X

Dalida ile Paris’te Bir Gün

(Son Güncelleme: 04.03.2024) Dalida‘yı sever misiniz? Ben çok severim. Neden severim peki? Anlatması çok uzun ama kısaca özetlemeye çalışacağım. Bazen bir şarkıcıyı sevmek için sadece sesini çok beğeniyor olmanıza gerek olmuyor; tarzını ya da melodisini de. Bazen bir şarkıyı, bir şarkıcıyı sevdiren başka kriterler de olabiliyor hayatta; Dalida ile benim ilişkim de öyle.

Çocukken, Koşuyolu’ndaki bahçeli evimizden taşınırken ilk kez çatı katına çıkmış, gizemli tavan arası eşyaları arasında kendime bir iz, büyülü bir parça aramıştım. O tavan arasındaki tozlu eşyaların içinden o günkü çocuk aklımla sakladığım iki şey oldu: Bir tanesi, o zamanlar hangi dilde olduğunu bile bilmediğim kırmızı bir kitap, diğeri de bir koli dolusu plak

1942 basımı o kırmızı kitabın Fransızca olduğunu çok geçmeden öğrendim “bu kitabı bir gün mutlaka okuyacağım” diye bir köşede sakladım. Kader ağlarını örüp de hiç ummadığım bir şekilde Fransızca öğrenmek zorunda kalınca kitabı sakladığım yerden çıkarıp ortalık bir yere koydum. Her ne kadar artık sözlüksüz Fransızca kitap okuyacak kıvama geldimse de bu kitabı ana dilimde okur gibi anlayacağım güne saklıyorum, çünkü bu kitabın içinde beni bekleyen bir şey var; biliyorum.

Plakların olduğu koliye gelince; içinde neler yoktu ki: Taş plaklar, 33’lükler, 45’likler, Long Play’ler… Zaten o zaman öğrenmiştim bu terimlerin anlamlarını… Ve kimler kimler yoktu ki o plaklarda: Zeki Müren’den Safiye Ayla’ya, Mualla Mukadder’den Perihan Altındağ’a, Erol Büyükburç’tan Erol Evgin’e birbirinden özel pek çok yerli sanatçı ve bir o kadar da yabancı sanatçı ve gruplar. Yabancıların içinden aklıma kazınanlardan biri de Dalida olmuş haliyle: Elbette sanatçının yüzlerce şarkısı var ama bizde olan plaklarından hatırladığım şarkılar Portofine, Une Histoire d’Amour, Paroles Paroles, Besame Mucho ve benim için en önemli olanı: Salma ya Salama

Yeni evimize yerleşip de babamın tamir ettirdiği pikabı eski lambalı radyoya bağlayıp, ses çıkışını almayı başardığım günkü sevincimi unutamıyorum. Büyüklü küçüklü o siyah yuvarlak plaklar dile gelmiş, hışır hışır bir fonda odayı müziğe boğmuştu. Dinlediğim her şarkı için bir yazı yazabilirim ama bugünün konusu Dalida. Onu dinlerken kalkıp oynadığımı hatırlıyorum “Salma ya salama”… Defalarca dinlerdim plağı başa alıp alıp, sonra yeniden oynardım hiç yorulmadan. Dünya bu müzikle benim çevremde dönerdi sanki.

Sonra yaş ilerledikçe hafif hafif romantikleşip Dalida’nın diğer şarkılarının önemini kavrayana kadar bir baktım bir gün gazetede bir haber: “Ünlü Fransız şarkıcı Dalida, Paris’te yaşadığı evde intihar ederek yaşamına son verdi“…

3 Mayıs 1987‘ymiş demek. Sonuçta en sevdiğim şarkıcı değildi belki ama benim için her zaman çocukluğumun tavan arasından çıkan büyülü bir sesiydi. Benim önümde uzun olduğuna inandığım bir hayat vardı ama o kendi hayatını trajik bir şekilde sonlandırmıştı. Hepsini birden düşününce tuhaf gelmişti olan biten; şarkılar beynimde yankılanmıştı. O yüzden bende her zaman özel ve önemli bir yeri oldu Dalida’nın.

Sonra bir gün, tur rehberi arkadaşım Murat Madran, bir Paris gezisinde ziyaretimize geldiğinde Dalida konusu geçince, daha önce neden Dalida’nın izini sürmediğime hayret ettim. Hemen kendisinden detaylı bir tarif alıp ilk fırsatta attım kendimi Montmartre sokaklarına. Sonra da keşfettiklerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Şimdi uzun uzun biyografisini vermeme gerek yok sanırım, dileyen internetten bu bilgilere kolayca ulaşabilir zaten ama özetle Dalida 17 Ocak 1933’te Mısır’da İtalyan bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmiş. Bildiğimiz Dalida olmadan önce Yolanda Gigliotti‘ymiş adı. Kahire Operası’nda kemancı olarak çalışmış, pek çok başka işle de uğraşmış ama sanıyorum şansı 1954’te Mısır güzellik kraliçesi seçildikten sonra dönmüş. Bu aşamada Paris’e yerleşerek müzikal anlamda şansını denemiş. İlk 45’liğini 1956’da çıkarmış: Madona:

Sonra asıl çıkışını Bambino ile yapmış, gerisi de gelmiş zaten. Olympia‘da başlayıp dünyanın pek çok yerinde devam eden sayısız konserler vermiş, bir sürü dilde pek çoğunu bildiğiniz birbirinden güzel tonla şarkı okumuş, şan-şöhret ve başarıyı sonuna kadar yaşamış. Zaman zaman iniş çıkışları da olmuş haliyle…

Gel gör ki sanatçının yaşamı bizim dışarıdan gördüğümüz kadar mutlu da değilmiş. Büyük aşk acıları yaşamış, uğruna intihar eden erkeklerden kendini sorumlu tutmuş. Ölümün gelmesini beklemeyeceğini, bu dünyadan 2000 yılında ayrılmayı istediğini söylermiş ama o kadar sabredememiş, 1987 yılında tüm bunlar birikmiş birikmiş ve Dalida Montmartre‘taki evinde intihar ederek yaşamına son vermiş.

