X

Jardin des Plantes

(Son Güncelleme: 04.03.2024) Bu yazıda sizlere bahsetmek istediğim yer, park olmayı biraz aşmış, başlıbaşına bir botanik bahçesi olarak Parislilerin keyfile gezmesini, hayattan biraz daha tat almasını sağlamak için düzenlenmiş nefis bir yer: Jardin des Plantes (jarden de plant ya da jağden de plant).

Herkes Tuileries Bahçesi‘ni ya da Lüksemburg Bahçesi‘ni bilir ama Jardin des Plantes o kadar bilinmez. Oysa burası da son derece büyük ve güzel bir park ve Paris’i kıyı-köşe keşfetmeyi sevenlerin ilgi duyabileceği, gezip dolaştıkça da çok seveceği bir gezi alanı.

Jardin des Plantes bitki çeşitliliğini tanıtmak ve tabii ki keyifle vakit geçirmek için yüzyıllardır Parislilerin hizmetinde. Öyle ki bu bahçe ilk olarak 1626’da “Jardin du Roi / Kral Bahçesi” olarak kurulmuş, 1635’te halka açık bir park haline dönüştürülmüş; varın gersini siz düşünün…

Jardin des Plantes sadece boş vakitlerinizi geçirebileceğiniz 23 hektarlık “sıradan” bir yeşil alan değil, aynı zamanda birbirinden farklı müzelerin, küçük bir hayvanat bahçesinin, mütevazı bir labirentin ve kış bahçelerinin de bulunduğu büyük bir kompleks aslında.

Adını “Bitkiler Bahçesi” olarak çevirebileceğimiz, yani botanik parkı olan bu yer 5. arrondissement‘da Gare de Lyon‘un karşı kıyısında, Gare d’Austerlitz ile Paris Büyük Camisi arasında bulunuyor. Seine Nehri kıyısındaki kapısından girdiğinizde karşınıza uzun ve çiçeklerle bezeli şahane bir yol çıkıyor ve bu yoldan karşıdaki binaya doğru yürümeye başladığınızda ağaçlara kuşlara mı yoksa birbirinden güzel çiçeklere mi bakacağınızı şaşırıveriyorsunuz.

Park boyunca ağaçların ardında birbirinden güzel üç büyük bina göreceksiniz. Bunlardan ilki kısaca Fosiller Galerisi diyebileceğimiz Galerie d’Anatomie Comparée et Paléontologie, ikincisi Botanik Galerisi diyebileceğimiz Galerie de Botanique ve üçüncüsü ise Jeoloji Galerisi diyebileceğimiz Galerie de Géologie et Minéralogie müzeleri. Tam karşınızda gördüğünüz büyük yapı ise Grande Galerie de l’Evolution yani Evrim Galerisi ki bunların her biri gezilebiliyor (ücretli) ve her biri ayrı ayrı bir yazı konusu olmayı hak ediyor.

Parka girişte sağ tarafınızda bulunan bölge ise hayvanat bahçesi. Ortadaki alan ise hem park, hem de birbirinden ilginç bitki türlerini yakından tanıyabilmeniz için düzenlenmiş bir bölüm. Bu nedenle parka girdikten sonra hangi taraftan ilerleyeceğiniz konusunda biraz tereddütte kalabiliyorsunuz. İnsan hiçbir şeyi kaçırmamak istiyor.

Parkın orta bölümü de yan taraflar gibi yemyeşil ama ağaçsız olduğu için, özellikle güneşli günlerde biraz yorucu olabiliyor. Güneşli bir Paris gününde burayı gezenler, ister istemez sağ ve sol taraftaki ağaçlıklı yollardan yürümeyi tercih edebiliyor.

Park boyunca koşanlar, elele yürüyenler, banklarda oturup kitap okuyanlar, izin verilen alanlarda sereserpe uzananlar, sevenler sevişenler, başka bir boyuta geçip yoga yapanalar; her biri size farklı bir Paris manzarasından kesitler sunuyor. Evrim Galerisi’nden geriye doğru dönerseniz artık sol tarafınızda kalacak olan çelik konstrüksiyonlu iki yapı yine ücretli gezilebilecek seralar. Onların arkasında da bahçe ilerledikçe ilerliyor; neredeyse bir bu kadar daha var diyebiliriz, yani gönül ferahlığı ile kaybolabilirsiniz 🙂

Bu bölümü dolaşırken karşınıza pek çok hoş yapı, birbirinden değişik bahçeler, ağaç, bitki ve çiçek türleri çıkacak. Hatta parkın batı kanadında minik bir tepe, tepenin başında da döne döne yukarı çıkan bir labirent bulunuyor. Labirentin ortasında da minik bir kule çocukça bir sevinçle keşfedilmeyi bekliyor. Sonra yine döne döne aşağı inip parkın içinde kaybolmaya devam ediyorsunuz.

Başlıbaşına ayrı bir dünya olan Jardin des Plantes’a toplu taşımayla gelmek için M5 ya da M10 metro hatlarının “Gare d’Austerlitz” istasyonunda inmeniz yeterli. Bir başka seçenek de RER-A ve RER-D ya da M1 veya M14 metro hatları ile Gare de Lyon‘a gelip buradan yürüyerek nehrin karşısına geçmek olabilir.

Burada epey keyifli vakit geçirip parkın arka tarafından çıktıktan sonra, örneğin Paris Büyük Camisi, görülmeye değer yerlerden biri bence; hele cami bahçesindeki çay bahçesinde bir nane çayı içmeden dünyada olmaz 🙂 Buradan da yukarıya doğru çıkarak Rue Mouffetard‘a gidebilirsiniz. Onun yukarısı da Panthéon ve sonrası da Lüksemburg Bahçesi zaten. Bir de yakın civarda enteresan bir köşe olan Lutèce Arenası var, orayı da ihmal etmeyin derim.

Jardin des Plantes’ın resmi web sitesine ulaşmak, güncel bilet fiyatları ve dönemsel sergileri öğrenmek için yazının sonundaki resmi web sayfası linkine tıklamanız yeterli. Bu güzelliği bizzat yaşamak içinse kalkıp gelmeniz gerekiyor haliyle. Hadi ne duruyorsunuz o zaman, atın kendinizi dışarıya…

Çünkü hayat beklemez…

Keyifli geziler, keyifli keşifler.

 

 

 

Web Adresi: jardindesplantesdeparis.fr/en

Adres: 75005 Paris

Ahmet Ore: