürlenir bir toplum; ağaç yaşken eğilir…
Louvre Müzesi’ne toplu taşımayla gelmek için en doğru seçenek M1 ve M7 metro hattı ile “Palais Royal-Musée du Louvre” istasyonunda inmek olacaktır. Doğrudan metro istasyonundan iç galeri ile girişe ulaşabileceğiniz gibi, bir de yukarıdaki cam piramidin oradaki sıraya girerek de müzeye giriş yapabilirsiniz. Bir de -pek kimse bilmez ama- biletlerini önceden almış olanlar için Palais Royal tarafındaki giriş var 😉
Müzeyi istasyona bağlayan galeri, bir alışveriş merkezi şeklinde düzenlenmiş ve burası, Carrousel du Louvre olarak geçiyor. Ayrıca burada restoranlar ve kafeler de mevcut ama benim gibi alışveriş merkezi mantığını sevmeyen biri için öncelikli değil ama özellikle soğuk günlerde kurtarıcı olabiliyor. Bir de müze sonrası yorgunluğunu atmak, açlığı gidermek için Carrousel du Louvre‘daki yemek katını tercih edebilirsiniz.
Louvre Müzesi Temmuz ve Ağustos hariç, her ayın ilk Cuma akşamı ücretsiz gezilebiliyor Müze 18 yaşından küçük herkes için her zaman ücretsiz. AB vatandaşı ya da AB oturma izni olan 26 yaşına kadar gençler de ücretsiz girebiliyorlar müzeye. Güncel fiyatları ve uygulamaları öğrenmek, geçici sergiler hakkında bilgi edinmek ve daha detaylı açıklamalara ulaşmak için Louvre Müzesi’nin resmi web sayfasına yazının sonundaki resmi web sayfası linkinden ulaşabilirsiniz. Müze girişiniz herhangi bir şekilde ücretsiz de olsa gitmeden mutlaka aşağıdaki resmi web sitesinden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor.
Burayı gezdikten sonra hâlâ haliniz kaldıysa hemen yakınızdaki Palais Royal, Tuileries Bahçesi – Jardin des Tuileries, Aşıklar Köprüsü – Pont des Arts ve Paris Belediye Sarayı – Hôtel de Ville‘i de ne yapın edin görün derim. Ya aynı gün ya da bir sonraki gezi programınızda… Bu arada Paris’e gelip de nasıl bir program izlemeniz gerektiğini merak ediyorsanız 1 Haftalık Paris Turu ya da 3 Gece 4 Gün Paris yazılarımı okumanızı öneririm. Bir de hemen Louvre’un alt köşesinden başlayan keyifli yürüyüş parkuru Parc Rives de Seine‘i de atlamasanız iyi olur… Bir de Louvre Müzesi’nin karşısında bulunan bir Tax Free kozmetik ve parfüm mağazası olan, üstelik Türkçe alışveriş yapabileceğiniz ve Pariste.Net’e özel indirimler sunan Benlux‘e de gelmişken uğrayabilirsiniz.
Paris Çevresindeki Diğer Şatolar:
- Versay Sarayı – Château de Versailles
- Vincennes Şatosu – Château de Vincennes
- Saint Germain Şatosu – Ulusal Arkeoloji Müzesi
- Fontainebleau Şatosu – Château de Fontainebleau
- Chantilly Şatosu – Château de Chantilly
- Pierrefonds Şatosu – Château de Pierrefonds
- Compiègne Şatosu – Château de Compiègne
- Vaux le Vicomte Şatosu – Château de Vaux-le-Vicomte
- La Roche Guyon Şatosu – Château de la Roche-Guyon
- Monte Kristo Şatosu – Château de Monte-Cristo
- Malmaison Şatosu – Château de Malmaison
- Maisons Laffitte Şatosu – Château de Maisons-Laffitte