Tabii daha yazacak çok şey var ama ne ben popüler müzik tarihçisiyim, ne de burası popüler müzik tarihi blogu. Size kısaca Dalida’nın yaşamımdaki yerinden bahsederek neden kendimi Montmartre sokaklarında Dalida’nın izinin peşine düşerken bulduğumun nedenlerini açıklamaya çalışıyorum sadece. Dalida benim için olduğu kadar sizin için de önemliyse, hadi o zaman siz de düşün peşime…

Montmartre Tepesi‘ni biliyorsunuz, zaten daha önce detaylı olarak yazmıştım. Keşif turumuza başlamak için eski adı Montmartrobus olan 40 numaralı Montmartre otobüsünden tam tepedeki Place du Tertre – Norvins durağında iniyoruz. Dilerseniz daha ileride de inebilirsiniz ama ben bu güzergahı izlemeyi seviyorum.

Karşıda göreceğiniz Restaurant Le Consulat‘dan sola dönün ve hafiften yokuş aşağı inmeye başlayın. Bir süre sonra sağınızda gözlerinize inanamayacağınız bir üzüm bağı göreceksiniz (Clos-Montmartre).  Aslında Sacré-Coeur Bazilikası ve Dalida kadar sırf bu üzüm bağını görmek için bile Montmartre‘a gelinebilir… Üzüm bağının alt köşesinden sola dönün ve yolunuza devam edin; tatlı bir meyille parke taşlı yoldan inerken solda bir köşe çıkacak karşınıza. Onun arkasına dolandığınızda, yazının kapak fotoğrafında gördüğünüz Dalida’nın büstü ile karşılaşacaksınız. Burası Place Dalida. Ben de sizin gibi Dalida’nın evini orada aradım sizin gibi ilk gittiğimde ama orada değil 😉

Büstün yüzünün baktığı yerden tam karşıya doğru devam edin, yaklaşık 200-300 metro sonra sağda, Moulin de la Galette adında bir restoran göreceksiniz. Burası da Dalida’nın sık sık gittiği, hatta Monet’nin, Orsay Müzesi’nde görebileceğiniz tablosunu yaptığı yerdir; işte oranın karşısındaki dar sokaktan içeri girin; az ötede sağda Dalida’nın evini göreceksiniz.

Ev ne yazık ki gezilemiyor, müze de değil. Bu evin olduğu, Montmartre sokaklarında Dalida’nın izini de sürdüğümüz, yazının sonunda paylaştığım Alternatif Montmartre Turu videomu izleyerek bu bölge hakkında bilgi edinmeniz mümkün.

Dalida’nın şarkıları kulaklarınızda yankılanmaya devam ediyorsa o zaman kendinizi Montmartre‘ın büyüsüne kaptırmadan yolunuzu şaşırmayın, yani buradan aşağı devam etmek yerine Dalida’nın sonsuzluk uykusunu uyuduğu yere, Montmartre Mezarlığı‘na gidin derim. İnanın pişman olmayacaksınız. Şehrin diğer iki mezarlığı Père Lachaise Mezarlığı ve Montparnasse Mezarlığı gibi etkileyici bir yer Montmartre Mezarlığı da.

Bunun için heykelin oraya geri dönün ve arkasından dümdüz aşağı inin, ana caddeye kavuştuğunuzda da sola doğru yürümeye devam edin. Yol sizi Montmartre Mezarlığı‘na çıkaracaktır zaten. Ana caddeden, köprünün üzerinden mezarlığın diğer tarafına geçin ve soldaki merdivenlerden inerek Montmartre Mezarlığı‘na girin. Girer girmez de sağdaki ilk merdivenlerden çıkıp biraz ilerden sola doğru kıvrılan yolu takip ederek yolun sonunda, yine solda, Dalida’nın mezarını ziyaret ederek turunuzu tamamlayın.

Kahire’de başlayıp Paris’te biten müthiş bir hayatın küçük bir anına tanıklıktı bizimkisi. Bildiğimiz yanında bilmediğimiz tonlarca mozaiği içeren renkli bir hayatın kendi penceremizden görüntüsü. Herkes kendi payına düşeni yaşıyor bu hayatta. Kimi olanla yetiniyor, kimisi olanı daha da oldurtmak için didiniyor. Kimimiz başarıyor kimimiz de başaramıyor ama en azından deniyor olmanın gururunu yaşıyor.

Dalida’ya saygılarımızı sunduktan sonra çıkıyoruz mezarlığın ana kapısından, biraz ilerideki ana caddeye varıp dilersek sağa Place de Clichy‘nin cıvıltılı hayatına, dilersek Pigalle tarafının günahkar davetine bırakıyoruz kendimizi. Hâlâ nefes alıp verebiliyor olmanın tadını çıkarıyoruz Paris’te. Dalida’yı seviyoruz ve bize güzel bir müzik bıraktığı için de ona sonsuz teşekkür ediyoruz.

“Müziksiz bir hayat hatadır”

Sevgiyle…

 

 

Yukarıdaki videonun bir bölümünde Dalida’nın gezdiği sokakların izleri var. Keyifle izlemeniz, beğenmeniz ve paylaşmanız dileğiyle…

Mutlu günler.

Ahmet Ore: