Dün Paris’e yaşamaya başlamamın üçüncü yıldönümüydü. Demek üç koca yıl geçmiş ilk günden beri, oysa daha dün gibi… Bugün sizlere hem kendi kendime bir durum değerlendirmesi olsun, hem de Paris’te yaşam hakkıda fikir versin diye son bir yılda yaşadıklarımı, hissettiklerimi, duygu ve düşüncelerimde ne gibi değişiklikler olduğunu paylaşmak istiyorum. Bugünkü yazı sizlere olduğu kadar da kendime:

Bu yazıyı yazmadan önce Cennette Bir Yıl ve Cennette İkinci Yıl yazılarımı bir daha okudum da, aslına bakarsanız düşüncelerimde değişen pek bir şey olmamış… Her şey ilk gün gözüme nasıl güzel göründüyse hâlâ aynı güzellikte görünmeye devam ediyor. Gezdiğim sokakları, yürüdüğüm caddeleri, gördüğüm insanları, burada yaşadığım hayatı seviyorum. Üç yıl önce hayatıma nasıl bir reset atmışsam artık, hâlâ sıfır sorunla yaşamaya devam ediyorum. Ne kişisel bir derdim ne de hayatla bir alıp veremediğim var artık; kendimle, varoluşumla, yaşadığım hayatla uyum içinde yaşayıp gidiyorum.

Ağzımın tadı yerinde, yediğimden içtiğimden keyif alıyorum. Nasıl bir lezzetse artık, kendimi durduramıyorum. Bu kadar mı güzel olur sıradan bir ekmeğin tadı, bu kadar mı baştan çıkarıcıdır çikolatanın kokusu, şarabın rengi. Hayat bu kadar mı güzel olur; hem de hiç aralıksız üç yıldır. Evet eminim; ben cennetteyim…

Cennette Üçüncü Yıl Pariste.Net

Dert dediğim şeyler dünyaya ilişkin; yaşadığım şehre değil yani. Dünyanın adaletsizliği, milyonlarca insanın yaşadığı yoksulluk, savaşlar, hastalıklar; yani benim dışımda gelişen olaylar üzebiliyor beni sadece; onun dışında kendimle, yaşadığım hayatla ilgili en ufak bir şikayetim yok.

Hâlâ bu güzel şehirde olmaktan mutluyum. Hâlâ o ilk günkü heyecanı yaşıyorum. Ne zaman Opéra Garnier‘nin önündeki metro istasyonundan çıkıp da görsem o binayı, kendimden geçiyorum. Mimarisine, şehircilik anlayışına hâlâ hayranım; hiç eksilmedi, daha da arttı aksine. Her gün yeni bir yer keşfediyorum; keşfet keşfet bitmiyor bu şehir; bitsin de istemiyorum.

Bir kere bile canım sıkılmadı, bir kere bile “bugün ne yapsam?” demedim üç yıldır. Güzel bir şehirde, çevremde hep güzel insanlarla, güzel güzel yaşayıp gittim bunca zamandır. Görüp keşfettiklerimi de sizlerle paylaşmak oldu en büyük zevklerimden biri. Ocak 2014’ten beri yazdığım Pariste.Net daha çok kişi tarafından tanınıp bilindikçe mutlu oldum yazdıklarım birilerinin işine yarıyor diye; güzel yorumlar aldıkça da mutluluğum katmerlendi günden güne. Yorgunluktan pes edeceğim zamanlarda gelen destek mesajlarının gücüyle yazmaya devam ettim; bugüne kadar 260 yazı yazmışım; daha da yazmaya devam edeceğim.

Cennette Üçüncü Yıl Pariste.Net Ahmet ORE

Yazdıklarımın kaç hit aldığından çok kaç kişinin işine yaradığıyla ilgilendim; öyle ki, bu yazdıklarım ne kadar çok kişiye ulaşıp, ne kadar çok kişinin hayatını kolaylaştırırsa kendimi o zaman başarılı saydım. Zaman içinde de blog tanındıkça tanındı, benim bir ayda almasını hedeflediğim hiti bir günde almaya başladı; bu sonuçlara ben de şaşırdım; şaşırdığım kadar da mutlu oldum.

Önceleri her güne bir yazı yazıp bir an önce içeriği zenginleştirmekti niyetim. İlk aylardan sonra hafta sonlarını tatil ilan edip yazılarımı haftada beşe düşürdüm. Sonra daha zengin içerikler sunmak adına haftada üç yazmaya başladım ama bir baktım ki haftada yazdığım üç yazıyı, haftada yazdığım yedi yazıya ayırdığım sürede yazıyorum; yazı sayısı azaldıkça içeriği zenginleşiyor, derinlere daldıkça dalıyorum. Bu çılgınlığa bir son vermek adına Nisan ayından itibaren yazılarımı haftada ikiyle sınırlandırmaya kadar verdim. Bu şekilde kendime biraz daha çok zaman ayırabilirim belki. Gerçi biliyorum, ben yine uslu durmam, döner eski yazıları ve resimleri güncellerim kalan vakitlerimde 🙂 Üstelik daha geçen gün oturup “başka ne yazabilirim?” diye bir liste çıkardım da Paris’le ilgili, -şimdilik- yüz farklı konu başlığı daha var sırada bekleyen. İşte öyle uçsuz bucaksız bir şehirde yaşıyorum ben…

İşin en zevkli kısmı laptop’ı alıp bir kafeye gitmek, orada oturup gelip geçenleri, yani Paris hayatını izleyerek blog için yazılar yazmak. En sevdiğim yerlerden biri Rosa Bonheur sur Seine… Boğaz kıyısındaymış gibi bir keyif aldığım bu mekanda Pont Alexandre III‘yı karşıma alıp yazdığım zaman o estetik siniveriyor ister istemez satırlara…

Cennette Üçüncü Yıl Pariste.Net Ahmet ORE

Blog tahminimden önce başarı kazanmaya başlayınca, profesyonel anlamda beklentimi kısa sürede karşılamış oldum ama bu kez de vaktimin çoğunu internette geçirmem gerekti. Bundan iki yıl önce “sosyal medyadan uzak durmam, kendime daha çok zaman ayırmam gerek” diyen biriyken bugün cep telefonumun aylık 10 GB kotasını bitirme tehlikesi geçirdiğim aylar oluyor 🙂 Sadece blog değil, facebooktwitterinstagram hesapları, blog ve inbox’ıma gelen mesajlara cevap vermek de ayrı bir dert. Takipçiler sağ olsunlar hiç de esirgemiyorlar sorularını 🙂 Nasıl da detaylı yanıtlar gerektiriyor öğrenmek istedikleri… Ben de bunca zamandır elimden geldiğince tüm sorulara en geniş biçimde yanıt vermeye çalıştım. Bundan sonra da aynı şekilde devam etmeye niyetliyim. Tıpkı İstanbul’daki ofis hayatımdaki günlerim gibi Paris’teki bu “özgür” yaşamımda da bazı günleri neredeyse tamamen bilgisayar başında geçirmek zorunda kalmak işin en sevimsiz kısmı. Oysa ki ekrana değil, Paris’teki hayata bakmak istiyorum. Önümüzdeki dönemde bunun bir dengesini bulmaya çalışacağız artık; bakalım…

Üstelik blog yüzünden son bir yıldır Fransızca çalışmayı da ihmal ettim epey. Oysa geçen yıla kadar her gün oturup düzenli olarak 2-3 saat Fransızca çalışıyordum. Bu yılsa sadece Pazartesileri gittiğim konuşma sınıfı hariç “oturup ders çalışmak” anlamında dili biraz ihmal ettiğimi söyleyebilirim. Blog yazıp yeniden Türkçe düşünmeye başlayınca Fransızca düşünmem azaldı; işte o yüzden yeniden kendime bir çeki düzen verip dilimi daha da geliştirmeyi hedefliyorum önümüzdeki dönemde. Elbette artık iletişim anlamında çok daha rahatım, kolaylıkla diyaloglar kurabiliyor, hastane-pastane-devlet dairesi ayırt etmeksizin işlerimi halledebiliyorum ama benim derdim felsefe tartışabilecek kadar engin bir Fransızcaya sahip olabilmek en kısa sürede.

Bu arada, blog meyvelerini verip de tahminimden önce kazanç sağlayınca Fransız bürokrasisiyle boğuşma sıkıntısı baş gösterdi 🙂 Kendi şirketimi kurmak adına sayısız internet sitesi ve aşağıda resmini gördüğünüz kitabı okudum ve binbir emek sonunda nihayet kendi şirketimi kurmaya karar verdim. Paris’e geldiğimde beni en çok mutsuz edecek şey, tıpkı İstanbul’daki hayatımdaki gibi bir şirkette işe başlamak zorunda kalmak olurdu. CV hazırlayıp sayısız iş görüşmeleri yapmak zorunda kalmayı hiç istemedim; o yüzden kendime başka bir çözüm yolu bulmam kaçınılmazdı ve bulduğum bu çözümden de son derece memnunum.

Cennette Üçüncü Yıl Pariste.Net

Her ne kadar Pariste.Net’i, insanların kimseye ihtiyacı olmadan Paris’i kendi başlarına gezmeleri için bu blogu hazırlasam da gelen taleplere daha fazla karşı koyamayıp, kısa bir süre tur rehberliği hizmeti de vermeyi denedim geçtiğimiz bir yıl içinde. Gerçi ben hiçbir zaman bildiğimiz anlamda bir rehber olmayı düşünmedim, böyle de bir önceliğim olmadı. Benim en sevdiğim şey, Paris’in en güzel yerlerini, kendi başınıza bulmanızın pek kolay olmayacağı ya da bir çırpıda hepsini birden görmenizin çok zor olacağı yerleri kendi arkadaşlarımı gezdiriyormuşum gibi gezdirmek oldu. O yüzden gezdirdiğim misafirlerin de eşim-dostum-tanıdıklarım gibi olmasını istedim; bu anlamda seçme şansım da hep oldu haliyle.

Düşünüyorum da, ikinci yılın sonunda anlattığım bu konuların hepsi havadaydı; bunca emeğin karşısında şimdi her şey yerli yerine oturdu. Artık işleri geliştirmenin, hayatı biraz daha kolaylaştırmanın zamanı. Ne daha büyük ev ne de daha gösterişli bir araba hayalim; elimdekileri her zaman sevdim. Şu hayatı ağız tadıyla sürdürüp, böyle güzel güzel devam edelim, daha çok yer görüp gönlümüzü şenlendirelim, biraz da çevremize faydamız olsun; insan daha ne ister ki? Paris’e gelecek olup da internette araştırma yapan herkesin ama herkesin Pariste.Net’i ve dolayısıyla da beni tanıyor olması elbette ki ruhumu okşar; yoksa zaten ihtiyacım olan her şeye sahibim; sırf bu yüzden bile ben çok zenginim…

Bir o kadar da sağlık önemli elbette. Geçtiğimiz yaz başında yaşadığım ciddi sağlık sorunu ve ardından Fransız sağlık sistemini de tanımak zorunda kalıp, hakkında yazılar yazmamın ardından kendime biraz daha dikkat etmeye çalıştım. Kısa bir süre sonra her şey yeniden yoluna girdi, yaşadığım günün, aldığım nefesin zaten bildiğim kıymetini daha bir güzel öğrendim.

Geçtiğimiz bir yıl içinde yaşadığım en güzel olaylardan biri Paris’te yaşayan şair-yazar Cüneyt Ayral ve sevgili eşi İklil’le tanışmak oldu. Normalde Fransızcamı geliştirmek adına Türkçe konuşulan ortamlardan uzak durmaya çalışıyordum ama bu blog sayesinde bana ulaşan Cüneyt Ayral’ın görüşme davetini kabul ettiğim için de ne kadar şanslı olduğumu çok geçmeden anladım: Hem Paris’te müthiş iki insan tanımış oldum, hem de onun sayesinde sanat dünyasına başka bir pencereden bakma fırsatını yakalamış oldum.

Cüneyt Ayral’ın çok yakında Türkiye’de Oğlak Yayınları’ndan çıkacak olan kitabı “Benim Paris’im“de benden söz etmesi, hatta benden o kitapta yayınlanmak üzerine kendi Paris’imi anlatmamı istemesi yılın en güzel olaylarından biriydi. Bu kitap çok yakında çıkacak ve benim de o kitapta birkaç sayfa anlatacağım bir Paris olacak. Bu benim için gerçekten çok önemli. Belki gerisi gelir ve ben de bir gün kafamdaki kitap projelerini hayata geçirmek için gerekli koşulları oluşturabilirim.

Cüneyt Ayral sayesinde yaşadığım bir diğer güzellik de 26 Şubat 2015’te Bedri Baykam‘ın Taksim’deki sanat galerisi Piramid Sanat‘ta açılışı yapılan uluslararası fotoğraf sergisi “Çırılçıplak – Totally Naked” için benden katalog kapak fotoğrafını çekmemi istemesiydi. Yukarıda gördüğünüz, Louvre Müzesi‘nde çektiğim fotoğraf, üstelik de uluslararası fotoğrafçıların yer aldı bir sergide kapak fotoğrafı olarak kullanıldı ya, artık ölsem de gam yemem…

Cennette Üçüncü Yıl Pariste.Net

Benzer şekilde Pariste.Net sayesinde Paris’te yaşayan pek çok özel insanla tanışma şansım oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy vermek için gittiğim Parc des Exposition – Villepinte‘te denk geldiğim o kalitesiz kalabalığın aksine Paris’te son derece düzgün insanlar da var; onlarla zaman zaman bir araya gelip güzel şeyler paylaşmanın tadına doyum olmuyor.

Ayrıca burada çoğu expat olarak Paris’te bulunan pek çok Türkle de yakın ilişkiler kurmaya başladım. Ayda bir kez görüşme fırsatı yaratmak, birbirimizi ağırlamak, enfes yemek organizasyonları düzenleyip tadına doyulmaz sohbet ortamlarında bulunmak da Paris’teki hayatın güzelliğine güzellik katıyor.

Bir o kadar da kurstan arkadaşlarım ve Fransızca exchange arkadaşlarımla geçirdiğim güzel günler, her insanın ayrı bir mikro-kozmos oluşu, herbirinin hayata bakılabilecek bambaşka pencerelerinde dünyayı seyretmek insanın zenginleşmesi adına çok çok önemli ve bir o kadar da değerli.

En son tanıştığım ve şu an İtalyanca ve Türkçe öğrenen 80 yaşındaki arkadaşım Maurice’in caz kulüplerinde trompet çaldığını öğrenmem, kız arkadaşı ile Türkiye’ye tatile gideceği için Türkçesini ilerletmek istemesine tanıklık etmem, yaşama tutunmak adına daha yapacak ne kadar çok şeyi olduğunu hatırlatıyor insana ve böylesi hayatlara tanıklık etmek, bir parça da olsa dahil olabilmek gerçekten tarifsiz bir duygu. Daha yapacak ne çok şey var…

Paris’e ilk geldiğimde bir anlamda parizyen olmak gibi bir derdim vardı. Olabildiğince Fransız kültürüne uyum sağlamalıydım. Bir zaman sonra -uyum sağlamak konusu baki kalmak kaydıyla- çok da sistemin içine girmeme gerek olmadığını fark ettim. Nasıl ki İstanbul’a gelen expat‘lar İstanbul’un tadını çıkarıp hayatın güzel kısımlarını yaşamanın yolunu buluyorsa ben de bir nevi expat gibi burada yaşayıp sistemle uyumlu bir şekilde geçinip, sorun çıkartmadan, sorunlarla boğuşmadan güzel güzel yaşayıp gidebilirdim. Üstelik kendi birikimimle Paris yaşamına artı değer katacak biri olabilecektim. Zaten şu geçen zaman zarfında gördüm ki biz İstanbul’da bir Fransız gibi, daha doğrusu genel anlamda bir Avrupalı gibi eğitim almışız; o yüzden ekstradan bir çaba sarfetmeme de gerek kalmıyor; zaten ben buralıymışım.

Elbette bir o kadar da Paris’te yaşayan bir İstanbulluyum. Zaten dikkat ederseniz sırf bu yüzden Pariste.Net’in logosundaki martılar Eyfel Kulesi’nden büyüktür; oysa ki Eyfel’in tepesinde süzülen iki küçük martı olmalıydılar ama öyle değil. Çünkü her ne kadar artık yaşanmaz bir hale geldiğini düşünsem de beni ben yapan şehirdir eski aşkım İstanbul. Ve benim için İstanbul her şeyden önce martı demek. İşte bu yüzden Pariste.Net’in logosundaki martılar Eyfel Kulesi’nden daha çok ön planda. Eyfel’in üzerinde uçarken tutunduğum martı kanadında yaşıyorum ben bu şehri; geçmişimi, beni ben yapan tüm birikimimi bu güzeller güzeli şehirde yaşıyorum. Vakti gelip de vatandaşlığı da aldığımda; işte o zaman değmeyin keyfime… Artık beni kimse tutamaz… Bir kanadım Paris’te bir kanadım İstanbul’da, İsveç’te bir göl evine mi yerleşirim, Korsika’da küçük bir balıkçı kasabasına mı yoksa diyar diyar Avrupa şehirlerini mi turlarım onu zaman gösterir elbette.

