(Son Güncelleme: 04.03.2024) Tapas barları sever misiniz? Ben bayılırım. İspanya’yı gezerken tapas barlara mutlaka uğrarım. Tabii ki her yerin kendine özgü yemeğini kendi memleketinde yemek gerek ama Paris gibi gerçekten kozmopolit bir şehirde farklı mutfakların en güzel örneklerini tatma şansı daha bir mümkün haliyle. O yüzden ara sıra da olsa Paris’te canım İspanyol mutfağı çektiği zaman gittiğim yerlerden birinden Marais Bölgesi‘ndeki Casa San Pablo‘dan bahsetmek istiyorum sizlere.

Burayı Paris’e ilk yerleştiğimiz dönemde şans eseri keşfetmiştik. Le Marais’nin hemen başında Saint Paul Kilisesi’nin tam karşı sokağında bulunan bir restoran Casa San Pablo. Yoldan geçerken içerinin şirinliğine bayılmış, belki İspanya’da yediğimiz gibi güzel tapas yiyebiliriz diye düşünmüştük. Gerçek bir İspanyol olmadığımız için aradaki farkı anlamamız mümkün değildi ama servis de yemeklerin lezzeti de gayet güzeldi. Daha sonra birkaç kez daha gidip aynı zevki alınca; bir keresinde de biri İspanyol biri İrlandalı çok sevdiğim iki arkadaşımla burada yemek yiyip ikisinden de tam not alınca artık burası hakkında da, bilgileri blogda paylaşmayı uygun gördüm.

Aslında gerçek bir tapas bar, hakikaten bar şeklinde oluyor. İspanya’da Madrid, Barcelona, Endülüs ve Bask’ta pek çok tapas bara gittim ama Mallorca’dakini unutamıyorum, resmen esnaf lokantasının bar şeklinde olanı gibiydi. Barda oturup karşında duran tapaslardan beğendiklerini sipariş edip yiyebildiğin esnaf lokantası tadında yerlerdi ve aksi sahibi bizi çok güldürmüştü. Nedense servis yapan insanlar huysuz olunca benim hep gülesim geliyor 🙂

Casa San Pablo Le Marais Pariste.Net

Tabii öyle damak zevki gelişmiş biri olmadığım için gözüme “patatas bravas” ile “patatas alioli“yi kestirmiştim ve her gittiğim yerde bunları sipariş ediyordum. Yanında da ne olduklarını bilmediğim, tatlarının güzel olacağını tahmin ettiğim birkaç meze daha… Yiyip de tadını beğenmediğim pek bir şey olmadı açıkçası; tam benim damak zevkime uygun lezzetler hepsi.

Dediğim gibi, bir keresinde İspanyol arkadaşım Carmen ve İrlandalı arkadaşım Marian‘ı götürdüm Casa San Pablo’ya. Aramızda bir İspanyol olunca burada bulunmak daha bir anlamlı oldu tabii. İçerisi küçük ve bir o kadar da sevimli bir atmosfere sahip. Yemekler çeşit çeşit ama biz tapas yemek istediğimiz için bir tanesinde dört tapas tabağı bulunan iki menü isteyerek sekiz farklı lezzeti denemeye karar verdik. Tabii benim seçimim patatas braves (acılı patates) ve patatas alioli (zeytinyağlı-sarmısaklı patates) oldu her zamanki gibi. Altı tane de başka başka şeylerden sipariş verdik. Yanında da içecek olarak sangria söyledik. Tabii aslında sangriayı yazın içmek lazım ama işte Paris’te bir İspanyol restoranında olunca insan yaz kış dinlemiyor, bulduğu yerde bu serinletici içkinin tadını çıkarmak istiyor.

Çok geçmeden yemeklerimiz geldi, masaya tablo gibi dizildi. Normalde yemek fotoğrafı çekip paylaşan biri değilimdir ama bu masayı çekmek istedim. Sonuçta aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz gibi küçük tabaklarda çeşit çeşit mezeler geliyor. Üç kişi için sekiz tapas yeterli geldi bize ama sizin için yeterli olur mu bilmiyorum. Hepsi de birbirinden lezzetliydi; orası kesin.

Casa San Pablo Le Marais Pariste.Net

Carmen’in dediğine göre normalde servis tabağı verilmez, tapas ortadan yenirmiş. Tabii biz Fransız konseptinde İspanyol yemeği yediğimiz için servis tabaklarımızı aldık. Ben ki yemek seçen biriyimdir, hatta bu konuda oldukça da uyuzumdur, masaya ne geldiyse hepsinden afiyetle yedim, çok da keyif aldım. Bir de sohbetimiz keyifliydi, o yüzden ağzımızın tadı daha bir yerindeydi. Uluslararası arkadaşlıkları, mümkünse de dostlukları olmalı insanın. Daha bir farklı pencerelerden bakmak mümkün oluyor hayata; göremediklerinizi, kaçırdıklarınızı başka gözlerden görüyor, hayatı daha bir seviyorsunuz öyle olunca.

Peynir kroket müthiş lezzetliydi ama Carmen’in dediğine göre normalde İspanyol mutfağında böyle bir tapas yokmuş; dediğim gibi yerel mutfaklar farklı ülkelerde oranın damak lezzetine göre değiştirilebiliyor. Zaten orijinal yemekler yapılmaya çalışılsa bile kullanılan malzeme orijinal mutfağın diyarlarından gelmediği için tatlar elbette ki değişiyor; hepsi yerinden gelse bile suyu havası bir şeyleri mutlaka farklı olabiliyor; o yüzden değil mi ki Paris’teki Türk restoranları arasında çok güzel yemekler yapılan yerler olsa bile tatlar hiçbir zaman Türkiye’dekilerle aynı olmuyor. En çok Labranda Restaurant‘da o tadı yakalayabiliyorum 😉

Normalde blogda kullandığım fotoğraflarda insanların yüzlerini blurlarım ki izinleri olmadan yüzleri internette görünmesin diye. Carmen’le Marian’a, mekanın fotoğrafını çekerken onları da çekeceğimi ama endişe etmemelerini, yüzlerini blurlayacağımı söyledim ama fotoğraflarının blogumda yer almasını seve seve kabul edeceklerini söyleyince, hem o günün anısına hem de mekan hakkında fikir versin diye kapaktaki fotoğrafı koymayı uygun gördüm. Böylece her ikisi de kapak yıldızı oldular 😀 Şaka bir yana, gerçekten çok keyifli bir günün, lezzetli bir zaman diliminin anısıdır.

Casa San Pablo Le Marais Pariste.Net

Buraya gelmek için M1 metro hattının Saint Paul istasyonunda inmeniz yeterli. Sonra çıkıştaki meydanda yolun sağ tarafına, arabaların geldiği yöne doğru yürüyüp Saint Paul Kilisesi‘ni sağda gördüğünüz anda yolun karşısındaki sokaktan içeri girip hemen ileride solda Casa San Pablo’yu göreceksiniz.

Dilerim en kısa sürede burada oturup bir şeyler yiyip içme şansınız olur ve her seferinde benim aldığım keyfi siz de alırsınız. Belki de yemekler o kadar lezzetli değildir, benim hayattan tat alasım olduğu için yediğim içtiğim her şey bana güzel görünüyordur, bilemiyorum ama umarım size de öyle gelir.

Casa San Pablo Pazartesi günleri kapalı. Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri 16:00-00:00 arası, Cumartesi-Pazar günleriyse 12:00-00:00 arası açık. Eskiden her gün öğle servisi de veriyorlardı ama değişmiş demek ki. Güncel bilgiye aşağıdaki resmi web sitesi linkini tıklayabilirsiniz.

Yemeğinizi yedikten sonrası Marais Bölgesi‘nin gizli saklı köşelerini keşfetmeye kalıyor iş. Eh tabii yediklerinizi eritmek için bol bol yürümek gerek bu güzel ziyafetin sonrasında 🙂

Keyifli geziler, keyifli keşifler;

Afiyet şeker olsun.

Mutlu günler.

 

 

Web Adresi: casasanpablo.eatbu.com

Adres: 5 Rue de Sévigne, 75004 Paris

Author

2 Comments

  1. Tuğrul Boz Reply

    Merhaba Ahmet bey, yazılarınızı dikkatle takip ediyoruz. yazılarınız sayesinde 2 sene üst üste eşimle yaz tatillerimizi Paris’te geçirdik ve çok mutlu olduk. Çok güzel bir rehber oluşturmuşsunuz. Yazılarınızı okuduktan sonra kendimi 1 yıl Paris’te yaşamış gibi hissettim. Bu yıl da ispanya’da 1 hafta tatil yapacağız, haziran ayında gideceğiz. Tapas barları biz de çok severiz. İspanya’da hangi şehir , ve restoranları öneririz . Favorileriniz nelerdir? Önerilerinizi merakla bekliyorum.

    • Ahmet Ore Reply

      Merhaba Tuğrul Bey,
      Öncelikle güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim.
      Bugüne kadar İspanya’da Madrid, Barcelona, Sevilla, Granada, Cordoba, Toledo, Valencia, San Sebastian, Bilbao ve Mallorca’yı gördüm ve hepsi de birbirinden güzeldi. Tabii her biri ayrı bir tatil konsepti. O yüzden, kaç gününüz var bilemiyorum ama önce Madrid ve Barcelona’dan başlamanız gerekir diye düşünüyorum. İkinci İspanya geziniz ise mutlaka Endülüs olmalı ama kesinlikle yaz mevsiminde değil. Restoran önerisi konusu ise çok çok zor inanın.
      Mutlu günler, iyi seneler.

Write A Comment

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.