La Grande Arche de la Défense

(Son Güncelleme: 05.03.2024) Yıllar önce Paris’e turist olarak ilk geldiğimde, Paris sokaklarının keyfini yaşayıp hayata katılma hayali dışında yapmayı en çok istediğim şey La Défense‘ta bulunan ve La Grande Arche de La Défense olarak geçen bu devasa yapıyıyı görmekti. Hatta benim için burayı görmek Eyfel Kulesi‘nden de Louvre Müzesi‘ndeki Mona Lisa’dan da daha büyük önem taşıyordu. Peki ama neden?

Şöyle izah edeyim; her insanın hayata bakışı, beklentileri, etkilendikleri, ilgisini çeken şeyler elbette ki birbirinden çok farklı. Ben yıllar önce, 1989’da bu yapının fotoğrafını ilk gördüğümde nedenini bilmediğim bir şekilde çarpılmış, ne yapıp edip bir gün burayı görmeyi aklıma koymuştum.

Elbette ki Paris’te birbirinden güzel ve etkileyici pek çok güzel bina, anıt, park bahçe, sokak, yani pek çok şey var. Bunların çoğu kataloglarda yer alır ve elbette benim de ilgimi çekerdi ama ne zaman ki Grande Arche de la Défense’ı gördüm, işte o fotoğrafa bakarken hissettiğim ferahlık duygusunu hiç unutmadım.

Sonra yıllar geçti ve bir gün yolum turist olarak Paris’e düştü. Yol arkadaşım Devrim, doğal olarak bana Klasik Paris turu attırarak önce Eyfel Kulesi‘ni, Zafer Takı‘nı, Champs Elysées‘yi, Louvre Müzesi‘ni, Montmartre‘ı, Notre Dame Katedrali‘ni göstermek için yanıp tutuşuyordu ki kendince haklıydı ama ben her sabah kalktığımızda “bugün Grande Arche’ı göreceğiz değil mi?” diye çaresizce soruyordum, o ise “Eyfel’i Notre Dame’ı görmeden Grande Arche’ı görüp ne yapacaksın?” diye sorup beni oyalıyordu 🙂

O zamanlar Paris metrosunu çözebilmiş olsam, bir sabah erkenden kalkar kendi başıma da gezerdim ama daha yeni yeni yurt dışına çıktığım zamanlardı ve buna pek cesaret edemediğimi itiraf etmeliyim; e o zaman yoktu ki Pariste.Net, böyle yolumuzu rahat rahat bulalım 🙂

Gezimizin son günü, otelden ayrılmışız, valizler elimizde Charles de Gaulle Havalimanı‘na gideceğiz. Ben son bir şans “N’olur şurayı bir görelim mi, n’olur?” diye acıklı gözlerle baktım. Çocukcağız ciddi olduğuma o zaman inanmış olacak ki çaresiz kabul etti ve biz elimizde valizler, atladık RER-A‘ya, çıktık önce La Défense’ın holüne, oradadan da meydana ve karşımdaydı işte bu nefis yapı…

O an hissettiklerimi size anlatamam. Dev bir bina, bembeyaz, küp şeklinde, ortası bomboş. Nasıl bir ferahlık duygusu içimde ama nasıl yağmur yağıyor. Koşarak meydana çıktığımı, uçağa yetişmek zorunda olduğumuz için alelacele bir fotoğraf çektirip gerisin geriye RER‘e döndüğümüzü hatırlıyorum. Bir de içimden “Ne olur ama ne olur buraya bir daha geleyim ve daha uzun, doya doya seyredeyim” dediğimi…

Artık nasıl “secret” yaptıysam, hayat sonra öyle bir oyun oynadı ki; şu an Paris’te, La Grande Arche de La Défense’a yürüyerek 10 dakika mesafede bir eve taşındım ve on yıl boyunca neredeyse her gün bu yapıyı gördüm; asla görmekten bıkmadım, çünkü her görüşümde ilk gördüğüm günkü duyguyu içimde hissediyorumdum…

Vardır böyle tuhaflıklarım, örneğin bir zamanlar da Roma’daki EUR binasını çok merak ederdim, benim için çok anlamlıydı ama ne yazık ki yıllar sonra orayı gördüğümde hissettiğim duygular böyle değildi, çok yavan gelmişti EUR; yani bu tür hikayeler her zaman mutlu sonla bitmeyebiliyor 🙂

Benim hikayem böyle, gelelim La Grande Arche de La Défense’ın hikayesine… 1950‘lerden itibaren La Défense bölgesinin, Paris’in yeni ve çağdaş iş merkezi olarak tasarlandığından bahsetmiştim. Bu çerçevede oluşturulan ana meydan projesi ve çevresinde inşa edilen gökdelenler kadar, Paris ana aksında Louvre Müzesi, Champs Elysées ve Zafer Takı doğrultusunda uzanan yolun ulaştığı son noktada bulunan La Défense‘a, tam bu doğrultuda modern bir tak inşa edilmek istenmiş ve bu tak Paris’in dünyaya açılan penceresi olarak kabul edilmiş.

Ortasındaki beyaz çatı sistemi de bulutları temsil etmekte…1989’da, Fransız ihtilalinin iki yüzüncü yılı anısına inşa edilen, 110 metre yüksekliğindeki bu küp şeklindeki beyaz yapının ortası sanki komple çıkarılmış, müthiş bir ferahlık duygusu elde edilmiş.

Belki uzaktan bakınca yapının devasalığını pek kavrayamıyor insan ama merdivenlerine gelip de şöyle bir yukarı baktığınızda o zaman anlıyorsunuz büyüklüğünü. O merdivenlerde oturmak, merdivenleri tırmanıp binanın içinde (aslında hâlâ dışında) yürümek müthiş keyifli.

Merdivenlerden çıkıp arkanıza, meydanın devamından Paris’e baktığınızda tam karşınızda Zafer Takı‘nı ve onun ilerisinde de Louvre Müzesi taraflarını görüyorsunuz. Zaten o taraflardan da buraya baktığınızda, Zafer Takı‘nın hemen arkasında görünüyor Grande Arche (grandarş ya da gğandağş).

Grande Arche’ın arka tarafına geçmek ve özellikle oradan gün batımını seyretmek de ayrı bir keyif. Binanın çevresini dolaşmak isterseniz, bu kez yan duvarların beyaz değil, aynalı cam olduğunu görüp başka bir boyuta geçiyorsunuz sanki. Özellikle bu aynalardaki göğün yansımasını izlemek çok keyifli.

Zafer Takı‘nın modern versiyonu, daha doğrusu yirminci yüzyıl yorumu olarak tarif edebileceğimiz bu tak sizin için ne ifade eder bilemiyorum ama benim için son derece değerli ve özel. Ve ben o kadar şanslıydım ki, Paris’te başladığım ilk dil kursu da bu binanın tam yanındaydı! Ders sırasında pencereden Grande Arche’a bakarak, o güne kadarki süreci gözümün önüne getirip tebessümle anmayı, hayaller kurmayı ve bugünüme şükretmeyi hiç ihmal etmedim.

Bir güzel haber de şöyle: La Grande Arche de La Défense’ın en üst katındaki seyir terası ziyarete açık. Nedendir bilinmez, ben bir türlü fırsat bulup bu terasa çıkıp Paris’i buradan izleyemedim 🙂

Eğer modern mimari ilginizi çekiyorsa ya da anlattıklarım size ilginç gelmişse, 4 gün ve daha fazla süreliğine Paris’e gelmişseniz, 2-3 saatinizi buraya ayırmanızı tavsiye edebilirim. Zira çevrede görecek başka şeyler de var.

Zaten hemen solunuzdaki alışveriş merkezi Les Quatre Temps ve sağınızdaki CNIT başlıbaşına bir derya. Buraya nasıl gelebileceğinizi ve civarda yapılacak neler olduğunu Paris La Défense yazımda tüm detaylarıyla bulabilirsiniz.

Keyifli geziler, keyifli keşifler.

Adres: 1 Parvis de la Défense

İlgili Yazı:

• Paris La Défense