Üç yıl oldu, bir kere bile kendimi yalnız hissetmedim ben bu şehirde. Sevdiklerim, o çok sevdiklerim Türkiye’de belki ama yine de varlar ve oradalar; bunu bilmek önemli. Zaten sosyal medyanın gücü de burada devreye giriyor; iletişim sorunu diye bir şey yok. Bu anlamda facebook’u gerçekten sevdiklerimle iletişim amaçlı olarak kullanıyorum, twitter -maalesef- siyasi bir takip platformu. Instagram‘sa işin en zevkli kısmı. 

Geçtiğimiz bir yıl boyunca da İstanbul’a 3-4 kez gitme şansım oldu. Bu nedenle sık sık “İstanbul’u özlemiyorum” deyip duruyorum ama şimdi Eylül sonuna kadar İstanbul’a bir seyahat görünmüyor; bakalım böyle atıp tutması kolay mıymış yoksa o vakte kadar özlem bulutları dolaşacak mı üzerimde?

Cennette Üçüncü Yıl Pariste.Net

Geçtiğimiz bir yıla baktığımda yine bol bol gezdiğimi görmek de mutluluk verici. Artık seyahatler bir kaçış değil, dünyanın güzelliklerini daha çok görme çabası. Seyahat ettikçe beynimin günlük yaşamda kullanmadığım kılcal damarlarına kan gittiğine inanıyorum, ufkum bir başka türlü açılıyor sanki… Şu son bir yıl içinde Fransa içinde Lille, La Rochelle, Bordeaux, Lyon, Amboise, Tours, Blois, Orléans, Reims, Strasbourg, Colmar, Mulhouse, Dijon, Besançon gibi şehirleri gezmişim. Türkiye’ye yaptığım seyahatler arasında en unutulmazı da çok sevdiğim on dostumla gerçekleştirdiğim mavi yolculuk oldu elbette. Bakıyorum da son bir yıl da yurt dışı gezisi olarak sadece Bruges, Gent, Anvers, Amsterdam ve Atina’ya gitmişim; bu seyahatleri önümüzdeki yılda arttırmak gerek 🙂

Demem o ki, ömrümde çok mutlu dönemlerim oldu ama en mutlu dönemlerimde bile illa bir köşede başka bir sorun öylece dururdu. Paris’e geldiğim 26 Mart 2012’den beriyse ne bir dert ne bir sıkıntı; ömrümün en mutlu üç yılını geçirmiş oldum. Hayat yağ gibi akıp geçti. Bitmek bilmeyen kış ve oturma izni bürokrasisi hariç de öyle kayda değer bir sıkıntıyla karşılaştığımı söyleyemem. Burada nezih insanların arasında, tertemiz sokaklarda, mis gibi bir havada, ağız tadıyla yaşayıp gidiyorum. Bu daha ne kadar böyle sürer bilmiyorum; sürdükçe canıma minnet ama kazara bir terslik olursa da yaşadığım bunca güzellik yanıma kâr değil mi zaten? İyi düşünelim, iyi olsun her zaman…

İnsanlarla ilişkilerim cıvıtmadan samimi olabilmenin, soğutmadan mesafeli kalabilmenin çok özel kıvamında. Yalnızlığımı da, insanlarla bir arada oluşlarımı da seviyorum; en önemlisi de neyi ne zaman nasıl istiyorsam öyle yaşayabiliyorum. Hayatımda hiçbir dönemde bu kadar kendim olamamıştım. Keyfim hep yerinde ve her sabah güne sevinçle uyanıyorum, sokağa her çıkışımda ağaçların arasından görebildiğim gökyüzüne bir selam çakıp burada olmamı sağlayan güç her neyse ona teşekkür ediyorum.

Cennette Üçüncü Yıl Pariste.Net Ahmet ORE

Tabii bu noktaya ulaşmak hiç de o kadar kolay olmadı. “Paris’te yaşıyorsun, hayat sana güzel” denildiğini sık sık duyuyorum. Evet hayat bana güzel ama nasıl uzun bir çaba sonucunda bu noktaya ulaştım, işin o kısmı ile kimse ilgilenmiyor. Sırf Paris’e yerleşmek için İstanbul’dan ayrıldığım geceyi bile bir roman olarak yazabilirim; başka bir ülkeye yerleşme serüvenimde geçirdiğim aşamalar sonucu yolumun nasıl Paris’e düştüğüyse birkaç kitabın konusu…

Herkes sonuçlara bakıyor, senin şu an olduğun halinle değerlendiriyor. Oysa ki “bir şey yapmadan hiçbir şey olmuyor“. Yukarıdaki fotoğraftaki Paris yazısının üzerine oturup da poz verdiğin zaman, kimse oraya nasıl tırmandığını merak etmiyor; kurulmuş Paris’e gösteriş yapıyor diye düşünebiliyor; o yüzden bu PARIS yazısına tırmanırken çekilmiş fotoğrafımı çok seviyorum; ne çok şeyi birden anlatıyor.

Özetle, bir zamanlar aşkından yanıp tutuştuğum, içine doğup büyüdüğüm İstanbul’un son dönemde katlanarak artan o gergin yaşamından kendimi sıyırmayı başarıp, ömrümün bir bölümünü geçirmek üzere Paris’e yerleşmekten ilk günkü kadar memnunum. Kafam rahat, ruhum dingin, içim huzurlu tam üç yıldır. Yani burada iyiyim.

Hadi bakalım, şimdi dördüncü turuna başlasın dünya; görelim neler olacak önümüzdeki yılda. Bir yıl sonra “Cennette Dördüncü Yıl“ı yazabilmek umuduyla.

Nerede değil, kiminle olduğunuz önemli.

Kalın sağlıcakla…

 

Author

22 Comments

  1. O kadar içten o kadar naif yazıyorsunuz ki kırk yıldır Sizi tanıyormuşcasına yakın ve dost hissediyorum…

    Kaleminiz, yüreğinize sağlık… Harika bir rehber, harika bir eser, sevgi dolu satırlar… Var olun…

    • Ben de karşımda eşim-dostum varmış gibi yazmaya çalışıyorum. Bu enerjinin sizlere geçiyor olabildiğini görmekse beni ayrıca mutlu ediyor.
      Çok çok teşekkür ederim.

  2. Ahmet Bey merhaba
    eşimle beraber çıktığımız 23-26 Ekim , 4 günlük Paris gezisinde bloğunuzdan yola çıkarak şehri gezdik ve birkaç saatten sonra hiçbir yabancılık hissetmedik. Bu kadar güzel bir hizmeti verdiğiniz ve insanlara Parisi sevdirdiğinizi için çok teşekkür ederiz. Şehre karşı ön yargılı olmama rağmen özellikle 2 büyük parkındaki güzellikleri görmem nedeniyle sanırım tekrar ziyaret edeceğiz, bu sefer çok hızlı değil fakat tadını çıkara çıkara :). tekrar teşekkür ederiz.

  3. Okudukca daha ne yazmissiniz diye bakmak geliyor. Surukleyici bir roman gibi 🙂 Bundan sonra takipciniz olacagiz. Blogunuzu da, kendi blogumuzdaki "Faydali Bilgiler / Diger Gezi Sayfalari" bolumune ekledik. Bir gun tanisabilmek dilegiyle…
    http://www.ayferonurseyahatnamesi.com
    Ayfer – Onur

    • Merhaba Ayfer Hanım, Çok naziksiniz, çok teşekkür ederim. Yolunuz düştüğünde mutlaka beklerim. Görüşmek dileğiyle
      Sevgiler

  4. Merhabalar, geçtiğimiz hafta 9 Nisan'dan 12 Nisan'a kadar üç Kardeş paristeydik. Gezi planımız ortaya çıktığından beri bloğunuzu takip etmeye başladım ve size çok teşekkür etmek istiyorum sayenizde kimseye Bağımlı olmadan kafamıza göre çok güzel dolu dolu bir gezi yaptık. Paris haritasından önce yanımıza Yazdığınız dört günlük gezi planının çıktısını aldık. Paris'te Herhangi bi yerde elimizde yazılarınızla bizi görebilirdiniz 🙂 ben gittiğim yerlerde detayları çok seviyorum ve sayenizde Paris'te görmemiz gereken Bi çok detayı gördük, montmartedeki parfüm şişesine kadar:) dört günde yapılabilecek her şeyi de dolu doku yaptık. Paris'te keşfedilecek o kadar çok şey varki bloğunuzu okuyarak orda yaşamaya devam ediyorum. Çok teşekkürler özenle hazırlanmış yazılarınız için. Bol şanslar ve bol keşifli günler diliyorum 🙂

    • Böyle güzel yorumlar bana nasıl güç veriyor anlatamam. Güzel bir tatil geçirmiş olduğunuzu öğrenmek de ayrıca mutluluk verici.
      Çok çok teşekkürler…

  5. Kisin yaptigim Paris gezisinde sitenizde yer alan yerlerin bazilarina gitme firsatim oldu.Iyi ki de blogunuzu okuyup o guzellikleri gormusum.Kendim arayip bulamazdim buyuk ihtimal ya da dikkatimi cekmezdi.Yazinki 4 gunluk gezim icin de yeni notlar aliyorum sitenizden.Yazmaktan hic vazgecmeyin. Saglicakla 🙂

    • Yazdıklarımdan yararlanıp Paris'te hayatı kolaylaşan, günü renklenen insanlar olduğunu bilmek beni en çok mutlu eden… Bu güzel yorumlar oldukça ben de tüm gücümle yazmaya devam edeceğim sanırım 🙂 Çok çok teşekkürler…

  6. Merhaba,
    Karşılaştığım insanlardan biri olmanın verdiği duyguyla mutluluğuna özenmiyorum dersem yalan olur, daim olsun. Ama hayatta geçirdiğim günlere, gittiğim yerlere ve tanıma fırsatı bulduğum canlılara bakarak şunu rahatça söyleyebilirim ki, yalnızlığıyla barışık herkes mutlu olmayı becerebilir, mecbur kalarak dokunduğumuz insanları saymazsak hayatımıza aldığımız insanlar kendi seçimlerimiz olduğuna göre, mutluluğun püf noktası yola çıkarkenki beklentilerimizde saklı aslında. Sadece Pariste geçireceğin dördüncü yılında değil, kalan ömrünü de aynı heyecan ve umutla geçirmeni dilerim, bigün bi yerlerde tekrar karşılaşmak temennisiyle
    Şeyda T.

  7. Paris'e böyle rahatça yerleşmek için büyük para mı harcadınız yoksa evlilik yoluyla mı gittiniz?

    • Bu gerçekten çok uzun bir hikaye ama ikisi de değil. Bir de yerleşmem "rahatça" olmadı; yerleştikten önce de, yerleştikten bir yıl sonra da epey bir tırmalamam gerekti. AB vatandaşı olmamanın tüm zorluklarını iliklerime kadar hissettim ama tüm bunlar cennette gibi üç yıl geçirmeme engel olmadı 🙂

  8. Sevgili Ahmet Bey,
    Öncelikle huzurunuzun ve başarınızın devamını diliyorum.
    13-18 Mart tarihleri arasında eşimle Paris'teydik.Otelimiz Opera bölgesindeydi.Bahsettiğiniz gibi Opera'nın karşısındaki istasyondan çıktık.Elimde bavul,ağzım açık,360 derece etrafımda dönüşe sebep oldu o ihtişamlı bina 🙂 Hala gülmekteyim o halime..
    Yazılarınızın büyük katkısıyla çok çook keyifli zaman geçirdik,çok güzel yerler gördük.
    Emeğinize sağlık.Çok teşekkür ediyoruz.
    Görüşmek üzere

    • Paris'i gezerken benim yaşadığım duyguları yaşayan insanlara denk gelmeyi o kadar çok seviyorum ki; hele böyle Paris'ten güzel anılarla dönen insanların mutluluklarına tanıklık etmeyi.
      Güzel yorumunuz için ben teşekkür ederim.

  9. Sevgili Ahmet Ore,

    Ocak sonunda yaptığımız Paris seyahati nedeniyle varlığından haberdar olduğum sitenize neredeyse her gün bir göz atmadan yapamaz oldum. Bu yazınızdan sonra fark ediyorum ki yazılarınızı okunur kılan, salt içerdiği bilgi değil, sizden yayılan enerji.

    Başarılarınızın ve keyfinizin uzuuun yıllar sürmesi dileğiyle…

    Sevgiler,

    T.

    • Bu güzel yorumunuz benim için ne kadar kıymetli, anlatamam. İnanın bu enerji karşılıklı.
      Çok teşekkür ederim.

  10. Sevdiğim adamla Paris'te evlenen biri olarak paylaştığınız yazılarla birlikte gezdik ve mutlu şekilde geri döndük 🙂 Yeme içme konusunda tam tatil döneminde gittiğimiz için çoğu yer kapalıydı. Başarılarınızın devamını dilerim.

Write A Comment

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.