X

Ünlü Midyeci: Léon de Bruxelles

(Son Güncelleme: 04.03.2024) Paris’in en meşhur restoranlarından biri olan Léon’u hepiniz bilirsiniz. Midyesiyle ünlü bu restoran adından da anlaşılacağı gibi Brüksel yani Belçika kökenli bir zincir. İlk olarak Léon Vanlancker tarafından 1893’te Brüksel’de açılan Léon ancak yüz küsür yıl sonra, 1989’da Paris’e ilk şubesini açmış. Belçika’daki orijinal adı “Chez Léon“ yani Leon’un Yeri iken Paris’te “Léon de Bruxelles” yani Brükselli Leon olarak biliniyor.

Yıllar önce Brüksel’i gezerken şans eseri bir midyecide oturmuş, oranın meşhur Léon olduğunu çok uzun zaman sonra öğrenmiştim. Paris’teki Léon’u keşfetmemse daha sonraki bir zamana denk geldiği için Paris’te ne zaman bir Léon’a gitsem, ben hep Belçika’daki o yeri hatırlarım. O yüzden bana da Léon Fransız değil hep Belçikalı gibi görünür ki zaten öyle 🙂

Her neyse, bir de şu konu var: Ben midye sevmem 🙂 Daha doğrusu deniz ürünlerine karşı bir ilgim yok diyeyim. Ama insanın yol arkadaşı “denizden babam çıksa yerim” modunda olunca haliyle yolumuz sık sık Léon’a ve diğer deniz ürünleri restoranlarına düşüyor. Dolayısıyla yıllardır karşımda hep türlü türlü böcekler, kabuklu kabuklu deniz yaratıkları… Yok sorun değil, alıştım artık 🙂 Yemem ama epey bilgi sahibi oldum tabii zamanla ne nedir, nasıl yenir, ne yapılır ne edilir diye…

Çevremde tanıdığım herkes Léon’a gitmek ister, yanındaki kişi de deniz ürünleri sevmez. Niyeyse bu hep böyle. Tabii Léon bunu da düşünmüş, midye çeşitleri yanında standart etli tavuklu yemekleri de mevcut. Hatta cheeseburgerleri hayat kurtarıyor. Yok hayır sıradan cheeseburger değil merak etmeyin; ekmeksiz ekmeksiz çok sağlıklı 🙂 Ama sanki garsonlar midye harici bir şey servis ederken yüzlerini ekşitiyorlar gibi? Aman ekşitsinler bana ne, ben o midyeleri yerken yüzüm ekşiyeceğine 🙂

Midye deyince aklıma Sarıyer Büyükliman’a ailece yüzmeye gittiğimiz zamanlar gelir. Teyzemler, kuzenler, annem, babam abim filan, hep birlikte bütün gün yüzer eğlenir, sonra öğlen yemeği için denizden toplanan midyelerin kızartılmasını beklerdik. O midyeyi de sevmezdim ama tüm bu ritüelin içinde bana daha tahammül edilebilir gelirdi. Midye deyince aklıma hep o günlerin resimleri gelir.

“Madem midye sevmiyorsun niye Léon hakkında yazıyorsun?” diye sorabilirsiniz. Eh dedim ya yolum çok düştü Léon’a. Bu yazıyı okuduğunuza göre sizin de orayı sevdiğiniz belli. Ben de iki satır burası hakkında bilgi yazayım istedim sadece. Yoksa bunca yazı yazmışım, Léon’a daha yeni sıra gelmiş olması normal mi? Çok daha önceden yazmam gerekirdi böylesi meşhur bir yeri.

Biz en çok Saint Germain‘deki şubesine gideriz. Orayı daha çok seviyorum nedense. Eskiden Champs-Élysées‘de vardı ve çok da popülerdi ama pandemi sonrası kapandı ne yazık ki. Birkaç kere de Châtelet ve Port Maillot’daki şubelerine gitmiştik. Hepsi de aynı servis kalitesinde; eğer seviyorsanız gönül rahatlığıyla herhangi birine gidebilirsiniz.

Léon’un Paris içinde yedi şubesi var:

  1. Saint Germain……. 131 Boulevard Saint Germain 75006
  2. Bastille……………… 3 Boulevard Beaumarchais 75004
  3. Opéra……………….. 30 Boulevard des Italiens 75009
  4. Montparnasse……. 82 bis Boulevard du Montparnasse 75014
  5. Les Halles…………. 120 Rue Rambuteau 75001
  6. Place de Clichy….. 8 Place de Clichy 75009
  7. Porte Maillot………. 95 Boulevard Gouvion Saint Cyr 75017

Siz de midye sevenlerdenseniz o zaman Paris’e geldiğinizde yolunuz illa ki Léon’a düşecektir, sevmiyorsanız da eminim Paris’e birlikte geldiğiniz kişi ya da kişilerden en az biri burada yemek yemek isteyecektir. Dolayısıyla Paris’e gelip de Léon’a uğramadan dönmek olmaz 🙂

Bir de patates kızartması mevzusu var. Léon’da patates kızartmaları bol kepçe veriliyor, hatta bazı menülerde sınırsız. Patatesi çok seven biri olarak, lezzet bakımından buranın kızartmalarını sevsem de form olarak daha çok “fait à la maison” yani anne patatesi formunda kesilmiş olanlarını sevdiğim için “Mc Donald’s” tarzı ince patatesleri çok tercih etmediğimi söylemeliyim. Aman neyse canım, sonuçta patates patatestir. Ben de denizden patates çıksa yerim 🙂

Hepimize afiyet bal şeker olsun…

 

 

Ahmet Ore: