X

Disneyland Paris

(Son Güncelleme: 02.04.2024) Disneyland Paris Paris’in olmazsa olmazlarından biri olduğu için, şehrin oldukça dışında bulunan Disneyland Paris’e nasıl gidilir, nasıl girilir, nerede ne var, parkta nasıl bir rota izlenmeli ve dikkat edilmesi gerekenler nelerdir gibi soruların yanıtlarını bulacağınız detaylı bir yazıyla karşınızdayım. Bu yazıda Disneyland hakkında her ayrıntıyı bulacaksınız ama İnternetten Disneyland Bileti Almak – Online Disneyland Bileti Alırken Dikkat Edilmesi Gerekenleri ayrı bir yazıda çok daha detaylı inceledim. O yazıyı da mutlaka okumanızı öneririm.

“Paris gezimize Disneyland Paris turunu eklemeli miyiz?” diye soracak olursanız size şöyle yanıt verebilirim: Çocukken ben de Walt Disney’in hayal dünyasında epey bir dolandım ve Amerika’daki Disneyworld’ü görmek benim için de bir hayaldi ama yaş ilerledikçe, çocukluğuma dair pek çok imgeden kopmamış olsam da “Disney’in büyülü dünyası” benden uzaklaşmaya başlamıştı.

Disneyland’in sunduğu hayal alemi kaybolan çocukluğumu ya yeniden yaşatmazsa diye de korkmuyor değildim hani 🙂 Neyse ki Disneyland Paris maceram bu korkularımı silip attı ve ve her seferinde orada muhteşem zaman geçirdim. O yüzden “Paris gibi güzel bir şehirde vakit geçirmek varken, ne işimiz var Disneyland’da” ön yargımdan sıyrılıp artık, özellikle de Paris’te Bir Hafta ya da daha fazla süre geçirecek olanlara Disneyland Paris’i mutlaka öneriyorum… Hele ki çocuğunuz varsa…

Her devirde olduğu gibi günümüzde de çocuklar Disney’in bu hayal alemini görüp yaşamak konusunda hevesliler ve heveslerinde sonuna kadar haklılar. Siz de sorumluluk sahibi, çocuklarınızın mutluluğunu düşünen anne-babalar ya da aile bireylerinden biri olarak çocuğunuzu Paris’teki Disneyland’a götürme kararı aldınız ya da belki kendi çocukluğunuzu yeniden yaşayıp küçükkenki kahramanlarınızla yüz yüze gelmek istiyorsunuz; siz de sonuna kadar haklısınız 😉 Ama Disneyland’a gitmek için vaktiniz olmayacaksa size şehrin içinde çocuğunuzla birlikte gidebileceğiniz Jardin de l’Acclimatation diye güzel bir yer olduğunu da hatırlatmak isterim. Disneyland’la kıyas kabul etmez ama orası da çocuğunuz için gayet eğlenceli bir yer olabilir.

Dediğim gibi en hesaplı Disneyland biletini internetten alabilmeniz için çok detaylı bir yazıyı bu linkte hazırladım. Dilerseniz şimdi Paris’ten Disneyland’a ulaşım konusuna kısaca değinelim: RER-A hattı üzerinde bir otelde kaldığınız sürece Paris’ten buraya trenle rahatça ulaşabilirsiniz. Zira RER-A‘nın son istasyonu burası. Tabii tren dolu olabilir, özellikle çocuk dolu olabilir ya da grev vb nedenlerle aksamalar olabilir; ona bir şey diyemem… Paris’te konaklama önerileri içinse Paris’te Nerede Kalınır? yazısına da bir göz atmanızı öneririm. 

RER-A ile ulaşım için dikkat! RER-A’nın Disneyland Paris tarafına doğru doğu hattında, Paris merkezden geçip, aynı yönde devam edip, daha sonra başka yöne giden bir hat daha var, sakın yanlışlıkla ona binmeyin; bindiğiniz trenin son istasyonunun “Boissy Saint LègerdeğilMarne la Vallée – Chessy – Disneyland” olduğundan emin olun. Trenin hangi duraklarda duracağına bağlı olarak, Paris kent merkezinden Disneyland’a 40-60 dakikada ulaşmanız mümkün. Disneyland 5. zone’da yer aldığından biletinizi ya da ulaşım kartınızı buna göre almanız gerekiyor. Paris’te toplu ulaşım biletleri ve kartlar konusunda tüm detayları bu linkteki yazımda bulabilirsiniz.

RER-A ile Disneyland’a gelince, istasyonun bir tarafı Disneyland’a gidiyor bir tarafı da şehirlerarası tren garına ulaşıyor. Evet burada, Fransa’nın TCDD’si olan SNCF‘in bir garı var. Hatta SNCF’in ucuz bilet imkanı sunan OUIGO trenleri de buradan kalkıyor. Buradan OUIGO trenleriyle Bordeaux, Lyon, Marsilya, Montpellier ve Lille gibi şehirlere ulaşmak çok kolay. Şehirler arası tren biletleri bakmak istiyorsanız SNCF‘in resmi web sitesini ziyaret edip kalkış ve varış noktalarınızı yazarak arama yapmanız yeterli…

Tabii biz Disneyland tarafından çıkıyoruz… İstasyondan çıktığınızda bir Tourism Information bürosu göreceksiniz. Biraz ilerlediğinizdeyse dev eğlence parkı karşınıza çıkıyor. Disneyland’da iki ayrı konseptte iki ayrı park var: Disneyland Park ve Walt Disney Studios… İlk olarak güvenlik kontrolünün bulunduğu ana kapıdan geçtikten sonra Disneyland Park‘a girmek için sağa, Walt Disney Studios‘a gitmek içinse sola dönmeniz gerekiyor. Bu arada önemli bir hatırlatma daha: Eğer büyük valizleriniz varsa bunları her iki parkın girişinde sağ tarafta bulunan emanet bölümlerine, ücret karşılığı bırakabilirsiniz.

Öncelikle 1991‘de Eurodisney adıyla açılan bu park, günümüzde Disneyland Paris olarak geçiyor. Park bünyesindeki DISNEYLAND PARK adındaki birinci kısım Walt Disney’in çizgi film karakterleri konseptinde, daha çok küçük yaş grubu çocukları hedefleyen bir eğlence parkı. WALT DISNEY STUDIOS adındaki ikinci park da daha çok, dev roller coaster’lar gibi çılgın, baş döndürücü, kalp atışlarını tavan yaptıran heyecanlı aktivitelerin gerçekleştirildiği, daha büyük yaş grubunu ve elbette ki yetişkinleri hedefleyen bölüm. Disneyland’ı çocuğunuzla gezecekseniz yaş kısıtlamasından çok boy kısıtlamalarına göre hareket etmeniz gerekiyor ve her bir aktivitenin önünde kabul edilebilir minimum boy ölçüsü yazıyor… Gelin biz önce Disneyland Park ile gezimize başlayalım.

Walt Disney’in masal ve çizgi film karakterlerinin vücut bulmuş halini yeryüzünde yaşama şansına sahip olacağınız Disneyland Park aslında Eurodisney projesinin birinci aşaması. Yani ilk önce bu park inşa edilmiş… Bilet gişelerinin olduğu kapıya geldiğinizde sizi nefis mimarisiyle Hôtel Disneyland karşılıyor.

Buranın altında eski bilet gişeleri ve giriş turnikeleri bulunuyor. Eskiden buradan bilet alınabiliyordu ama pandemi günlerinden sonra gişeler kapatıldı. Bu yüzden Disneyland biletini online olarak önceden internetten almak önemli

Turnikeleri geçip parka adım attığınız anda ortam bir anda değişiveriyor. Sanki kendinizi, yıllarca izlediğiniz çizgi filmlerin içine girivermiş gibi hissediyorsunuz. 19. yüzyıl Amerikan kasabaları görünümündeki “Main Street” bölümü geçmek hayal alemi gibi bir şey zaten.

Disneyland Park’a girişteki meydanda sağda atlı tramvay ve iki katlı klasik otobüse binme şansınız var; birinden birine binmenizi mutlaka öneririm ama tabii kuyruk çok uzun değilse. Gerçi ben atlı tramvaya binemedim ama iki katlı otobüsle turlama şansım oldu. Yine şansıma, üst katta, açık bölümde ve tam arkada, tüm manzarayı yukarıdan seyredecek şekilde kısa bir gezinti yaptım bu sevimli otobüsle. Fonda hep ortama uygun bir müzik, hayatın fon müziği gibi eşlik ediyordu gezi boyunca.

İki tarafında eski Amerikan kasabalarında olduğu gibi ahşap ve süslü binalarla dolu bu nefis cadde, restoranlar ve hediyelik eşya dükkanlarıyla dolu bir yol ortama bir gerçeklik duygusu veriyor; çünkü Main Street her zaman cıvıl cıvıl, her zaman canlı ve hep yaşıyor. Aynı zamanda Paris’in kendine has ortamından Amerika’da herhangi bir kasabaya ışınlanmış gibi oluyorsunuz 😉

Gezimin bundan sonraki bölümünde otobüsten inip masal şatosunun içinden geçerek parkın içlerine doğru ilerleyebilirsiniz. Parkın girişinden alacağınız haritayla konumunuzu öğrenebilir, ilginizi çeken aktivitelere katılmak için kendinize “öncelikler sırası listesi” hazırlayabilirsiniz.

Parka ilk gittiğim gün benim aklımda “Indiana Jones” vardı. O tarafa doğru yürürken gördüğüm dönen çay fincanları “Mad Hatter’s Tea Cups” bana çocukken Gelişim Coğrafya Ansiklopedisi’nde gördüğüm döner fincanlı lunaparkı hatırlattı. Bir de en uç sağdaki Peri Masalı Ülkesi‘nde dolaşma konusunda gidip gidip geldim. Kanoya binip bir şatonun içinde suyun akış yönünde dolaşma fikri cezbedici ama bunun için yanınızda bir küçük çocuk olsa iyi olur; zira fazlasıyla çocuklar için bir aktivite 🙂

Indiana Jones’a yürürken geçeceğiniz Macera Adası‘ndaki dev kanyon bana Eskişehir’deki parkı hatırlatır, bakalım size de öyle gelecek mi? Burayı görünce Yılmaz Büyükerşen‘in neyi yapmaya çalıştığını daha iyi anlıyorsunuz. Bir de büyük kurukafa mağara, yine çocukluğumdan Kızılmaske çizgi roman kitaplarını hatırlatır bana; geçmişe şöyle bir ışınlanıp gelirim.

Indiana Jones Disneyland Paris’teki ilk denememdi. Kapısında fazla kuyruk olmayınca hemen girip şansımı denemek istemiştim. Atraksiyonların her birinin girişinde o noktadan itibaren yaklaşık kaç dakika bekleyeceğinizi gösteren bir saat bulunuyor. Ben de ona güvenip “15 dakika” beklemeyi göze alarak sıraya girdim ama ne talihsizliktir ki teknik bir arıza nedeniyle bir saat kadar sırada beklemek zorunda kaldım. İnat ettiğim için de oradan ayrılıp başka bir yere gitmedim.

Neyse ki beklediğime değdi. Kısa da sürse deli gibi dönüp duran bir roller-coaster’ın içinde taklalar atmak, sağa sola savrulmak anlamsız ama çok keyifliydi 🙂 Yıllar önce yaşadığım vertigo sorunu nedeniyle biraz çekiniyordum ama onun haricinde bir korku yoktu. Zaten buradaki aletler o kadar güvenilir ki insan düşme korkusu yaşamıyor, sadece bu çocukça eğlencenin tadını çıkarmak kalıyor geriye. Hatta biraz abartıp “keşke daha büyük roller-coaster olsa” diye düşünmeden edemiyorsunuz 🙂

Bu arada size Disneyland Paris gezinizde sıra beklememek adına çok önemli iki özellikten bahsetmek istiyorum:

  • Birincisi Disney Premier Access… Disney Premier Access, Disneyland Paris’teki aktivitelere sıra beklemeden giriş hakkı tanıyan, ücretli ve ayrıcalıklı giriş hakkı demek. Disney Premier Access’i, Disneyland biletinizi online olarak alırken ekstra para ödeyerek alıyorsunuz. Bu pass size belirli sayıda aktiviteye öncelikli giriş hakkı tanıyor ve bu sayı da dönemine göre değişebiliyor. Bu tür bilgilerin en güncel halini her zaman Disneyland’ın resmi web sayfasından kontrol etmekte yarar var.
  • Bir de Single Rider diye bir şey var. Disneyland’a tek başınıza gidecekseniz ya da herhangi bir atraksiyona birlikte olduğunuz kişi olmaksızın katılmak istiyorsanız, genel girişten değil Single Rider girişinden giriyorsunuz ve görece daha az sıra bekleyerek içeri alınıyorsunuz. Tabii bu güzelliği kötüye kullanıp gruplar halinde içeri girmeye çalışanlar yüzünden bazen canınız sıkılabiliyor ama genelde avantajlı bir uygulamadır; bunu da bir kenara not ediverin lütfen.

Neyse, biz gezimize devam edelim… Indiana Jones’tan sonra oradan çıkıp hayalet ev Phantom Manor‘a girebilirsiniz. Burada sizi önce bir salona alıp bir güzel fırçalıyorlar 🙂 Sonra da aşağı indirip döner vagonlara bindirip bir çeşit korku tünelinde dolaştırıyorlar. Çocukken İstanbul’da basit bir lunaparkta, korka korka girdiğim korku tünelinde hiçbir korkutucu şey yokken birdenbire karşımıza çıkıp “bööö” diye bizi kovalayan adamdan kaçtığım günden beri korku tünellerine karşı hep mesafeli olmuşumdur 🙂

Beni korkutacak olan şey artık bu tarz basit şakalar değil ama o karanlıkta yüzüme gözüme bir şey değse elbette rahatsız olurdum; neyse ki burada öyle bir şey olmuyor Disneyland’da. Döne dolaşa karanlıklarda gezinip duruyorsunuz; biraz yürüyerek biraz da raylar üzeride giden küçük taşıtlarla…

Buranın tam karşısında “Big Thunder Monutain” var ki o da çok eğlenceli. Her an raydan çıkacakmış gibi duran eski bir trenin vagonunda sağa sola savrularak bir adanın çevresinde, içinde, altında-üstünde hızla dolanıp duruyorsunuz. Sevinç ve mutluluk çığlıkları kaplıyor ortalığı. Çok sıra yoksa onu da mutlaka denemelisiniz.

Bir de yine buradaki yandan çarklı gemiyle dolaşmak çok eğlenceli. Sanıyorum yarım saatte bir sefere çıkıyor ve yaklaşık 20-25 dakikada turunu tamamlıyor. Özellikle geminin yanaşmasını ve kalkışını izlemek çok keyifli. Hele ki binip dolaşmak… Çocukken izlediğiniz Mississippi nehir gemilerinde geziyormuş gibi oluyorsunuz.

Zaten Disneyland’da dolaşırken hep bir “gibi olma” hali var. Rüya alemi tabiri böyle bir şey. Gölet boyunca ormanın derinliklerinde ilerliyorsunuz. Sağdan soldan kızılderililer saldıracakmış gibi geliyor. Güvertede dönemin giysileriyle dolaşan çocuklar, alt ve üst katlarda ayrı ayrı güzellikte kamaralar ve çevrenizde bakmaya doyamadığınız kocaman bir park. Her şey o kadar güzel ki…

Parkın bu bölümünde bir de Afrika kıtasını çağrıştıran bir bölüm var, sonra Define Adası‘nda bir ağaç eve tırmandığınız bölüm çok eğlenceli. Dev bir ağacın dalları arasında merdivenle dolaşıyorsunuz, her bir katında ayrı bir bölüm, her kata tırmandıkça karşınızda görünen dev Disneyland Paris manzarası…

Disneyland Park’ta kişisel olarak en sevdiğim bölümlerden biri de çocukluğumda oynadığımız, bizim mini mekanikler dediğimiz Play Mobil Kuzey Kalesi’ni çağrıştıran kale… Ahşap kütüklerden oluşturulmuş surları üzerinde dolaşırken çocukken oynadığım oyunların içinde geziyormuş gibi hissediyorum her seferinde.

Bu Kuzey Kalesi meselesi mühim 🙂 Ekşi Sözlük’te şu yazımdan da anlayacağınız gibi Kuzey Kalesi benim için mazide bir yaradır 🙂 Ama görüyorsunuz ki şimdi Paris’te, Disneyland’da bu kalenin içinde dolaşma şansına sahip oldum. Neydik mi diyorduk, ne olacağız mı? Sahi ne olacağız biz?

Disneyland Paris’in bu bölümünde yapabileceğiniz en güzel aktivitelerden biri de parkın çevresini çepeçevre dolaşan trene binmek. Park içinde birkaç istasyondan binip inebiliyorsunuz ama en zevklisi sanırım parkın ana girişindeki istasyon. Tabii işin tek sevimsiz yanı uzun kuyruklarda vakit kaybetme riski. Yine de bu üstü kapalı, yanları açık trenle parkı dolaşmak çok eğlenceli.

Tren görevlileri dönemsel kıyafetler giymişler, buharlı tren efektiyle dolaşıp duruyor trenimiz. Dediğim gibi istediğiniz istasyonda binip istediğiniz istasyonda inebiliyorsunuz. Hatta yolda kızılderililerin saldırısına uğrayacakmış gibi hissediyorsunuz ama öyle bir şey olmuyor. Yani benim binişlerimde olmadı; kim bilir belki de oluyordur? 🙂

Karnınız acıkmaya başlayınca yemek için yer aramaya başlayacaksınız ama buradaki restoranların çoğu inanılmaz pahalı. Pahalı olmaları neyse de bence o kadar para etmezler; sorun orada… O yüzden iki parkın ortasındaki Disney Village‘a gidip orada fast food yiyebilirsiniz ya da belki yanınızda getireceğiniz sandviçleri yemeyi tercih edebilirsiniz. Parayı sorun etmeyenler içinse Disneyland Paris’in bünyesinde bulunan her iki parkta da pek çok yeme içme seçeneği var, hiç merak etmeyin.

Disney Village, Disneyland Paris’e ilk girdiğimizde, hani ilk güvenlik kontrolünün yapıldığı yerden sonra karşınıza çıkan yer aslında ve buraya giriş paralı değil. Disney Store‘un dev bir mağazasının bulunduğu Disney Village’ta aynı zamanda konsept restoranlar ve eğlence alanları mevcut. Yani Disneyland’a girip para ödemeden çocuğunuzu burada da eğleyebilirsiniz. Tabii aynı şey değil ama yine de aklınızda bulunsun diye söylüyorum.

Karnımızı doyurduk, hadi gezimize devam edelim. Bu kez Disneyland Paris’in ikinci bölümüne yani Walt Disney Studios‘a giriyoruz. Burada atraksiyonların çoğu kapalı yapıların içinde olduğundan çoğu zaman içeride ne olup bittiğini anlayamıyorsunuz. O yüzden de film stüdyolarında hangarların arasında dolaşıyormuş hissine kapılabiliyor insan.

Disney Studios’taki en keyifli atraksiyonlardan biri Tower of Terror. Otel görünümündeki dev bir binanın içine girdiğinizde önce bir kazan dairesinde dolaşıyormuş hissiyle çeşitli sıralardan geçip, tuhaf görünümlü “otel görevlileri”nin yönlendirmeleriyle bir asansöre binip 12. kata çıkıyorsunuz.

Neyse ki oturuyorsunuz ve kemerleriniz bağlı 🙂 Ondan sonrası işin eğlenceli kısmı işte. Asansör bir aşağı düşüyor bir yukarı çıkıyor, kapılar açılıyor gökyüzünü görüyorsunuz. Çığlık kıyamet ortalık, hiç akıl kârı değil ama çok eğlenceli 🙂 İnsan saatlerce sürsün istiyor.

Bu badireyi sağ salim atlatırsanız hemen yakında belirli saatlerde düzenlenen araba şovu var, saatine denk gelirseniz keyif alabilirsiniz. Bir de Paraşüt şeklinde bir kule var ama bana biraz daha alt yaş grubuna yönelikmiş gibi geldi, hiç denemedim bugüne dek. Onun yerine daha içerilerdeki daha azılı şeyleri deneyip başımı döndürmeyi seçiyorum hep 🙂

Örneğin Crush’s Coaster oldukça heyecanlı. Gerçi kısa sürüyor ama olsun; şöyle bir boyut değiştirip geri gelebiliyorsunuz. Artık kaç viraj dönüp kaç takla atıyorsunuz, inanın saymak, saymayı bırakın farkına varmak mümkün değil. Vertigosu olanlar dikkat etsin bence.

Disneyland Paris’te beni en çok etkileyen bölümlerden biri de, ikinci gidişimde denediğim Ratatouille olmuştu. Ratatouille animasyon filmini hepiniz bilirsiniz. Benim için ilginç olansa, bugüne kadar 3D gözlüklerle hiç üç boyutlu görmeyi başaramamış biri olarak, burada ilk kez üç boyutu görmenin mutluluğunu yaşamış olmak. Gördüklerimden çok “görüyorum, görüyorum” diye seviniyor olmam hayatımda unutamayacağım anlardandır 🙂

Bazen kimi atraksiyonlar belirli bir süre servis dışı olabiliyor, bazen de bakım nedeniyle uzun süre kapalı olabiliyor. Bunun için Disneyland’a gitmeden önce mutlaka bu yazıdaki banner’lar üzerinden resmi web sayfasına ulaşarak bilgi almakta fayda var.

Disneyland Paris’in Walt Disney Studios bölümündeki en keyifli aktivitelerden biri de Hollywood stüdyolarının minik bir animasyonunu görebildiğimiz Studio Tram Tour‘du ama o bölüm kapatılmış, yerine başka bir aktivite inşa ediliyor. Tren gibi uzunca bir araca biniyordunuz ne güzel ve araç belirli bir yol üzerinde dolaşıyordu. Aslına bakarsanız hem biraz hava almak hem de biraz oturup dinlenmek için ideal bir şeydi. Yukarıdaki videodaki gibi hoş atraksiyonlar oluyordu. Neyse bu bilgi ve video da nostalji olarak arşivimizde kasın.

Akşam üzeri yapılacak en güzel şeylerden biri de Walt Disney Studios’tan çıkıp Disneyland Park’a geri dönmek, çünkü Disney karakterlerinin geçit töreni var. Biraz erken gidip meydandaki kamelyada kendinize güzel bir yer bulursanız şanslısınız ya da yol kenarında çevreyi iyi gören bir yere konuşlanmanız gerekiyor.

