(Son Güncelleme: 04.03.2024) Daha önce sizlere Louis Vuitton‘un Champs-Elysées‘deki amiral mağazasını tanıtmış, o yazıda Louis Vuitton‘un Boulogne Ormanı tarafında bir kültür-sanat merkezi olduğundan söz etmiştim. Ve şimdi sizlere Paris’teki en ilginç yapılardan biri olan Fondation Louis Vuitton hakkında detaylı bilgi vermek istiyorum.
Fransa’nın birinci, dünyanınsa 13. zengini olan Bernard Arnault’nun sahibi olduğu LVMH (Moët Hennessy • Louis Vuitton) grubu tarafından, ilk olarak 2001 yılında alınan bir kararla Bois de Boulogne‘daki Jardin d’Acclimatation‘un yanında bir kültür ve sanat merkezi yapımına karar verilmiş ve inşaata 2008’de başlanmış.
Ekim 2014’te tamamlanan yapının mimarı Frank Ghery, Grand Palais‘nin çelik ve cam tavanlı konstrüksiyonundan esinlenerek son derece çağdaş bir yapı tasarlamış ve sonunda, benim gibi çağdaş mimariye mesafeli duran birinin bile sevebileceği güzel bir yapı ortaya çıkmış. Binanın formu o kadar ilginç ki bakıp gözlerinizi kapattığınızda zihninizde canlandırmanız çok da kolay olmuyor. Böylesi bir yapının hayal edilmesi, tasarlanması ve en önemlisi de hayata geçirilmesi hiç de kolay olmuş gibi görünmüyor.
Centre Pompidou‘nun Paris’in tarihi dokusu içinde eğreti duran “çağdaş” silüetine karşın, Paris’in hemen batı tarafındaki Boulogne Ormanı‘nda, yeşillikler içinden fışkıran Fondation Louis Vuitton yemyeşil bir ortamda, masmavi bir gökyüzünün altında beyaz bulutlar gibi duruyor ve fütüristik bulutsu görüntüsüyle, çevresiyle son derece uyumlu bir görüntü veriyor bana kalırsa. Binayı dışarıdan izlemesi kadar içinde dolaşması da bir hayli keyifli.
Burayı önemli kılan sadece çağdaş mimarisi değil, içeride sergilenen çağdaş sanat eserleri elbette. Ana girişin solunda yer alan bilet gişesinden (ya da internetten) biletinizi alıp içeri girdiğinizde büyük bir hol karşılıyor sizi. Hemen solda “museum shop”, sağda ise “audio guide” alabileceğiniz danışma var. Vestiyer ise hemen onun arka tarafında ve ücretsiz. Rahat rahat gezebilmek için eşyalarınızı oraya bırakabilirsiniz. Önemli sergi dönemlerinde biletinizi mutlaka internetten alın, çok kuyruk olabiliyor.
Burada galeriler çeşitli katlara yayılmış durumda. Bu yazıda gördüğünüz fotoğraflar “Les Clefs Une Passione” sergisinden, Şansımıza Matisse’in “La Danse-Dans” ve Edvard Munch’ın “Le Cri-Çığlık” adlı tabloları da vardı. Ayrıca Picasso, Léger, Delaunay, Kandinsky, Monet gibi birbirinden ünlü ressamların dünyanın çeşitli müzelerinden bu sergi için özel olarak getirtilmiş eserlerini görme şansım da oldu ama siz gezdiğinizde başka bir sergi olacağından başka sanat eserleriyle karşılaşacaksınızdır elbette.
En alt kattaki bu sergiyi gezdikten sonra doğrudan en üst kata çıkıp o ilginç terası, şahane çatı mimarisini, Bois de Boulogne ve La Défense manzarasını izlemenizi öneririm. Aralardan bir yerlerden Eyfel Kulesi ve Montparnasse Gökdeleni bile görülebiliyor.
Ben gezdiğim zaman Fondation Louis Vuitton’un envanterinde bulunan kalıcı eserler arasında vurucu bir şeye rastladığımı söyleyemeyeceğim. Belki bir tek Thomas Shütte’nin “Mann im Matsch-Çamurdaki Adam” eseri görülmeye değerdi diyebilirim. Ama siz gittiğinizde koleksiyon daha da zenginleşmiş olacağından benden daha çok keyif alacağınıza inanıyorum.
Çok çok zengin olduğunuzda, zenginliğinizi diğerlerinden ayırmak ve farklılaşmak adına ne yapabilirsiniz? Parası neyse verip altın kaplama limuzin Ferrari bile yaptırsanız aynı parayı verebilecek bir başka kişi de sizinle aynı şeye sahip olabilir. Hal böyle olunca diğer zenginlerden daha zengin olduğunuzu göstermek ya da bunu hissedebilmek adına yapabileceğiniz en başarılı iş, kimsenin sahip olamayacağı bir sanat eserine sahip olmak ya da bir vakıf kurarak toplum içindeki prestijinizi yükseltmek oluyor haliyle. Yoksa para tüm zenginlerde aynı zaten; Sabancı Müzesi, Rahmi Koç Müzesi neden var sizce, sadece sanat aşığı oldukları için mi? Ama bu müzeler ve sanat merkezleri her niye varsa iyi ki varlar, orası ayrı…
Fondation Louis Vuitton’u gezerken de bu duyguyu hissettim. Gerçi hem Bernard Arnault’nun kişisel, hem de LVMH grubuna ait olan sanat eserleri bana aman aman özel gelmedi ama Paris’te böylesi bir kültür ve sanat merkezine sahip olmak cidden müthiş prestijli bir iş olmuş. Hele ki böylesi özel geçici sergilerle dünyanın en önemli eserlerinden seçkileri kendi sanat merkezinde sergileyebiliyor olmak da uluslararası alanda epey saygınlık görüyor haliyle. Sanatın değerini parayla ölçemiyorsunuz, öyle bir karşılığı da yok zaten.
Fondation Louis Vuitton’da en sevdiğim köşelerden biri, konser programlarının da düzenlendiği Auditorium oldu. Hem mekanın ferahlığı hem de sahne panosundaki rengarenk duvar içimi açtı resmen; anı kalsın diye yukarıda gördüğünüz fotoğrafı çektirdim. Zaman hızla akıp yıllar giderken renkler solmasa bile bizler solup gidiyoruz işte ama sanat hep kalacak ve yaşayacak…
Bina içinde geziniz bittiği zaman belki bu sanat merkezinin ünlü restoranı Le Frank‘ta bir şeyler yemek istersiniz? Sonra alt kattaki kapıdan dışarı çıkıp binanın çevresini saran havuzun etrafını da şöyle bir dolaşmayı ihmal etmeyin derim. Özellikle sarı renkli aynalı koridordaki yansımalarınız inanılmaz oluyor. Binanın suda yansımasını izlemek de bir o kadar keyifli.
Fondation Louis Vuitton Salı hariç her gün açık. 1 Ocak, 1 Mayıs ve 25 Aralık’ta da resmi tatil nedeniyle kapalı. Güncel bilet fiyatlarını ve dönemsel sergiler hakkında bilgiyi resmi web sitesinden almanız mümkün. Buraya gelmek için M1 metro hattının Les Sablons ya da Pont de Neuilly durağında inmek en akıllıcası. Bir de merkezin Champs-Elysées‘de, Zafer Takı’nın oradan yaklaşık 15 dakikada bir hareket eden elektrikli minik minibüsü ile 2€ karşılığında gelme seçeneğiniz de var ama bunun için önceden biletinizi internetten almanız gerekiyor. Yani hem elinizde FLV giriş bileti hem de bu yolculuk için önceden internetten alınmış minibüs bileti olması gerekiyor, yoksa araca alınmıyorsunuz; zira şöföre para ödeyip bilet alma seçeneği yok.
Belki öncesinde ya da sonrasında Louis Vuitton mağazasını da bir dolaşıp, bu servetin nasıl elde edildiğini de görmek isteyebilirsiniz.
Bu arada, modern ve/veya çağdaş sanat eserlerine ilgi duyuyorsanız çok daha başarılı eserlerin olduğu Centre Pompidou, Palais de Tokyo ve Paris Modern Sanatlar Müzesi‘ni de görmekte fayda var diye düşünüyorum.
Sonuçta sanat güzel şey. Fondation Lois Vuitton’un binası da öyle. Burayı da Paris’te gezilecek ve görülecek yerler listesine eklemenizi önerir, gezerken benim kadar zevk almanızı dilerim.
Keyifli geziler, keyifli keşifler…
Web Adresi: fondationlouisvuitton.fr
