7 Ocak 2015 Charlie Hebdo saldırısı sonrasında bana gelen çok sayıda soru karşısında Paris’teki son durumlar ve güvenlik konularında bir yazı yazmam kaçınılmaz oldu. Sıcağı sıcağına olayları değerlendirmektense biraz vakit geçmesini beklemeyi uygun gördüm bu zaman zarfında, soğuk kanlılıkla ne olup bittiğini anlamaya çalıştım.

Saldırının olduğu 7 Ocak günü Fransızca exchange arkadaşım Franz ile öğle yemeğindeydim. Telefonum çaldı ve arayan İstanbul’daki annemdi, bana Paris’te bir saldırı olduğundan söz etti ve iyi olup olmadığımı sordu… Hemen internete girip ne olup bittiğini anlamaya çalıştık; durum korkunçtu. Fransa’nın yakın tarihindeki en kanlı terör eylemlerinden biri olduğunu anladık ve epey üzüldük. Fransa’da günlük hayatın bir kırılma noktasında olduğunu anlamak için dahi olmaya gerek yoktu.

Bu blogda Paris gezi ve yaşam pratikleri üzerine yazılar yer aldığından bu saldırının perde arkasına, siyasi ve dini yönüne dair yorumlarda bulunmak istemiyorum. Zira kişisel düşüncelerimi ve tepkilerimi, şahsi twitter hesabımda yeterince paylaştım ve paylaşmaya devam ediyorum. Bu yazıyı yazmamın nedeni ise, yakın dönemde Paris’e gelecek olup buradaki günlük hayatın son olaylardan ne yönde etkilendiğine dair kafalarında soru işaretleri olan kişilere izlenimlerimi aktarmak.

Elbette ki hepimiz bu vahşi saldırıdan çok etkilendik, çok da üzüldük. Charlie Hebdo düzenli olarak okumasak da ara sıra satın alıp baktığımız bir karikatür dergisi evet ama olay anına kadar, Fransa standartlarında öyle geniş kitlelere ulaşan bir baskı adedi yoktu. Hayatının hiçbir döneminde küfüre ve argoya yer vermeyen biri olarak da zaten çizgisinin düşüncelerimi yansıtması mümkün değildi. Yayınladığı her türlü dini ve siyasi içerikli karikatürler öyle sanıldığı gibi herkes tarafından ilgiyle takip edilmiyorduysa da ağır eleştirel tavrı ve yayıncılık tarzı ile pek çok kişinin bildiği, takdir etmese de saygı duyduğu bir dergiydi. Saldırı sonrası da bunca ilginin olmasının nedeni magazinsel bir popülarite değil “ifade özgürlüğü”nün tehlike altına girmiş olduğu algısının yarattığı memnuniyetsizliğin gösterilmesi oldu. Sırf bu nedenle normalde elli bin dolayında seyreden trajına rağmen saldırı sonrası yayınlanan sayısı tam üç milyon baskı yaptı ve çıktığı sabah tükendi!

Je Suis Charlie – Ben Charlie’yim

Charlie Hebdo saldırısının olduğu gün ve sonrasında takip eden olaylar boyunca Paris’te siren sesleri eksik olmadı. Türkiye’den tüm dostlarım sürekli arayıp, mesaj atıp kendime dikkat etmem gerektiğini söylediler sağ olsunlar ama burada hiç de öyle olağan üstü bir durum olduğunu fark etmedim ben. Siren sesleri dışında ortalıkta anormal bir durum ya da güvensizlik ortamı hiç olmadı.

Paris’te bazen alınan istihbaratlar sonucunda güvenlik önlemleri arttırılır, şehrin önemli meydanlarında ve metro istasyonlarında eli silahlı komandolar gruplar halinde dolaşır; buna zaten alışkındım. Dolayısıyla artan güvenlik önlemleri bana hiç yabancı gelmedi.

Kaldı ki market saldırısı ve terörist kovalamacaları sırasında Fransız televizyonlarının bu konuyu Türk televizyonları gibi ballandıra ballandıra yayınlamadığını düşünüyorum. Çok uzun zamandır Türkiye’den herhangi bir kanalı izlemiyorum (zaten çok TV izleyen biri değilimdir). Ne zaman bir arkadaşım mesaj atıp “Paris yıkılıyormuş, televizyon çatışmayı canlı veriyor” dese gidip televizyonu açıyor, 24 saat haber yayını yapan BFMTV dışında hiçbir kanalın bu konuda öyle ateşli yayınlar yapmadığını görüyordum. BFMTV’de de sabit bir kamera bir yere kilitlenmiş öyle boş boş “canlı” yayın yapıyordu. Ne bir aksiyon ne bir travma. Ya da ben hiç böyle bir sahneye denk gelmedim, bilemiyorum.

République Meydanı’nda Türkçe Olarak “Ben Charliyim”i Görmek

Olaydan iki gün sonra, önce République Meydanı‘na gidip anıta bırakılan çiçekleri, mumları ve notları gördüm, bizimkilerden biri anıta çıkıp siyah boyayla “Ben Charli’yim” yazmış??? Bu arada Je Suis Charlie “jösvi şağli” olarak okunuyor ve Ben Charlie’yim anlamına geliyor…

Oradan da saldırının gerçekleştiği, Charlie Hebdo’un merkezine geçtim. Sokaklarda bariyer vardı; bir bariyeri geçip dar sokaklarda ilerlemeye başladım. Ortada benden başka kimse yoktu? Kıvrılan sokaklarda ilerlediğimde yüz metre kadar ileride bir polis kordonu ve o kordonun arkasında da toplanmış kalabalığı gördüm. Karşılarıdan yürüyerek gelen bir tek ben olunca, herkesin bana bakması beni tedirgin etti… Yan sokaktan çıkan polise o sokaktan geçip geçemeyeceğimi sorup “izin” aldım ve o tarafa dönüp kalabalıktan uzaklaştım, yolun solundaki polis bariyerini geçerken polisle “bonjour“laştıktan sonra, olayların olduğu ve insanların toplandığı yere, arka taraftan dolaşarak ulaşmış oldum.

Charlie Hebdo’nun önünde kameralar, fotoğrafçılar, polisler, kınamaya gelenler, orada yaşayanlar ve meraklılardan oluşan büyük bir kalabalık vardı. İnsanlar mumlar yakmışlar, çiçek getirmişler; saldırıda ölenlere ve yaralananlara saygılarını sunmaya gelmiş herkes. Ne bir bağırış, ne bir çağırış, ne bir slogan; insanlar huşu içinde saldırıyı kınıyorlar kendi hallerinde…

Charlie Hebdo Dergisi Önüne Bırakılanlar

Aynı akşam hasta düşüp günlerce yataktan çıkamayınca Pazar günkü tarihi yürüyüşe gidemedim haliyle. Bu tarihi fırsatı kaçırdığım, o ana tanıklık edemediğim için de ayrıca üzgünüm.

Gelelim terör saldırısı sonrası Paris’te genel duruma: Paris’te günlük hayat olduğu gibi devam ediyor. Resmi yas biter bitmez televizyonlar “Je Suis Charlie” yazılarını kaldırdılar, siyah bandajlar da görünmez oldu. Sonuçta “show must go on“…

Bizler Türkiye gibi pek çok talihsiz terör olayının yaşandığı bir ülkede doğup büyüdüğümüz için -ne yazık ki- bu tür acı olaylara karşı daha şerbetliyiz. Nasıl anlatsam, tabii ki her acı olay bizim derinden etkilenmemize neden oluyor ama hemen ardından öyle başka bir olay oluyor ki bir süre sonra en son hangisine üzülmemiz gerektiğini şaşırdığımızdan, farklı bir savunma mekanizması geliştiriyoruz. Sonuçta ateş her zaman düştüğü yeri yakıyor.

Demem o ki, İstanbul’da ya da diğer büyük şehirlerde her türlü terör riskine rağmen nasıl güven içinde sokaklarda dolaşıp günlük yaşantınıza devam edebiliyorsanız Paris’te de fazladan bir tedirginlik hissetmeden dolaşabiliyorsunuz. Dediğim gibi, sokaklarda göreceğiniz eli silahlı “bebek” suratlı komandolar sizi tedirgin etmeyecektir. “Dosta güven, düşmana korku salan(!)” bu askerler sonuçta halk güvenliği için ortalıktalar. Bunca yıllık deneyimlerimden edindiğim sonuçlara göre de terör olayları, alınan güvenlik tedbirleri ile değil çok önceden alınan istihbaratlar sonucu önleniyor. Yani büyük devletler söz konusu olduğunda, bir şeyin olacağı varsa oluyor, olması istenmiyorsa oldurulmuyor. Neyse, derin konular bunlar.

Elbette ki kimin başına nerede ne gelir, bu olayların arkası nasıl devam eder, yaşananlar unutulup önümüzdeki maçlara mı bakılır bilinmez ama turist olarak Paris’te bulunacağız sürede kendinizi iyi hissetmenizi öneririm. Elbette ki Paris yüzde yüz güvenli bir şehirdir demem mümkün değil. Benim söylediğim şey, Paris’e turist olarak geldiğim her seferde ve yaşamaya başladığım ilk günden bu yana bir kere bile kendimi güvensiz bir ortamda hissetmedim. Mezarlıklarda bile tek başıma huzurla dolaştım, ıssız bir RER vagonunda sorunsuz yolculuğumu yaptım. Bu demek değildir ki bu şehirde hırsızlık ve kapkaç yok; elbette ki var, hatta bir kere telefonum montumun cebinden çalındı ama bunun başıma gelmesi bu şehri kötü yapmıyor.

Dolayısıyla Paris sokaklarında dolaşırken, özellikle kafe ve restoranlarda otururken cep telefonlarınıza ve cüzdanlarınıza dikkat etmeniz yeterli. Onun dışında olası herhangi bir saldırı konusunda zaten kimse garanti veremez. Lise arkadaşım da New York’a dil öğrenmeye gittiğinde kursa yazılmak üzere metrodan çıktığında ikiz kulelere uçak çarpmıştı…

Bu nedenle yakın zamanda Paris’le ilgili bir tatil planınız varsa bu planı uygulamaya koymaya aynı şevkle devam edin derim ben. Umarım daha tatsız gelişmeler olmaz, bu saldırı ve sonrasındaki yansımalar yabancı düşmanlığı için avuçlarını ovuşturanların eline fırsat vermez.

Her ne kadar -her millet gibi- kendilerini diğer uluslardan üstün görme eğiliminde de olsalar, Fransızların genelinin yabancı düşmanlığı oranı, diğer Avrupa ülkeleri yanında listenin daha gerilerinde diye inanmak istiyorum. Yeter ki siz muhatap olacağınız her Fransızla konuşmaya başlamadan önce “Bonjour” demeyi ihmal etmeyin, “Merci” ve “S’il vous plaît”yi dilinizden düşürmeyin. İnanın bütün kapılar açılacaktır.

Güzel günler görelim, güzel yarınlar yaşayalım.

Sevgiyle

 

 

 

 

Ekleme: Charlie Hebdo saldırısından sonra ne yazık ki 13 Kasım 2015 tarihinde Paris’te çok sayıda ölü ve yaralı ile sonuçlanan ciddi terör saldırıları oldu. Konuyla ilgili bilgileri bu linkte bulabilirsiniz.

Author

Write A Comment

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.