Main Street denen yerdeki bu geçit töreninde Disney karakterleri kortej halinde ilerliyorlar. Sağlı sollu dizilmiş insanlar, özellikle de çocuklar hayran hayran geçen Disney karakterlerini seyrediyorlar. Sanki bir masalın içindeymişiz gibi danslar, müzikler, şarkılar ve önümüzden geçen masal arabaları. Çocukların gözlerindeki mutluluğu görmeniz gerek…

Bir de geceleri düzenlenen havai fişek ve / veya ışık gösterileri var ama ne yalan söyleyeyim ben hiçbir gidişimde o kadar dayanamadım, çünkü inanın parkta zaman geçirmek çok yorucu. O nedenle belki de Disneyland Paris için 1 gün 2 park gezisi yapmak değil de 2 gün birer park gezmek daha akıllıca olacaktır. Bir günü Disneyland Park’a bir günü de Walt Disney Studios’a ayırdınız mı tamamdır. Özellikle çocuklu ailelerin çocuklarıyla bir günde iki parkı birden bitirmesi mümkün değil gibi geliyor bana; yine de siz bilirsiniz.

Paris gezilerinde Disneyland’a da vakit ayıracak olanlara RER-A hattı üzerinde La Défense, Charles de Gaulle – Etoile, Auber, Châtelet – Les Halles, Gare de Lyon ya da Nation istasyonlarına yürüme mesafesinde bir otel bakmalarını öneriyorum. Tabii bir de Disneyland’ın kendi otellerinin sunduğu konaklama+Disneyland paket teklifleri var. Bunları görmek için bu sayfadaki banner’lara tıklayıp teklifleri incelemeniz yeterli.

Eğer Paris’e sadece Disneyland için gelmişseniz ve bütçeniz elveriyorsa elbette ki Disneyland’daki otellerde kalmanız akıllıca olacaktır. Disneyland civarında kalıyorsanız ve Disneyland’da geçen yorucu bir günün ardından Paris’e inmeye haliniz kalmamışsa bir durak ötedeki Val d’Europe‘ta vakit geçirebilirsiniz. Üstelik ünlü outlet alışveriş merkezi Vallée Village da orada bulunuyor. Ama önce Paris’i gezip 1-2 gün de Disneyland’da vakit geçirmeyi düşünüyorsanız da o zaman, yazının başlarında belirttiğim gibi RER-A hattı üzerinde bir otel seçerseniz hayatınız kolaylaşacaktır.

Disneyland Paris’e ne zaman gitmek gerek?” diye soracak olursanız her mevsimin ayrı bir güzelliği, avantajı ve bir o kadar da dezavantajı var. Yazın güzel havalarda elbette ki şahane olur ama bir o kadar da kalabalıktır ve haliyle biletler pahalı oluyor. Paris’te Noel ve yılbaşı zamanı soğuk olur ama ortam ışıl ışıl süslenmiş olacaktır. Kışın diğer zamanlarda elbette soğuk olacaktır ama kapalı alanlarda yapabileceğiniz pek çok atraksiyon var. Üstelik daha az kalabalık olacağından bilet fiyatları da daha makul olacaktır.

Disneyland Paris’in açılış ve kapanış saatlerini soracak olursanız ayına, gününe göre değişiyor ve gün gün tek tek farklılık gösterdiği için buraya bir saat aralığı yazarak sizi yanlış yönlendirmek istemem. Özellikle dikkat etmeniz gereken konu: Disneyland  gezisi sonrası Paris merkezine RER-A ile dönecekseniz gece 12’ye kadar garda olmanızı öneririm, dönemine bağlı olarak gece yarısından sonra tren olmayabilir.

Sanırım şu an için Disneyland Paris hakında söyleyebileceklerim bunlar. Siz de kendi deneyimlerinizi, yaşadığınız olumlu ve olumsuz olayları, başkalarının işine yarayacak ipuçlarını yorum kısmında paylaşırsanız herkesin hayatı kolaylaşacaktır.

Disneyland Paris’te hoşça vakit geçirmeniz dileğiyle… Her çocuğun bu güzelliği yaşamaya hakkı var.

Keyifli geziler, iyi eğlenceler.

 

 

Adres: 77777 Marne-la-Vallée

Ahmet Ore: